Sahne Pasaport imzalı BenDeniz oyunu seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Farklı sahnelerde de oynanan tek kişilik oyunu sahneye Ayça Bildik taşıyor. Yönetmenliğini ise Hakan Emre Ünal üstleniyor. Benim de Bahçe Galata’da izleme fırsatı bulduğum oyun kapıdan ilk girdiğim anda bir ironiyle karşıladı. O andan oyunun bitiş anına kadar ne kadarı ironiydi, ne kadarı gerçekti bir kafa karışıklığı yaşadım. Atölye bağımlısı bir kadının hikayesini anlatan bu oyun kendi iç dünyamızdaki arayışlarımıza dair de bir ayna görevi görüyor. Sürekli kendimizin en iyi versiyonunu aradığımız ama pek de olduramadığımız günümüz dünyasında bu oyunu izlemek biraz da ‘yalnız değilim’ duygusunu pekiştiriyor. Oyuncu Ayça Bildik BirGün TV Mor Gündem’e konuk oldu. Hem BenDeniz’i hem de ‘arayışlarımızı’ konuştuk.
Neden böyle bir hikâye anlatmak istedin?
Atölye Pasaport diye bir atölyem var, aynı zamanda sahne. Pandemi en çok bizim sektörü vurduğu için atölyemiz o sıralar kapalıydı. Hakan Emre Ünal o dönem prova yapmaya gelmeye başladı, atölye canlandı. Ben de ne yapsam diye düşünüp dururken Hakan Emre Ünal ‘buraya ait bir şeyler yapsan keşke’ dedi. Ben de atölye bağımlısı bir kadının hikayesini yazdım. Hakan Emre Ünal’da girişteki ilk katmanı ekledi. Sonrasında da birtakım revizelerle bu haline geldi.
Girişteki ironiyi neden tercih ettiniz?
Aslında başta korktuk. Hakan Emre alışkın çünkü Tiyatro Hemhâl’in bu tarz çalışmaları oluyor. Fakat bizim oyunumuz biraz daha farklı, biz mekânı da kullanıyoruz. Yani mekanın sahibi gibi karşıladığımız için seyirci bu bir karakter mi yoksa değil mi diye arada kalıyor. Bir gün oyuna arkadaşımın annesi geldi. Ayça diyerek benimle konuşmaya çalışıyor. Deniz diye tanıştırıyorum kendimi. Bir kafa karışıklığı oluşuyor tabii.
Sürekli kendinin en iyi versiyonuna arayan, bulamayan ve sıkışmışlık yaşayan bireyler… Peki sizin hikayenizde Deniz bir dönüşüm geçirmeyi başarabiliyor mu?
Deniz sürekli bir arayışta ve aradığını bulamıyor. İçindeki boşlukla mücadele ediyor. Oyunun çıkış noktası da buydu. Benim atölyeme de birçok kişi gelip çeşitli alanlarda atölyelere katılıyordu ve hep bir arayış halindelerdi. Genelde kendi işleri var ama herkesin zihninde bir şey yapayım, sonra belki oradan yürür giderim düşüncesi var. Mesela resim atölyesine geliyor ‘aa oyunculuk da varmış ona da mı gelsem’ diyor. Sürekli yeni bir şey arama hevesi var. Hayatlarımızda da bakıyorum herkes aynı L koltukları aldı evine. Herkes aynı led televizyonları aldı. Bu aynılaşma kendimize özgü şeyleri de yitirmemize sebep oldu. Bizi var eden kendimizi ifade eden şeyler de gitmiş oldu. Bu döngüden bunalan insanlar böyle arayışlara giriyor. Deniz’in hikayesi de burada başlıyor.
Ayça olarak Deniz karakteriyle nasıl bir bağ kuruyorsun?
Deniz ile hepimizin bağ kurabileceği noktalar var. Ben de hayatım boyunca şehirde ve o apartmanlarda yaşadığım için bir arayıştayım aslında. Fakat şanslı tarafım var, oyunculuğu seçmem. Bu ilk yazdığım oyun ama yazmayı da çok sevdim. Benim için bir boşluğu doldurdu, belki yazmaya devam ederim. Kısa sürede de olmadı tabii. O boşluğu hissettikten sonra nasıl doldurabilirim diye çok çabaladım. Deniz benim geçmişteki arayışlarımla örtüşüyor.
Deniz karakterini canlandırırken seni en çok zorlayan şey ne oldu?
Deniz bana hem çok yakın hem de çok uzak bir karakter. Kendinizden çok farklı yerde duran karakterleri anlatmak daha kolay geliyor. Gözlemleyip çalışıyorsunuz. Fakat bana daha yakın bir karakteri canlandırmak beni ilk başta zorladı. Sonra Deniz benden ayrıldı ve çok başka bir yere gitti. Ablam prömiyere geldiğinde “senin oyunlarını her izlediğimde Ayça’yı izliyordum. İlk kez Deniz’i izledim. Ayça’yı unuttum” demişti. Bu ayrımın olması hoşuma gitti.
İlerleyen zamanlar için farklı projeler var mı aklında?
Kalabalık bir ekibin içinde olmayı çok istiyorum. Tek kişilik oyun yapmak zor. Tabii oyuncularda proje fikri bitmiyor. Bir şey bitmeden sürekli yenisini düşünüyorsun. Benim de aklımda bir sürü şey var. BenDeniz için de fikirlerimiz var. Geliştirmek istiyoruz.
Özel tiyatroların destek alamaması ve ekonomik zorluklar sebebiyle tek kişilik oyunlarda da artış görüyoruz. Tek kişilik oyun yapmanın zorlukları ve iyi yanları ne?
Kalabalık ekiplerde ekonomik sebepler çok etki ediyor. Bir oyuna başlıyoruz, bir oyuncu maddi kaygılardan ötürü başka bir yerden teklif alınca gidebiliyor. Bu ekonomik kaygılardan dolayı işler dağılabiliyor. Ben de kalabalık ekiple tiyatro yapmayı ne kadar istesem de ekibi bir arada tutmak zor. Tek kişilik oyuna da biraz da bu vesileyle yöneldim. Beni çok geliştirdi çünkü seyirciyle birebir bağ kurabiliyorsun. Seyirci sadece seni izliyor. Kaçabileceğin bir yer yok, paslaşabileceğin kimse yok. Bu çok büyük bir deneyim.
∗∗∗
Nerede, ne zaman izlenebilir?
19 Ocak Pazar/19.00 – Sahne Pasaport
30 Ocak Perşembe/20.30 – Sahne Pasaport
1 Şubat Cumartesi/20.30 – Bahçe Galata