Borusan Kocabıyık Vakfı tarafından Cumhuriyetimizin 100. yılı sebebiyle düzenlenmiş olan “Cumhuriyetin Yüzü” sergisi, bu ülkenin nereden nereye nasıl geldiğini, kültür devriminin izlerini taşıyan zengin ve anlamlı bir sergi olarak belleklerde yer etmişti. Bugün, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız 29 Ekim 2024’te, bu anlamlı serginin devamı niteliğinde olan ve İzzeddin Çalışlar’ın editörlüğünde hazırlanmış bulunan kapsamlı bir kitapla buluşuyoruz.
Zengin içeriği ile Mustafa Kemal Atatürk’ün 1932 yılında ettiği şu sözlere sanki bir göndermedir “Cumhuriyetin Yüzü: Kültür Devriminden İzler” adlı bu kitap… Onun hafızalara kazınmış olması gereken sözlerini bir kez daha paylaşma günüdür bugün kanımca: “İlim ve fen teşebbüslerin merkezi, uygulamaları ise mekteptir. Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk ulusu, Türk sanatı, iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı, bütün mükemmel ve yeni şeyler ile inkişaf eder. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız.”
Kitabın sayfalarını çevirirken başta Borusan Kocabıyık Vakfı kurucusu ve onursal başkanı merhum Asım Kocabıyık olmak üzere, vakıf başkanı Zeynep Hamedi, genel sekreter Canan Ercan Çelik, sergi tasarımcısı Cem Kozar, kitabın editörü İzzeddin Çalışlar ve de sosyal bilimlerden edebiyata, resme, sinemadan tiyatroya, müzikten mimarlığa, arkeolojiye ve daha pek çok alana yazılarıyla emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
VE TİYATRO
Biraz da alanım gereği; öncelikle Gökhan Akçura’nın “Cumhuriyetin İlk Döneminde Tiyatro” yazısı çevresinde dönüyorum. Tiyatro tarihimiz açısından zengin bir çalışma. Modern Türk tiyatrosunun kuruluşunda elbette ki Muhsin Ertuğrul’un ayrı bir yeri olduğunun altı çizilerken Atatürk’ün önerisiyle 1923’te İzmir’de Palas sinemasında (sonradan Tayyare sineması olmuş) yasal olarak sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını Bedia Muvahhit’i anıyoruz. Bedia Hanım’ın, İbnürrefik Ahmet Nuri’nin “Ceza Kanunu” ile sahneye çıkışı kadına dair din odaklı anlamsız bir yasağı yıkacaktır. Modern tiyatromuzun oluşumunda önemli satırbaşlarından biridir bu olay…
Gökhan Akçura; Darülbedayi’de oynanan temsillere de değiniyor kısaca: “Othello”, “Altı Kişi Yazarını Arıyor”, “Hortlaklar”,“Kral Lear”, “Kafatası” ve uzayıp giden bir liste… Galip Arcan, Neyire Neyir, Nıvart Hanım, Şevkiye May, Kemal Arduman, Semiha Berksoy gibi nice oyuncular yetişmiştir Darülbedayi’den… Akçura, bir yandan, Tiyatro Mektebi ve Çocuk Tiyatrosu faaliyetlerinden söz ederken öte yandan Süreyya Opereti temsilleri ile başlayan operetler dönemine ve de Muhlis Sabahhatin, Ferit Alnar, Ekrem ve Cemal Reşit Rey kardeşler gibi ünlü bestecilere de değinecektir. Darülbedayi’de 1932 yılında oynanan ilk operettir “Yalova Türküsü…” 1933’te Rey Kardeşler tarafında yazılan ve bestelenen “Lüküs Hayat” günümüzde de keyifle izleniyor.
1923’lerden başlayarak 1940’lara dek yaşananlar… Zengin bir arşiv… Dar bir alanda derlenmesi zor bunca olayı… O nedenle Gökhan Akçura’nın penceresinden bakarak son noktayı yine onun sözleriyle koyuyorum “Cumhuriyetin İlk Döneminde Tiyatro” bölümüne: “Cumhuriyetin ilk dönemi çeşitli toplulukların, tiyatro insanlarının çabalarını yansıtsa da bu dönemin en etkili ismi, Türk tiyatrosunun kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul’dur. Türkiye’de tiyatro sanatının gelişmesi için gereken pek çok adım onun tarafından atılmıştır. Sadece Şehir Tiyatrosu’nda yaptıklarıyla değil, düşünür olarak söyledikleri, etkileri, girişimleriyle de tiyatromuzun çağdaş bir yapıya kavuşmasını sağlamaya çalışmıştır.”