‘Çalakîya Malçêkirî’ oyununun yönetmeni Elvan Koçer, oyuncular Nurşen Adıgüzel, Rêzan Kaya, Perînaz Delazy ve Zeycan Ateş ile oyuna dair konuştuk.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu (DBŞT) kadın oyuncuları, ‘Çalakîya Malçêkirî’ (Ev Yapımı Eylem) adlı oyunla bu yıl ilki düzenlenecek Amed Kadın Tiyatro Günleri’ne hazırlanıyor. Oyunun prömiyeri, festivalin açılış günü olan 5 Kasım’da saat 19:30’da Çand Amed Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılacak.
Şenay Tanrıvermiş’in yazdığı oyun, DBŞT kadın oyuncuları tarafından yapılan bir ekip çalışmasıyla ‘Çalakîya Malçêkirî’ olarak Kürtçeye uyarlandı. Elvan Koçer tarafından yönetilen oyunda Nurşen Adıgüzel, Rêzan Kaya, Perînaz Delazy ve Zeycan Ateş rol alıyor. Sahne sorumluluğunu Muhterem Deniz, kostüm tasarımını Beyan Behmani’nin yaptığı oyunun teknik sorumluluğunu Şilan Alagöz üstlendi. Işık tasarımı Mehmet Doğu, dekor tasarımı ise Hacı Ayer ve İlyas Alcay’ın yaptığı oyunda ses tekniği ise Şiyar Aslan’a ait.
Oyun, hiçbir şey yapma gereği duymazken bile, içinde duyumsadığı küçük çığlığı ve bastıramadığı isyanını eyleme dökmek üzere evde toplanıp harekete geçen üç kadının hikayesini anlatıyor.
Oyunun yönetmeni Elvan Koçer, oyuncular Nurşen Adıgüzel, Rêzan Kaya, Perînaz Delazy ve Zeycan Ateş ile oyuna dair konuştuk.
Bize biraz oyundan söz edebilir misiniz? Oyun bize ne anlatıyor? Neden bu oyunu tercih ettiniz?
Elvan Koçer: Şenay Tanrıvermiş, ‘Ev Yapımı Eylem’ tekstinde konuyu Cumartesi Anneleri ve Türkiye’deki orta sınıf kadınlar üzerinden ele almıştı. Biz teksti dönüştürerek biraz kendi cephemizden anlatmaya çalıştık. Orta sınıfa mensup üç beyaz Kürt kadını işledik. Farklı erkekler tarafından eve sıkıştırılmış kadınlar. Kiminin eşi, kiminin kardeşi, kiminin patronu. Erkek egemen zihniyetin baskısıyla birlikte duyarsızlaştırılıp kapitalizmin de dayattığı toplumda ideal olan güzellik algısı yaratılan kadınlar. Fiziksel olarak güzellik ölçüsü nedir, estetik nedir, tamamen görünüme önem veren kadınlar. Aslında özünde hepsinin derin bir hikayesi var. Ufacık bir kıvılcım olduğunda o erkeğin baskısından dolayı tekrar sindirilmiş hale getiriliyorlar. Toplumsal olaylara karşı da duyarsızlaşmışlar. Bunun için zaten ev yapımı eylem diyoruz. Yani ev içinde bir araya gelip kendilerince eylem gerçekleştiriyorlar. Tabii bu eylemler de çok etkili şeyler değil. Evde olmasına rağmen korkarak yapıyorlar bu eylemi. Herkesten habersiz, üçü bir araya gelip bu eylemleri tamamen vicdan rahatlığı için yapıyorlar. Çünkü zaten özünde baskıdan dolayı sıkıştırılmış, sokağa çıkamadığı için vicdanını rahatlatmak için kendi kendilerini kandırıyorlar. Finalde bir dönüşümleri oluyor. Ama dışarıdaki kadınlar tarafından dönüştürülüyor. Ne kadar çıkmak istemesen de o seni eve gelir bulur.
Rêzan Kaya: Estetik baskının altında olan karakterler ama çok da duyarsız değiller. Dışarıdan gelen seslere karşı bir tepkide bulunmak istiyorlar. Bizim oyunda olan o baskı unsurundan kaynaklı seslerini çıkartamıyorlar. Gelen şeylere tepki veriyorlar, özümsüyorlar. “Evet bizim hayatımızda da bir baskı var” diyebiliyorlar. İktidarın, erkin baskı ve korkusundan kaynaklı. Orta sınıfa mensup olduklarından kaybedecek çok şeyleri var. Güzel evleri, güzel arabaları, her şeyleri çok güzel ve onları kaybetmekten korkuyorlar.
Oyunu Kürtçe’ye nasıl uyarladınız?
Elvan Koçer: Bu bir ekip çalışması. Tekstten tutalım, reji, akışa varıncaya dek sadece oyuncularla değil, tiyatrodaki diğer kadın arkadaşlarla hep birlikte uyarladık. Birlikte tartışarak, sahnede prova yapa yapa hep beraber bir sürece getirdik.
Daha önce ‘Mirina Jeanne D’Arcê’ (Jeanne D’Arc’ın Öteki Ölümü) ve ‘Hema Hema Jin Elizabeth’ adlı oyunlarla kadın hikayesi anlatan oyunlar oynandı ama sanırım ekibi ve yönetmeniyle ilk kez bir kadın oyunu çıkartıyorsunuz.
Elvan Koçer: Bizim ekibimiz için ilk oluyor. Daha önce iki kadın hikayesini anlattık. Ama hem buradaki, yani bölgedeki kadının toplum içindeki gördüğü baskılar ve tamamen kadınların sahnede olduğu bir kadın oyunu ilk defa yapıyoruz.
Nurşen Adıgüzel: ‘Jan Darc’ oyunu da bir kadının hikayesiydi. Erkek arkadaşlar da vardı, birlikte bir hikayeyi anlatıyorduk ama mesele yine bir kadındı. O oyun sonrası da pek çok yorum geldi. Bir kadının direnişi, uyanışı etkili oluyor. Bu bizim için de bir ilk olduğundan ‘altından kalkabilecek miyiz?’ diye hem çok heyecanlıyız hem de biraz tedirginiz. Bu da gayet normal bir şey. Bu oyundan sonra seyirciden gelen tepki bizim ne kadar iyi olup olmadığımızı da gösterecek. Amacımıza ulaştık mı? Derdimizi anlatabildik mi? Burada fazla mı yaptık? Az mı oldu? Bu soruların cevabını ancak oyundan sonra anlayabiliriz.
‘BU OYUNLA FARKINDALIK YARATABİLİRSEK AMACIMIZA ULAŞMIŞ OLACAĞIZ’
Oyuna hazırlanırken gözlemlediğiniz kadınlar da oldu mu? Ya da oynarken benzettiğiniz?
Nurşen Adıgüzel: Oyunu okuduktan sonra dikkatini çekiyor, ‘evet bu benim oynadığım kadın şuna benziyor, ben aslında bunu oynuyorum’. Etrafına baktığın zaman o kadar çoklar ve çoğalıyorlar ki. Hepsi de genel olarak şiddet görmüş ve bunu bastırmaya çalışıyor. Parasıyla, kıyafetiyle, makyajıyla şiddeti kapatmaya çalışan o kadar çok kadın var ki. Biz eğer ki bu oyunla bazı şeyleri bir nebze de olsa depreştirebiliyorsak, uyanmalarına, farkındalık oluşturmalarına ön ayak olacaksa ne mutlu. Gerçi bütün kadınlar farkında ama birçok kadın uyanmamayı, görmemeyi tercih ediyor. Cesaret de edemiyorlar, destek de bulamıyorlar. Bazı kadınlar kendini yalnız hissediyor. Mesela o cam kırıldığında o kadınların çoğunluğunu gördüğünde ya da o enerjiyi hissettiği zaman ‘evet ben yalnız değilim’ diyerek bir güç geliyor tüm kadınlara. Bir nebze bu oyunla farkındalık yaratabilirsek amacımıza o zaman ulaşmış olacağız. Ve iyi ki yaptık diyeceğiz.
Perînaz Delazy: Aslında karakterler birbirlerine çok benziyor. Biri sivrilirken diğeri yumuşatmaya çalışıyor. Aslında bu kadınlar tek bir tipi temsil ediyor olabilirler. Maruz kaldıkları şiddet özünde aynı ama çeşitleri farklı. Kimisi fiziki şiddete maruz kalırken kimisi yalnız bırakılmakla ilgili bir duyguyla psikolojik şiddete maruz kalıyor. Üçü de birer şiddet mağduru. Ama bunu bir otosansürle bazen yansıtıyorlar bazen yansıtmıyorlar. Kocalarını sevmiyorlar ama bunu hiç açık açık konuşmuyorlar.
Bu üç kadın da toplumdaki kadınların temsiliyeti. Hem fiziksel hem karakter olarak da tek tipleşiyorlar. İçeri ve dışarı diyalektiği var. Bir içerisi var her zaman görmemekte ısrar eden bu kadınlar var bir de buna tepki veren dışarıdaki kadınlar var. Erkekler tarafından kurulan konformist, sıcak, çiçekli böcekli evleri var. Bu kadınlar nereye ait? Hep kendilerini eve dair hazırlıyorlar. Eylemleri, söylemleri eve dair. Hatta sloganları bile ‘ev tipi cezaevine hayır!’ ancak oyun öyle bir yere gidiyor ki, dışarısıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. O yüzleşme de bir seçimle değil içerideki konforları bozulduğu için dışarıya çıkmak zorunda kalıyorlar.
Nurşen Adıgüzel: Oyunda ‘fiziki şiddet var mı yok mu? durumunu tartışırken şu anda dışarıda var olan şiddetin hiçbir yerde karşılığı yok. Bu şiddete dur demeyi bilmeliyiz. Çünkü şiddet beraberinde şiddeti de doğruyor. Bazen düşünüyorum bu yaşananları haber yapmak bile meşrulaştırıp cesaret veriyor. Bilinçli kadınlar daha çok şiddet görüyor. Çünkü itiraz ediyor ve kendine yakıştırmıyor. Ben bu şiddeti yaşıyorum ve buna tepki veremiyorum. Çünkü toplumun da bir tepkisi var. Sen okumuş birisin ve sen bile şiddet görüyorsan bana ne diyebileceksin?
Zeycan Ateş: Ben oyunda eylemci kadını canlandırıyorum. Erkekler tarafından yıkılmış ve yine erkekler tarafından minnoş bir eve çevrilerek içeriye hapsedilen kadınları dışarıdaki kadınların kurtarması anlatılıyor. Kadınlar çıkıp çıkmama arasında kalıyor. Oyunda bir ayna figürü var erkeği temsil eden. Ara ara nefesini enselerinde hissettiren bir erkek sesi. O baskının nefesi. Fiziki olarak yok ama evin içinde yapacağı eylemde, atacağı sloganda bile müdahale eden bir beyne işleyen bir zihniyet. Kadının kendine uyguladığı bir otosansür. Bir şeyleri irdelemek, kaşımak istiyor ama o bilinçaltıyla geri adım atıyor. Erkek her zaman varlığını ve gölgesini hissettiriyor.
Bir anlamda hepiniz birer yönetmen adayısınız. Bu ekip bunu sürdürür mü? Daha çok kadın oyunları görecek miyiz?
Elvan Koçer: Bu bir başlangıç diyebiliriz. Bir kadın oyunu çıkartmak yıllardır hep hayalimizdi. Bizim tiyatro grubuna baktığımızda erkeklerden daha güçlü bir kadın ekibi var. Tiyatronun tüm çalışmalarını kadınlar yürütüyor ve hep istiyorduk. Bu başlangıç diğer oyunları arkasından getirecektir. Seneye bir başka arkadaşımız yapar, diğer yıl başka biri. Bundan sonrası için de bir tekst arayışımız olacak. Biraz orada zorlandık aslında. Bundan sonra olacak ve her yıl bir kadın oyunu hazırlayacağız.
Oyunun prömiyeri Amed Kadın Tiyatro Günlerinin açılış günü olan 5 Kasım’ da olacak. Bu sezon oynamaya devam edecek mi? Turneleriniz olacak mı?
Elvan Koçer: Kadın Tiyatro Günleri ilk kez olacak. Her yıl genel festival yapıyoruz zaten ama bizim ev sahibi olarak kadın oyunumuz olmadığı için biraz erteledik. Alternatif onlarca kadın oyunu var. Ev sahibi olarak önce biz çıkartalım sonra festival yapalım dedik. Zaten oyuna karar verir vermez festivali de hazırlamaya başladık. Sezon boyunca oynamaya devam edecek. Her ay dönüşümlü oynanacak ve turne de yapmayı düşünüyoruz.