(Deniz Burak Bayrak’ın Birgün’de yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)
21 Ocak 1929’da Tatavla’da ne oldu? Resmî tarih ve basının söylediğine göre 500 ev yandı ama ölen olmadı. Terkos Gölü buz tuttu, en sert kışlardan biriydi, poyraz yangını büyüttü. Yazılı kaynaklardan öğrendiklerimiz bunlar. O akşam Tatavla’da ölen olmadı ama Rumların hatırılarına ne oldu? Peki ya İstanbul’a nam salmış, seri katil Hrisantos? Onun sevgilisi Eftimia?
Başak Şamlıoğlu Huvaj, yakın tarihin en şüpheli olaylarından biri olan Tatavla yangını ve Kasımpaşa Canavarı Hrisantos’a ne olduğunu irdeleyen bir oyun kaleme almış: Hrisantos’u Kim Öldürdü? Hasan Şahintürk’ün titiz bir bakışla sahneye koyduğu oyun; kül olmuş evlere, yanıp kül olmuş anılara ve burayı terk edip gitmiş ama yurt olarak gördükleri İstanbul’u hiç unutamamış Rum azınlığa odaklanıyor. Tatavla’dan Kurtuluş’a gidişin hazin hikâyesi sahnede şarkılarla, ateşle, dumanla ruhumuza işliyor.
Başkahramanımız etkisi günlerce süren büyük yangından birkaç gün sonra, elinde bavuluyla babasının tavernasına gelen Efsun. Sahne aldığı bu tavernada valizine doldurduğu birkaç parça eşyayla geçmiş ve bugün arasında gidip gelen Efsun, tavernadaki son gününü hatırlamaya başlıyor. Hatırladıklarından biri de aşkı, Kasımpaşa Canavarı Hrisantos. Hem Hrisantos’un orada olduğuna inandığı hayaletiyle konuşup hem de onunla aşkının en iyi ifadesi olduğuna inandığı şarkılarını söyleyen Efsun, zamanın kırıldığı bir düzlemde kalbini seyirciye açıyor. Oyun ilerledikçe Efsun’un Hrisantos’un öldürülmesinden sonra kendini gizleyen Eftimia olduğunu anlıyoruz. Yangın gecesi, her şeyden habersiz bir şekilde aldığı prova, belki de ona ünlü sahnelerin kapısını açacaktı. Ama o yangın, Eftimia’nın da hayallerini ve akim kalan geleceğini de küle döndürmüştü.
NE GERÇEK NE YALAN
Başak Şamlıoğlu, “Orada o akşam kimse ölmedi ama aslında ne çok şey öldü, farkında mıyız?” diye sorarak başlamış bu oyunu yazmaya. Uzunca bir kaynak taramasından sonra olaylar, semtler, insanlar arasında dolanmış durmuş. “İnsanlar salondan ‘Ne olmuş bu Tatavla’da?’ diyerek çıksın istiyorum” diyerek aslında farkındalık yaratmayı amaçladığının mesajını veriyor. “Gerçek hikâyeyi bilmiyoruz. Basında yazılanların hepsi belki doğru ama çok fazla şüphe var olaya ilişkin. Neyin gerçek neyin yalan olduğunu nereden bilebiliriz?” diye soruyor.
Oyunun diğer kahramanı ise Tuncay Çağıl’ın can verdiği, eski polis Yorgos. Efsun’u izlemeye başlayıp ona âşık olan bir kahraman olarak dönüşen Yorgos, komik ve eğlenceli bir çizgide yazılmış. Doğallık ile kendi iç ritmini gülünç bir hatta bulan bir karakter diyebiliriz onun için. İçsel yolculuğunda yaşadığı dönüşüm; kimliksizlikten sıyrılıp, belirsizliği aşıp Efsun’un yaşamında varla yok arası bir yer edinmesi ile ilerliyor. İkircikli bir ton var onun hikâyesinde ve bu tonun fluluğu onun ‘kitch’ e kaymayan, ölçülü gülünçlüğüyle belirginleşiyor. Hikâyenin oldukça sert bir realiteye dayanışı ve yalnızca anlatılanlar kadar hâkim olduğumuz o realitenin içinde Yorgos, nefes aldıran bir kontrast yaratıyor. Ancak yine de ‘belli belirsiz bir gölge’ olmaktan tam anlamıyla kurtulamıyor.
‘Hrisantos’u Kim Öldürdü?’, özellikle dekoruyla konuşulması gereken bir oyun. Yanmış bir iç mekânın kurgulanışı, eşyaların oyun öncesi bazı kısımlarının yakılması gerçeklik algısını arttıran bir ayrıntı olarak aklımızda kaldı. Masa, sandalye, bavul, perde gibi dekoratif detayların oyunun iç dengesini sağlayıp seyirciyi o anlara götürecek bir reji anlayışıyla da konumlandırılması yerli yerindeydi. Bu anlamda yönetmen Şahintürk ile dekor tasarımcısı Başak Özdoğan’ı kutlamak lazım. Öte yandan bu oyunda aksan olmazsa olmazdı. Aksan danışmanı olarak Yorgos Demir de iyi bir çalışma çıkarmış.
Devamı için tıklayın.