Belediyeler, (Popüler) Sanat ve Tiyatro (IV)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

Giriş

Sanat kendi kendini iktisadi, mali olarak sürdüremiyor, toplumun doğrudan sanat ile ilgili olmayan alanlarından gelecek olan kaynağa ihtiyaç mı duyuyor? Eğer piyasa mekanizması (arz ve talep mekanizması) sanatın sürdürülmesi/devamlılığı/varlığı için uygun bir zemin yarat(a)mıyorsa, sanat var olabilmek için vergiler gibi önemli bir kamusal kaynağa ya da başka dışsal (sanat dışı) alanlardan gelen mali “korumalara” ihtiyaç duyuyorsa, mali olarak bağımsız ya da özerk olamıyor demektir. Hayatta mali olarak bağımsız/özerk olamayan sadece sanat alanı değildir. Eğitim de öyledir. Bütün okullar özel okul olsa, bazıları eğitim alamaz. Sağlık da öyledir. Bütün hastaneler özel hastane olsa ve devlet sağlık sistemini sübvanse etmese bazıları sağlık hizmeti satın alamaz.  Aslında birçok sektör mali olarak bağımsız olamayıp, zaman zaman devletten ya da kamu kurumlarından destek istemektedir. Bu cümleden şu sonuç da çıkarılabilir: sanat sadece piyasa mekanizmasına bırakılırsa, az sayıda insan sanatı takip edebilir.

Mali olarak özerk olamayan sanat kurumları ya da grupları, firmaları her ne dersek diyelim, idari ve sanatsal olarak da ancak genel çerçevesi ve kuralları mali kaynağı verenler tarafından çizilen “sınırlar içinde özerk” olabilirler. Mali kaynağı verenlerin (devletin, bireylerin, şirketlerin, vb) genel çerçeveyi ve kuralları çizebilmek için de sanattan anlamaları, o alanın sorunlarına aşina olmaları gerekir. Bunun için kurumlar oluşturmaları, danışman desteği almaları gerekmektedir (Vakıflar, dernekler, danışma kurulları, vb).

Piyasa mekanizması sanatı/sanatçıları popüler zevklerin (nasıl tanımlandığı önemli) tatminini sağlayacak “sanat ürünleri” üretmeye doğru iterse, o zaman da aslında “piyasanın çizdiği sınırlar içinde” özerklik elde edilmiş demektir.  Özerk ve bağımsız olmak sözde güzel özde ise hayata geçirilmesi oldukça zor bir durumdur.  Gerçek özerklik iktisadi özerklikle gelir ki, bunun birçok sanat dalı açısından gerçeklemesi çok zordur.  Yazının bundan sonraki kısmında sahne sanatlarını, özellikle de tiyatro sanatını göz önünde tutacağız.

Analizimize seyirciyi merkeze alarak devam edelim.  Tiyatro izleyicisi çeşitli kriterler göz önünde tutularak kümelenebilir. Burada bizim anlatmak istediğimiz konuyu daha iyi açıklayabilmek için tiyatro seyircisini genel olarak iki ana kümeye ayıracağız: popüler temsil izleyicileri ve diğer izleyiciler.  Popüler temsil demek izleyicisi çok olan temsil demektir. Popüler olmayan temsil de bu durumda izleyicisi az olan temsil olacaktır. Az/çok kavramları elbette göreceli ve sayılarla da ölçülmeye elverişli kavramlardır.  Popüler olmayan temsil: Sanatçısını, sadece piyasa mekanizmasına bırakıldığında, geçindiremeyen temsil (yoksulluk sınırından az gelir elde edilen temsil) olarak tanımlanabilir.  Buradaki “popüler” kavramı siyaset biliminin bugünlerde çok kullandığı “popülizm” kavramı ile doğrudan ilgili değildir.  Popülizm kavramının tartışmasını, politik ekonomisini incelemeyi başka bir yazıya bırakıp, popüler temsil seyircisini anlamaya çalışalım.

Popüler temsil

Popüler temsili üç farklı durumu anlatan üç farklı kümenin kesişim alanındaki temsiller olarak tanımlayarak başlayacağız. Bu üç durum:

1.Çok ünlü bir yazarın oyununun ya da uyarlamasının oynandığı temsil (Örneğin bazı çevrelerde Shakespeare, Brecht, Nazım, vb, başka bazı çevrelerde Necip Fazıl, Nuri Pakdil, başka çevrelerde de belki Attila İlhan, Oğuz Atay, Kemal Tahir, vb. )

2.Çok ünlü oyuncu(ların)nun rol aldığı temsil

3.Çok ünlü tiyatro grubunun sahneye koyduğu oyunun temsilleri…

Durumu bir Venn şemasıyla göstermek işe yarayabilir

Popüler tiyatro

Bu açıklama biçiminin mantıklı çıkarımlarından biri de şu olacaktır: Hiç tanınmayan bir grubun hiç tanınmayan oyuncularının sahneye koyduğu bir Brecht oyunu muhtemelen çok sayıda izleyiciye ulaşamayacaktır; dolayısıyla popüler temsil olmayacaktır. Bu durumda popüler tiyatroyu üç kümenin kesiştiği alanda göstermek yanlış olmayacaktır.

Popüler temsilin oluşmasında, televizyonun ve son zamanlarda da sosyal medyanın etkisi çok belirleyicidir. Sinema sanatının başlangıç yıllarında, başrol oynayacak oyuncuların, tiyatrodan, özellikle şehir tiyatrosundan geldiği bilinmektedir (Akad, 2016). Günümüzde ise hiç tiyatro oyunculuğu yapmadan sinema ve TV’de başrol oynayan çok oyuncu vardır. Özellikle televizyonun, sanatçıların tanınması, tanınırlığının artması konusundaki gücü bilinen bir durumdur.  TV’de yüzü belirli bir süre gösterilenler daha hızlı ünlü olurlar çünkü televizyon halkın çoğunluğu tarafından en kolay ulaşılabilir eğlence aracıdır. Oyuncuların genel olarak yönetmenlerden, bestecilerden, yazarlardan daha ünlü olmasının nedeni budur. Bu durumda yukarıdaki Venn şemasında oyuncuların ağırlığı daha çoktur.

Tiyatro yapımları bilet satışlarından elde edilen hasılat bakımından riskli ve belirsizlikleri yüksek olan, deterministik değil stokastik süreçlerdir.  Tiyatro yapımcıları gelirlerdeki risk faktörünü ve belirsizlikleri azaltmanın en güvenilir yolu olarak popüler temsiller yapmak durumunda kalırlar. Buradaki popülerlik yukarıda da belirtildiği gibi oldukça pragmatik olarak tanımlanmıştır: seyircisi çok tiyatro.

Özellikle tiyatro alanından devam edersek, seyirci riskini, dolaysıyla gelirlerdeki belirsizliği azaltmanın en kolay yolu, başarısı daha önce kanıtlanmış yapımları/yazarları/oyunları çok ünlü oyuncular çalıştırarak belli aralıklarla sahneye koymaktır. Bu konuda sanat ekonomisi yazınında çok sayıda çalışma vardır (Treme ve Craig, 2013).  2008 ile 2022 yılları arasında Broadway’de sahneye konan ve Tony ödülüne aday gösterilen veya bu ödülü kazanan 276 oyun için yaptığımız bir analizde (henüz yayımlanmamış devam eden çalışma) bazı oyunların belli aralıkla tekrar tekrar sahnelendiğini gözlemledik. Oyunların neredeyse yüzde 30’u daha önce sahnelenip repertuvardan kaldırıldıktan sonra tekrar sahneye konmuştur.  Bazı klasiklerin yeni jenerasyonlara da sunulması amacıyla tekrar tekrar sahnelenmesi bir kültür politikası aracı olabilir. Broadway’deki durum ise farklıdır.  Buradaki temel kaygı daha önce denenmiş ve ticari başarısı kanıtlanmış bir oyunun repertuvardan kaldırıldıktan sonra tamamen kâr amaçlı tekrar yeni oyuncularla sahneye konması durumudur.  Kültür politikaları doğası gereği devletlerin politikalarıdır; Broadway gibi tamamen ticari kaygılarla işleyen tiyatrolarda ülkenin resmi bir kurumunun politikası gibi kültür politikasından söz edilemez. Gerçi Amerikan devleti açısından Broadway bir kültür ihracı aygıtı, bir soft power aracıdır. Emperyal ya da egemen kültürü üreten ülkede bir de bunu ticari tiyatrolar yapıyorsa, devlete doğrudan iş düşmediği için devletin, bu durumda ABD devletinin çok hoşuna gidecek bir durum oluşmuş demektir.  Broadway’de her revival (yeniden sahneleme) öncelikle kâr amaçlıdır.  Gerçi Hollywood ve CIA ilişkisinin varlığı göz önünde tutulursa (Jenkins, 2012), devlet ve eğlence sektörünün kültür ihracı, yaşam biçimi ihracı konusundaki ilişkileri daha anlaşılır olabilir. Bu açıdan bakıldığında, devletin, bir popüler kültür üretim ünitesi olan Broadway’i yakından takip ettiğini söylemek çok yanlış olmayacaktır.

Popüler tiyatro izleyicilerinin çeşitli özellikleri nelerdir acaba?  Bu grubun içinde örneğin yüksek eğitimli, sosyo-ekonomik olarak da şehirli, belirli bir sanat zevki oluşmuş ve aynı zamanda orta gelirin üstünde bir gelir seviyesine sahip olan insanlar da vardır; sanat zevki henüz oluşmamış, yüksek eğitimli de olmayan, orta gelir ya da düşük orta gelir düzeyinde olan inşanlar da.

Örneğin sol eğilimli, eğitimli, ekonomik olarak da belli bir refah seviyesinde olan insanları potansiyel izleyici kitlesi olarak gören bir tiyatro grubu “muhalif oyunlar” yapan bir tiyatro olarak yıllardan beri biliniyor olsun. Bu tiyatro grubu oldukça ünlü oyuncuların oynadığı ünlü bir yazarın eserini sahneye koyarsa bizim tanımımıza göre popüler tiyatro yapıyordur; işin aslı muhalifliği popüler olmasının çok önemli bir aracı olmaktadır. Buna sol popüler tiyatro demek de mümkündür.  Eğer bu grup devlet desteği almıyorsa, kesinlikle sol popüler kültüre dayanarak ayakta kalmaya çalışacaktır. Sol popüler kültürün popülizm düzleminde karşı kutbu da doğal olarak sağ popüler kültür olacaktır.

Popüler bir oyunda salon kirası, yazar/oyuncu/sanatçı masrafları, bölgenin/ülkenin ortalama kira ve ücretlerinden çok yüksek değilse, o zaman çok yüksek olmayan bilet fiyatları ile bile icra edilse bu tiyatrolar piyasa mekanizmasında ayakta kalabilirler

Böyle bir izleyici çevresindeki tiyatro grubu ölçek bakımından yeterli sayıda bir nüfusun olduğu bölgede ise, devlet desteğine muhtaç olmayabilir ya da piyasa mekanizması bu tür tiyatroyu ayakta tutabilir.  Dikkat edilirse, belli bir kesinlikten değil bir olasılıktan bahsedilmektedir. Eğer tiyatro salon kirası, yazar/besteci telif hakları, oyuncu/sanatçı ücretleri “çok yüksek” (?) olursa bu tiyatro grubu muhtemelen giderlerini karşılamak için yüksek bilet fiyatları uygulayacak, yüksek fiyatlar da seyirci sayısını azaltacaktır. Burada oyuncunun, yazarın, diğer sanatçıların ücretlerinin ve tiyatro binasının kirasının nasıl belirleneceği başka bir “bölüşüm/gelir dağılımı” sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır.

İmdi, bütün bu anlatılanların ışığında belediyeler tiyatroyu nasıl desteklemeli? Bu seride bir önceki yazıda üç temel destekleme modelinden bahsedilmişti.  Bu destekleme modellerinden belediyenin tiyatro hizmetini kendisinin memur sanatçı çalıştırarak üretmesi yanında özel bağımsız tiyatrolardan hizmet satın alması ya da bazı salonu olan ve belli bir yıl sürekliliğini ve sürdürülebilirliğini kanıtlamış bazı tiyatrolara belli yıllar için kamu tiyatrosu (theatre in residence) statüsü verilmesinden bahsedilmişti.

En genel haliyle, simülasyonları yeterli istatistiksel verilerin elde edilmesinin sonrasına ve dolayısıyla başka yazılara bırakarak ve kamunun sanatı, bu durumda tiyatroyu desteklemesinin temel amaçlarını da üç temel kategoride (Daha çok seyirciye ulaşmak; kültürel çeşitliliği arttırmak; sanatsal kaliteyi ve yaratıcılığı yükseltmek, prestijli uluslararası festival oyunları üretmek) toplayarak, belediyelerin ya da kamunun hangi tür modeli nasıl uygulaması konusunu analiz edelim.

Belediyeler ya da devlet memur sanatçı yerine mutlaka bir sanat kurulu/uzmanlar kurulu (ayrıntılarının analizi başka bir yazıyı gerektiriyor), genel sanat yönetmeni ve uygulayıcı sanat yapımcısı (executive producer) çalıştırarak, sezonda bir ya da iki ya da nüfusla orantılı olarak daha fazla sayıda da olabilir prestij amaçlı festival oyunları, ikişer/üçer yıllık sözleşmeler ile sanatçı/oyuncu çalıştırarak, sanatçı ücretlerini de düşük tutmayarak tiyatro hizmeti üretebilir. Bu festival oyunları sadece festivallerde değil, uygun sahne koşullarına sahip diğer şehirlerde de turne düzeniyle sahnelenmelidir.  Temel yapı, belediyenin kendi tiyatro üretiminin maliyeti diğer iki modelin toplam bütçesinden daha yüksek olamayacak şekilde düzenlenmelidir. Örneğin tiyatro için ayrılan 100 TL’lik toplam devlet bütçesinin yüzde 35’den fazlası birinci modele (belediyenin kendi üretimi) gitmemelidir. İkinci modele (bağımsız ve özel tiyatrolardan tiyatro hizmeti satın almak) ki kültürel çeşitliliği, yerli yazar oranının artmasını, daha fazla seyirciye ulaşımı, burası sağlayacaktır, yüzde 35, geriye kalan yüzde 30 da kamusal tiyatro statüsü sağlanan bazı bağımsız tiyatrolara (fiyat ve sübvansiyon yapısıyla), gitmelidir. Bu üç modelin birlikte uygulandığı yapı, eğer uygulanabilirse, mevcut ödenekli tiyatro yapısından, tiyatroya kamusal destekten beklenen amaçları en etkin bir biçimde sağlayacaktır.

Son iki model çerçevesinde; belediyeler piyasada parsayı toplayan kazanan (Winners-take-it-all) durumunda olan oyuncuların/sanatçıların içinde bulunduğu oyunları değil, sanatsal kalitesi belli bir standartta olan ve daha önce denenmemiş oyunlara, içinde özellikle TV ünlüsü olmayan oyuncuların görev aldığı oyunlara öncelik verebilir. Bu durum belediyenin ya da kamu tiyatrolarının temel amaçları arasındadır.  Bu durum bir anlamda statükoyu yıkmak demektir.  Kapitalizmin statükosu winners-take-it all (ünlü) durumunda olanlardır, her alanda: sanatta, sporda, medyada, vb.  Belediyeler ya da kamu kurumları, sanatsal kaliteden ödün vermeden, daha önce hiç denememiş türde oyunları, deneysel tiyatro yapan grupları, dans tiyatrolarını, yeni yazarların oyunlarını, daha önce hiç oyunları sahnelenmemiş yerli yazarların oyunlarını desteklemeli, bu tür oyunlar sergileyen gruplardan hizmet alımları yapmalı ya da bu tür oyunları kendisi üretmelidir. Belediyenin ve kamunun tek kaygısı çok seyirci olmamalıdır.

Belediyelerin son dönemde basına yansıyan bazı popülizmlerine de kısaca dokunup bu yazıyı noktalayalım.

Belediyeler ve konserler

Burada yeri gelmişken belediyelerin bir politikasının etkilerine bakmak gerekir.  Belediyeler bazı özel günlerde çok sayıda seyirciye ulaşmak için çok ünlü ses sanatçılarına basına yansıdığı kadarıyla (Bu konuda elimizde maalesef resmi veri yok ve istendiğinde de çok kolay elde edilebilen veri değil bunlar) “yüksek” ücretler vererek halk konserleri organize etmektedir. Hemen hemen her siyasi parti bu tür konserleri düzenlemekte, kendi siyasi düşüncesine uygun çok ünlü sanatçılara, basına yansıdığı kadarıyla, yüksek ücretler vermektedir. Sağ ya da sol popülizm yapılmaktadır.  Bu konserler halka bedava olarak sunulmakta, sanatçı ücretini bilet gelirinden değil, belediye bütçesinden almaktadır.  Bu sanatçılar belediye yapımı olarak değil de özel bir organizasyon şirketinin organizasyonu olarak sahneye çıkmış olsaydı da belli bir sayıda seyirciye zaten ulaşacaktı. Bu sanatçılar zaten “kazanan” konumunda olduğu için belediye desteğine ihtiyaç duymayabilirlerdi. Belediyenin bu kaynağı başka bir sanat alanı olan tiyatroya başka destek türleri (prova mekânı, dekor depolama alanı, hizmet satın alımı, reklam ve tanıtım, vb.) aktarılabilir, hatta sanatsal kalitesi yüksek ama popüler olmayan temsiller desteklenebilirdi. Bu ve buna benzer örnekler, üzerinde ayrıca durulması gereken belediye politikalarıdır. Bu konuda daha ayrıntılı yazılar daha sonraki makalelerde yer alacaktır.

Kaynakça

Akad, Ö.L.(2016) Işıkla Karanlık Arasında, İletişim Yayınları, İstanbul.

Jenkins, T (2012) CIA in Hollywood How the Agency Shapes Film and Television, The University of Texas Press, Austin, USA.

Treme, J. & Craig, L.A. (2013) Celebrity star power: Do age and gender effects influence box office performance?, Applied Economics Letters, 20:5, 440-445, DOI: 10.1080/13504851.2012.709594

Aralık 2024

Narlıdere, İzmir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla