Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin hazırladığı, 2024 yılının Eylül ayında gerçekleşen hak ihlallerini içeren raporu okurlarımızla paylaşıyoruz:
Yeni sanat sezonu yasaklar ve hak ihlalleriyle başladı. İşte Eylül 2024’te sanat alanının başına gelenler:
- Ajda Pekkan, iki albümünde yer alan 31 eseri izinsiz şekilde dijital platformda kullandıkları gerekçesiyle Avrupa Müzik ve Bonus Müzik’e dava açtı. Mahkeme, iki şirketin Pekkan’a ait eserleri izinsiz kullanıp kullanmadığının tespiti için dava dosyasını bilirkişiye gönderdi. Bilirkişi raporunda, Avrupa Müzik ile Bonus Müzik’in davaya konu eserler üzerinde hak sahibi olmadığı belirtildi. Yargılama, İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde devam ediyor.
- Kürtçe müzik yapan Seyidxan Sevinç’in Siirt’te düzenleyeceği konser yeri daha önce İl Milli Eğitim Müdürlüğüyle yapılan görüşmelerde uygun olduğu bildirilmiş olmasına rağmen, konsere iki gün kala Valilik kararıyla iptal edilince konser Siirt Barosu salonuna alındı. Sanatçı, Türkçe bir konser için başvuru yapan organizasyon şirketinin ise olumlu cevap aldığını söyledi.
- Geçen yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde sansüre takılan Nejla Demirci’nin KHK ile mesleklerini kaybeden kişileri konu alan “Kanun Hükmü” belgeseli, bu yıl da sansüre takıldı. Altın Portakal’ı 60. yılında iptale sürükleyen sansürü gündeme getirmek ve geçen yıl gösterilemeyen filmin gösterimini yapmak için festivale alternatif olarak 3 gün süreyle Baküs Sahne’de düzenlenecek olan Özgür Portakal Film Günleri’ne Antalya Valiliği tarafından yasak getirildi. Filmin yönetmeni Nejla Demirci’ye valilik tarafından gönderilen yazıda şu ifadelere yer verildi: “Son zamanlarda terörle mücadele konusunda yapılan etkin mücadele sonrası güç kaybeden örgütler, KHK’lar üzerinden belgesel çekerek faaliyetlerden kendilerini soyutlama çabalarına, ulusal ve uluslararası kamuoyunda propaganda ve algı oluşturma faaliyetlerine devam etmektedir. Örgütlerin bu faaliyetleri tabanlarını diri tutmak, dağılmasını önlemek, örgüt mensuplarının moral ve motivasyonunu artırmak ve uluslararası kamuoyunda ülkemizin itibarını zedeleme amaçlı yapıldığı değerlendirilmiştir. Uluslararası arenada ülkemiz aleyhine algı operasyonlarına hız veren örgütlerin bu tür faaliyetleri sözde mağdur edebiyatı üzerinden yapmaya çalıştığı görülmüştür. ‘Kanun Hükmü’ isimli belgesel film ve içeriğinde belirtilen eksik ve yalan beyanlar, çarpıtma ve yönlendirme amaçlı haber ve yorum üretme faaliyetleri çerçevesinde uluslararası uzantılar ve iş birlikleri üzerinden ülkemize yönelik siyasi baskıların artmasına katkı sağlamayı ve bu yolla uluslararası kamuoyunda ülkemizin itibarını zedelemeyi, uluslararası alanda sözde işkence, kötü muamele ve hukuk ihlali iddiaları ile asılsız gündem oluşturmaya devam ederek, örgütlerle mücadeleyi zayıflatmayı, KHK ile kamu görevinden çıkartılan şahıslarla ilgili sözde mağduriyet algısına yönelik gündem oluşturmayı, yargı kararları üzerinden toplumdaki adalet duygusunu sarsmayı, Türkiye’ye yönelik manipülasyon ve dezenformasyonu amaçladığı değerlendirilmektedir.” Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi ise, bu yasak kararına tepki göstererek şu açıklamada bulundu: “İki KHK mağdurunun hak arayışlarını konu alan Nejla Demirci’nin yönettiği film henüz hiç bir yerde gösterilmemiş, hakkında herhangi bir dava açılmamış bir belgesel olmasina rağmen, bir kez daha kendilerini yargının yerine koyan mülki idare amirleri tarafindan yasaklanmış oldu. Hukuk tanımayan ve ifade özgürlüğümüzü gasbeden bu kararı kınıyor, devletin hoşuna gitmeyen her konuyu hasıraltı etmeye, resmi söylemle uyuşmayan her sesi susturmaya çalışan sansür uygulamalarına sessiz kalmayacağımızı bildiriyoruz. Toplumun huzurunu asıl bozacak olan, yüz binlerce insanın hayatını kökten etkilemiş hukuk dışı uygulamaların konuşulup tartışılmasını engellemek, sinemacıları ve filmleri susturmaktır. Yetkilerinizi bizi susturmak için değil, filmlerimizi gösterip kamuyu yakından ilgilendiren konuları tartışabileceğimiz güvenli ortamlar sağlamak için kullanın.”
- Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi, 5-6 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştirdiği “Mevcut İktidarın Kültür Politikaları ve Sansür ve Otosansür Baskısında Kültürel Kapan” konulu buluşmanın sonuç bildirgesinde, ortaya çıkan sonuçlar şöyle sıralandı:
– Sansürün ve baskının yalnızca siyasal iktidar eliyle değil, devlet kurumları dışında pek çok aktör tarafından da sistematik olarak uygulandığı bir süreçten geçiyoruz. Yaratılan korku ikliminde otosansürün de yaygınlaştığına tanıklık ediyoruz.
– Neoliberal politikaların dayattığı rekabetçi ortam, sanatçıyı ‘girişimci’ yapmayı amaçlarken, üretken devrimci öfkeyi de depresif hale dönüştürmek istiyor. Baskı ve sansürün bıraktığı izler, sadece sanat ürünlerini değil, aramızdaki bağları da zayıflatmayı hedefliyor. Birlikte ses çıkarmanın modası geçmiş bir eylemlilik olduğu fikri yayılarak eylemsizlik olağan hale getirilmek isteniyor.
– Hakkımız olan kamusal mekânların kapıları, türlü bahanelerle kapatılıyor; konserlerimizin, oyunlarımızın, gösterimlerimizin, sergilerimizin seyirciyle buluşması engelleniyor. Bu engellerle kamusal alan bir yandan daraltılırken, bir yandan da tek tipleştiriliyor.
– Toplumsal hafızanın bir parçası olan kültür sanata yönelik müdahalelerle, yaşadığımız coğrafyanın çok kültürlü, çok dilli, çok renkli hafızası bulanıklaştırılmak isteniyor. Kültür sanat alanına uygulanan sansürün, yaşamın diğer alanlarına yönelik devletin tek tipleştirme, ötekileştirme ve özel savaş politikalarının bir devamı olduğunun da farkındayız.
– Yasakları ve sansürü açık biçimde tanımlamayı, afişe ederek hem yaşadığımız coğrafyada hem de uluslararası alanda duyurmayı,
– Yalnızca siyasal iktidar düzeyinde değil, kendi alanlarımızda da sansürü açık veya örtük biçimde destekleyenleri ifşa etmeyi,
– ‘Makbul’ modelleri ve temsilleri dayatanlara karşı yerel hafızayla buluşan kültürel çeşitliliği öne çıkarmayı,
– Hakkımız olan kamusal kaynakların ve mekânların kullanımını ısrarla talep etmeyi,
– Sanata erişim hakkından mahrum bırakılanlarla sanatın buluşmasını sağlamayı,
– Toplumsal hafızanın bir bütün olduğu bilinciyle, sanatı eşit yurttaşlık talebiyle buluşturmayı,
– Baskılanan, sansürlenen sanatın karşısında, direnen sanatın ve direnen sanatçıların da var olduğunu duyurmayı, kamusal sorumluluğumuz olarak görüyoruz.
Bildirgenin devamında şunlar kaydedildi: “Sanat, özgürleştirici bir eylemdir. Bu eylemi harekete geçirerek, kültürel ve toplumsal haklarımızı savunmak için örgütlenmenin bir zorunluluk olduğunu görüyoruz. Baskı ve dayatmalar sonucunda kendi alanlarımıza çekilip, üzerimize giydirilmeye çalışılan bir tür sindirme halini reddediyoruz. Baskı ve sansürün olduğu her yerde direniş de vardır, direnişin olduğu her yerde de özgür sanat! Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi’nin eylem ve etkinliklerinin kararlılıkla ve çeşitlenerek devam edeceğini beyan ediyor, kültür sanat alanına emek veren herkesi mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.”
- Bir ay sonra 30. yayın yılına girecek Açık Radyo’nun karasal yayın lisansı RTÜK tarafından iptal edildi. Radyodan yapılan açıklamada, “Tüm dinleyicilerimizi, meslek örgütlerini ve uluslararası kamuoyunu, bu karara karşı, bu sefer çok daha net ve gür bir biçimde ses çıkarmaya davet ediyoruz” denildi. 24 Nisan’da “Açık Gazete” programında kullanılan ‘Ermeni soykırımı’ ifadesi nedeniyle Açık Radyo’ya 5 kez program durdurma cezası veren Üst Kurul, karara uyulmadığı gerekçesiyle 30 yıllık radyonun lisansını iptal kararı almıştı.
- Artvin Borçka’da bu yıl ilk kez yapılan Tiyatro Festivali oyun yasağıyla başladı. Borçka Kaymakamlığı Dof Tiyatro’nun “Dans Eden Evimiz” oyununa yasak koydu. Topluluğun açıklaması şöyle: “Dans Eden Ev” adlı oyunumuz, hiçbir geçerli açıklama yapmadan yasaklanmıştır. Yaptıklarının hukuksuz olduğu beyan edilmesine rağmen hiçbir açıklamayı dinlemeyen Kaymakamlık, yasağı daha ileri götürerek diğer çocuk ve gençlik tiyatrosu alanında faaliyet gösteren toplulukların oyunlarına da yasak getirmiş ve bu toplulukların oyunlarının bir daha Artvin’de kaymakamlığın sorumluluk alanlarındaki okullarda oynayamayacağını beyan etmiştir. Festival programındaki oyunlarımızı belediyenin sorumluluğundaki tüm kamusal alanlarda oynamaya devam edeceğiz. Sonsuzu sahiplenen bir dille, kendini tüm zamanların, mekanların hükümdarı ilan eden hastalıklı iktidarlar, kibirden şişmiş akıllar, varlık alanlarının gereksizleştiği, eşit güzel günlerde, zamanın çöplüğüne gidecektir!”
- Temmuz ayında, Jean Genet’nin “Hizmetçiler” oyunuyla yaptıkları başvuruya T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nden ret yanıtının geldiğini duyuran Moda Sahnesi, “Kendi gibi olmayana, kendi gibi düşünmeyene, kendi gibi sanat algısına sahip olmayana yapılmış bu baskıyı ve sansürü kabul etmiyoruz ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı ifşa ediyoruz” dedi. Yapılan açıklamada, “Bu kararla T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Moda Sahnesi’ni, eşit vatandaşlık hakları açısından mağdur etmiştir. İkinci kez, bakanlık ayrımcılık suçu işlemiş, Moda Sahnesi’nin kamusal bütçeden yararlanmasını engelleyerek haklarını gas p etmiştir.Sonuç olarak bu sansüre boyun eğip, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın istediği türden tiyatro olmayacağız. Tiyatroları yaşatması gereken T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, onları baskı altına alıp öldürmek üzere hareket etmesine itiraz ediyoruz. Kendi gibi olmayana, kendi gibi düşünmeyene, kendi gibi sanat algısına sahip olmayana yapılmış bu baskıyı ve sansürü kabul etmiyoruz ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı ifşa ediyoruz” denildi.
- Bahoz ve Zer filmlerinin yönetmeni Kazım Öz, Zer filminin Youtube gösteriminden dolayı hakkında açılan soruşturma nedeniyle ifadeye çağrıldı. Öz, paylaşımında şu ifadeler yer verdi: “İstanbul cumhuriyet başsavcılığı tarafından; yönetmeni ve yapımcısı olduğum Zer isimli sinema filmimin Youtube gösteriminden dolayı ‘terör örgütü propagandası’ yaptığım iddia edilmiş! Zamanında Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen, sonra da yine aynı bakanlık tarafından bazı sahneleri sansürlenen Zer filmine şimdi de bir dava açılarak cezalandırılmak isteniyorum. Daha önce hakkımda açılan başka bir davadan beraat etmeme rağmen. Zer filmi bir propaganda filmi değildir. Propaganda filmlerini görmek istiyorsanız TRT’nizi açın oraya bakın! Vizyona girmiş, uluslararası festivallerde gösterilmiş, ödüller kazanmış bir sinema filminin Youtube gösterimine dava açmak, ülkemizde sanat alanında sansür ve otosansürün hangi düzeye ulaştığını gösteriyor. Ama biz bağımsız ve özgür sanatçılar ne sizin sansürünüze ne de kendi otosansürümüze izin veririz. Ben bir yönetmenim, hangi konuyu seçeceğime ve o konuyu ne şekilde anlatacağıma ben karar veririm.”
- Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçısı Engin Cengiz, gözaltına alındı. İstanbul Fatih’te bulunan İl Emniyet Müdürlüğüne götürülen Cengiz’in gözaltı gerekçesi öğrenilemezken, avukat kısıtlılık kararı getirildiği aktarıldı. MKM’nin konuya dair sosyal medyada paylaşılan açıklamasında, “İktidar Kürt kültürü ve sanatına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Bu sabah müzisyen arkadaşımız Engin Cengiz ifade verme bahanesiyle gözaltına alındı. Kürt kültürünü ve sanatını yaratanlar, saldırılarınız karşısında geri adım atmayacaklar. Kürt müziği ve sanatı susturulamaz” ifadeleri yer aldı.
- Mimar Sinan Üniversitesi Sinema öğrencileri uzun süredir okulda usulsüz uygulamalar yapan rektör Handan İnci’yi protesto etmek için bir basın toplantısı düzenledi: “Bizler, Türkiye’nin ilk sinema eğitimini veren ve uluslararası alanda kabul görmüş bir film arşivine sahip olan bu köklü kurumun öğrencileri olarak, öğrenciler ve akademisyenlerin rektörlük tarafından maruz bırakıldığı yıpratıcı sürecin artık son bulmasını temenni ediyoruz. 2019 yılında Türk Film Arşivi’nin Müdürü Profesör Asiye Korkmaz’ın görevden alınması ve yerine Rektör Handan İnci’nin kendisini atamasıyla başlayan sürecin bugün geldiği nokta şudur: Türk Film Arşivi, okulun Bomonti yerleşkesinin otopark katında kilitli tutulmaktadır. Sinema bölümü akademisyenlerinin ve öğrencilerinin arşive erişimi devamlı olarak engellenmiş; hukuki raporlarda arşivin uzman kadrolarına teslim edilmesi gerektiği bildirilmesine rağmen, sinema ve arşivcilik alanında yeterliliği tartışmalı, okulun farklı bölümlerinin akademisyenleri arşivin yönetiminden sorumlu tutulmuştur. Sinema bölümü öğrencileri dört yıldır kampüssüz, sınıfsız, atölyesiz ve ekipmansız bırakılarak, eğitim içinde üretim ilkesiyle en nitelikli sinema eğitimini veren bu kurum, niteliksizleştirilmiştir. Rektör, bölüme sinema bölümü mezunu dahi olmayan dört yeni akademisyen atayarak bölümün kültürel yapısını erozyona uğratmıştır. 2019 yılından itibaren sürecin takipçisi olacağını söyleyen tüm Sinema TV sendikalarını, MSGSÜ mezunlarını, tüm MSGSÜ öğrencilerini ve sinemaya gönül vermiş herkesi bu süreçte yanımızda olmaya; Türkiye’nin görsel hafızasını korumak için harekete geçmeye davet ediyoruz.
- Sosyal Medya hesaplarının devlet kontrolündeki kişilerce hedef alınması üzerine kapatıldığını belirten Kürt sanatçı Rotinda, uzun süredir aynı çevrelerce tehdit edildiğini söyledi: “35 yıldır şarkı söylüyorum ve bu klipler de 1996’dan beri yayında. ‘Neden şimdi problem oldu?’ diye Youtube’a yazdım; ama cevap vermediler ve hesabımı kapattılar. Youtube ve Facebook yöneticileri ayrımcılık yapıyor. Kürt kültürü ve müziğine karşı bir tahammülsüzlük söz konusu. Kimlerin talebi doğrultusunda engelleme kararı aldıklarını sorduğumda, buna cevap veremediler. Aynı gerekçeler sunularak, 6 ay önce de Facebook hesabım kapatıldı. Bunu her yerde deşifre edeceğiz. Halkımızı Kürt müziğine sahip çıkmaya çağırıyoruz.”
- Kürtçe müzik grubu Koma Hevra’nın Solisti Zeynep Doğan 30 Ekim 2024 günü gözaltına alındı. Doğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in de gözaltına alındığı “PKK/KCK ile ilgili soruşturmalar” kapsamında yapılan operasyonda aynı gün gözaltına alındı.Koma Hevra’dan Gencay Morkoç da 25 Ekim’de yapılan ev baskınında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Morkoç’un tutuklanma gerekçesi olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisinin (DEM Partisi) İstanbul’da düzenlediği bir pikniğe katılması gösterilmişti. Mahkeme, pikniğin “örgütsel faaliyet” çerçevesinde düzenlendiğini iddia etti. “Yapılanları, “İktidarın hukuk tanımaz siyasi ve kültürel soykırım saldırıları” olarak tanımlayan Koma Hevra tarafından yapılan açıklamada, “İki günde bir yoldaşlarımızın alınmasıyla bize verilmek istenen mesajın bilincinde olarak bu hukuksuz saldırılara karşı yine tek kelimeyle cevap vermek istiyoruz: Direneceğiz” denildi. Açıklamada ayrıca şu ifadeler yer aldı: “Koca bir sistem eğer iki Kürt gencin bağlamasından tınısından korkar hale gelmişse onlar çoktan yenilmiş ve kaybetmişler demektir. Yine söylüyoruz: Sizler istismar ettiğiniz yetkilerinizle saldırırken bizler halkımızın ve dostlarımızın desteği ve gücü ile direneceğiz. Asla bizleri teslim alamayacaksınız!”
Ülkemizin dört bir yanında sanat alanı da baskı ve saldırıların yanı sıra ağır ekonomik koşullar altında ayakta durmaya çalışıyor. Konser, tiyatro bilet fiyatları sıradan halkın ödeyemeyeceği rakamlara vardı. Ekim ayında açılan bir sanat sergisi de bin liranın üzerinde giriş ücreti koyarak tartışmalara yol açtı. İktidar ve muhalif belediyelerin halkın parasıyla inşa ettiği salon kiraları ise fahiş rakamlara yükseldi. İktidar ve muhalif yerel yönetimler bir çocuk oyununa oyuncu ücretleri ve ulaşımı karşılayamayacak fiyatlar önerirken iş kendi salon fiyatlarını belirlemeye gelince olağanüstü yüksek kiralar koyuyorlar. Bakalım sezon sonunda kaç sanat kurumu ayakta kalabilecek!