Lerna Babikyan
29 Kasım-2 Aralık 2024 tarihleri arasında Eleştirel Pedagoji Kongresi Eğitim Sen, Sivil Düşün, Birarada Derneği, Odtü Mezunlar Derneği ve Töz Yayınları desteği ile Ankara’da gerçekleşti. Eleştirel Pedagoji alanına uzun zamandır emek veren yerli, yabancı akademisyenlerin yanı sıra tarih, sosyoloji, sanat ve din eğitimi gibi farklı disiplinlerde eleştirel pedagoji merceğinden çalışmalar yapan akademisyenlerin, sosyal çalışanların ve araştırmacıların da sunumlarına yer veren zengin program başta Ankara olmak üzere Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen katılımcıların yoğun ilgisi ile karşılandı.
Paydaşları Prof. Kemal İnal tarafından bir araya getirilen kongre, Peter Mayo gibi yetişkin eğitimi ve eleştirel pedagoji konusunda duayen akademisyenlerin açılış konuşmaları ile başladı. Konferans süresince son yıllarda önemi dünya çapında artan göç pedagojisi, ırkçılık karşıtı pedagoji, feminist pedagoji, ekolojik pedagoji, queer pedagoji, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi pek çok farklı konuya dair sunum ve atölye çalışması gerçekleşti.
Tüm bu sunum ve atölyelerdeki gözlemlerimden ortaya çıkan, yukarda bahsi geçen konular üzerine yetkin eylemlere, tartışmalara, fikir alışverişlerine duyulan yoğun ihtiyaç ve ilgiydi. Kongre süresince yerli ve yabancı konuşmacıların eleştirel pedagoji perspektifinden çalışırken karşılaştıkları ortak ya da farklı sorunlar, kurumsal destek ya da engeller, problemleri çözmeye dair yaklaşımları hem meslektaşlar hem de katılımcılar arasında ilham veren, öğretici deneyimlerin yaşanmasına aracı olurken yerel ve uluslararası bağlamda dayanışmanın önemini yeniden hatırlattı.
Bu sürece ben de kongrenin açılışında eleştirel düşünce uygulamalarına dair beden odaklı bir tanışma etkinliği ve Yaratıcı Dans ile Eleştirel Düşünceyi Geliştirmek adlı bir atölye çalışması ile katkıda bulundum. Her iki atölyenin temelinde geleneksel eğitim sistemlerinde uzun süre göz ardı edilmiş olan beden üzerinden deneyimlenerek edinilen bilgiyi öncelemek vardı. Uygulama sürecinde bu bilgiyi açığa çıkarmak için bireyin bedeni ve zihini arasındaki diyaloğu kurmasını sağlayacak, bulunduğu an ve alan içinde beden, mekan farkındalığını uyandıracak, hareket araştırması içinde, bedensel duyumsamalarını da hissederek merkeze aldığı düşünceyi ya da temayı ileriye taşıyacak, farklı açılardan görmesine, yeni boyutlar kazanmasına yardımcı olacak egzersizleri yaratıcı dans pedagojisinin kaynaklığında kullandım.
Bell Hooks bir özgürleşme pratiği olarak gördüğü eğitim süreçleri hakkında bedenin, beden farkındalığının ve eğitimde holistik yaklaşımın önemini şöyle vurgular;
“Eleştirel düşünce alanının ötesinde, sınıfa “bedensiz bir ruh” olarak değil, “bir bütün olarak” girmeyi öğrenmemiz de aynı derecede önemlidir”
Bu bağlamda kapsayıcı ve bütünsel öğrenmeye hizmet edecek şekilde dans sanatının eğitim-öğretim uygulama süreçlerinde bir öğrenme aracı olarak aktif olarak yer alabilmesi için uzun süredir benzeri atölye çalışmaları yapmakta ve konu üzerine yazmaktayım. Bu emekler alana ilgi duyan akademisyenlere, sanat eğitmenlerine, sosyal çalışanlara ulaşmakta. Eleştirel Pedagoji Konferans’ında yaptığım uygulamalarda da atölye katılımcılarının süreçte hem heves hem de hayret ile dans, hareket, öğrenme ve eleştirel düşünce arasındaki destekleyici ilişkiyi deneyimleyerek fark ettiklerini hem atölye sürecindeki gözlemlerimden hem de atölye sonunda verdikleri geri bildirimlerden anladım. Bu bana bir kez daha yaratıcı dans, bedenlenmiş bilinç, somatik pedagoji gibi derslerin başta eğitim fakülteleri olmak üzere öğretmen yetiştiren kurumlarda yer almasının önemini anımsattı. Tüm bu uygulamalar yeni müfredatlara geçişi ve ilgili kurumları yöneten güç sahiplerinin demokratik, katılımcı öğrenme deneyimlerine alan açması ile mümkün.
Türkiye’de dans sanatının eğitim alanının yanı sıra toplumda farklı alanlara yayılması, ulusal ve yerel sanat ve eğitim politikalarının yapısal desteğinin yanında sosyal birimler ve dans alanı uzmanlarının eşitlikçi bir bakış açısı ile iletişime geçebilmeleri, birbirlerinden öğrenmeleri, birbirini karşılıklı olarak şekillendirebilmeleri, yerel kültürden filizlenen ve topluma ulaşan sosyal, pedagojik ve sanatsal ortak yaratımlarda bulunabilmeleri ile gerçekleşebilecek.
Bu vesile ile dans eğitiminde disiplineler arası yaklaşımı ülkemiz akademisinde ilk kez var eden, 29 Ekim 2024 tarihinde aramızdan ayrılan hocam Geyvan McMillen’ı anmak isterim. 1960 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nden mezun olan McMillen, Ankara Devlet Balesi’ne 1960-70 yılları arasında dansçı, eğitmen ve koreograf olarak çalıştı. Öğrenme merakı, yaratma isteği ve azmi sayesinde İngiltere ve ABD’de döneminin önde gelen dans okullarında burslu öğrenci olarak kabul edildi, ardından kariyerine yurtdışında çeşitli topluluklarda dansçı olarak devam etti ve bu toplulukların dünya turnelerine katıldı. Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde baş koreograf olarak klasik eserleri sahnelerken bir yandan da kurum içi ve kurum dışında eğitimini aldığı Graham ve Cunnigham tekniğine dair dersler verdi; bugün çağdaş dans uluslararası başarıya sahip, alanda özgün tarzlarını yaratan Mustafa Kaplan, Mehmet Sander, Ziya Azazi gibi dansçı ve koreograflar ilk dans derslerini ondan aldılar. Dünyanın önemli modern ve çağdaş dans topluluklarının Türkiye’ye gelmesine, İstanbul’da üretmesine aracı oldu. Bir yandan da Anadolu kültüründen beslenen özgün koreografilerini üretip Ankara ve İstanbul başta olmak üzere farklı mecralarda sergiledi, yurtdışında farklı festival ve bienallere eserleri ile davet edilip katıldı.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Modern Dans Anasanat Dalı’nda bir süre eğitmen olarak görev yaptıktan sonra, tüm mesleki birikimini 1998 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi bünyesinde açtığı Dans lisans programında aktarmaya yaş haddinden emekli oluncaya dek devam ettirirdi.
Geyvan McMillen’a göre dansçı farklı hareket tekniklerinden beslenmeli, her gün düzenli teknik ders ve esnemelerini yapmalı, tüm bunların yanı sıra yabancı dil bilmeli, tarih, felsefe gibi sosyal bilimler hakkında bilgi sahibi olmalıydı; bu bağlamada dönemin YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi yapı ve işleyiş olarak Geyvan Hoca’nın vizyonuna oldukça uygundu. Bizler dans derslerinden çıkıp görsel sanatlar, duyuşsal tasarım, yeni medya, sanat tarihi gibi kimi zorunlu, kimi seçmeli derslere girer; bölüm içinde de bunlara ek olarak dans tarih, kompozisyon, doğaçlama, anatomi gibi dersleri almaya devam ederdik.
Okulda görev yaptığı süre boyunca pek çok farklı projenin de gerçeklemesine destek veren Geyvan McMillen, 2002 yılında CRR Sanat Yönetmeni Arda Aydoğdu’nun daveti ile Cemal Reşit Rey Dans Tiyatrosunu kurdu. 2005 yılına dek farklı prodüksiyonlara ev sahipliği yapan topluluk bünyesinde profesyonel dansçı ve koreograflara yer verirken aynı zamanda yetişmekten olan okul öğrencilerinin de sahne deneyimi kazandıkları ve profesyonel hayata adım attıkları bir alana dönüştü, aktif olduğu dönem boyunca dans izleyicisinin yoğun ilgisi ile gösterileri izlendi.
Maalesef ilerleyen yıllarda her iki kurum da ülkenin değişen politik güç dinamikleri içinde sessizce kapatılıp işlevsizleştirilirken biz öğrencilerine de ilk olarak bu deneyimlerden ders almak ve Türkiye’de dans eğitiminin yaşadığımız hafızasını canlı tutmak düştü. Bugün pek çok mezun arkadaşımız ülkenin farklı yerlerinde farklı yaşlardan öğrenciler ile dans alanında çalışmakta, dersler vermekte, bir kaçımız akademide, bir kısmımız ise Modern Dans Topluluğunda dansçı ve koreograf olarak görev yapmakta.
Yıkımlar ve yaratımların oldukça dinamik olduğu coğrafyamızda köklenerek gelişmek hem hafızaya sahip çıkmak hem de eleştirel pedagojinin önerdiği gibi eğitimin öznesi olan öğrencileri pek çok farklı açılardan nesneleştirmeye çalışan eğitim sistemlerinden uzaklaşmak ile mümkün. Hem ana akım örgün eğitimin hem de sanat eğitiminin eleştirel pedagojinin ilkeleri doğrultusunda adil, eşitlikçi, bağımsız, çok sesli, çok renkli, diyaloğa dayalı, türlerarası, etik, kapsayıcı, değişime açık, deneyimsel, ulaşılabilir, öğrencinin sorgulayarak eğitim sürecini, katılımını şekillendirebildiği bir sistemin gerekliliği yaklaşan yapay zeka devriminin yaratacağı öngörülebilir, öngörülemez değişimler ve krizler çağında iyice artmakta.