Kadınlarla Devrim Olur

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Birgün gazetesi’nden Deniz Burak BAYRAK’ın yönetmen Arzu Gamze Kılınç ile röportajını okuyucularımızla paylaşıyoruz]Marksist Yazar Dario Fo’nun 50 yıl önce yazılmasına rağmen Türkiye panoraması sunan ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ oyunu Cihangir Atölye tarafından sahneleniyor.

Türkiye, topluma cebindeki üç kuruş üzerinden açılmış ve gittikçe büyüyen bir ekonomik savaşla karşı karşıya. Fiyatların artışına karşın ücretlerin eriyip gidişi, baskıcı-faşizan tutumlar, barınma sorunları, işçi haklarının budanması gibi uzayıp giden onlarca sorun. Cihangir Atölye Sahnesi’nin tiyatroseverlerle buluşturduğu, Dario Fo’nun ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ oyunu 50 yıl önce yazılmış olmasına rağmen dört başı mamur bir Türkiye panoraması sunuyor.

Faşist İtalya’da “Yeter, fiyatları bundan sonra biz belirleyeceğiz” diyen bir kadın topluluğunun market isyanı ile başlayan oyun, politik bir komediye dönüşüyor. Oyun hâlâ güncelliğini koruyor, “Anlatılan bizim hikâyemiz” demeden edemiyoruz. Alper İran, Berfin Karatay, Kıvanç Kılınç, Osman Onur Can ve Serpil Göral’ın dikkate değer performansları onlara ödül de getirmiş. Biz de Fo’yu, oyunu ve işlediği konular özelinde Türkiye’yi yönetmen Arzu Gamze Kılınç ile konuştuk.

Rejim, ekonomik kaos, sınıf mücadelesi, barınma gibi konular bize çok benziyor. “Anlatılan bizim hikâyemiz” dediniz mi?

Anlatılan elbette bizim hikâyemiz. Çizilmiş ülke sınırlarıyla, ırkla, dinle açıklanamayacak bir ortaklık var aramızda, aynı sisteme maruz kalmak. Saydıklarınıza bir de ‘ılımlı muhalefet’i eklemeliyim. Dario Fo bu oyunda her ne kadar sistem eleştirisi yapsa da çuvaldızı ‘ılımlı muhalefet’e batırır ve İtalyan Komünist Partisi’ni eleştirir. Bu açıdan da anlatılan bizim hikâyemiz. Oyun ekonomik sistemin yarattığı büyük bir çıkışsızlık zeminine oturtulmuş, bu zemin üzerine kaçınılmaz olarak zincirleme gelen durumlar işlenmiş. Çaresiz bırakılmış halkın geçim sıkıntısı, devlet mekanizmalarının çürümüşlüğü, dinin siyaset üstündeki egemenliği, muhalefetin cılızlığı/basiretsizliği/normalleşme-helalleşme vs. Ne kadar da tanıdık, bildik durumlar…

ÜLKEDE LAĞIM PATLAMIŞ

Dario Fo bugün Türkiye’de yaşıyor olsaydı, oyunun yazılışından 50 yıl sonra sistemin değişmediğini gördüğünde ne derdi sizce?

“Şaşırmadım. Sistem aynı sistem, elli yıl geçse kaç yazar yüz elli yıl geçse kaç yazar” derdi ve o meşhur lafını belki bir kez daha bizim için söylerdi: “Ülkede her alanda lağım patlamış, başımız dimdik yürüyoruz çünkü boğazımıza kadar bka battık!” Elbette mücadelesine devam ederdi. Maden işçilerinin yanında olur, Boğaziçi Üniversitesi’nde nöbet tutar, Cumartesi Anneleri ile Galatasaray’da oturur, kadın cinayetlerine isyan eder, Gezi’nin yıldönümünde Gezi Parkı’nda oyun oynar, ölüm kampı barınaklarda sabahlardı.

Dario Fo halk için sanat yapmaktan yanaydı; oyunlarını sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda, üniversitelerde oynayan ve bütün bu alanları birer direniş sahnesine dönüştüren, sivri diliyle her fırsatta faşist hükümeti eleştiren, Vatikan’ı karşısına almaktan korkmayan, Papa’yla dalga geçebilecek kadar cesur bir ateist, kısacası sanatı ile yaşamı arasında tutarsızlık görmediğimiz bir kimlikti.

GÜLMEYEN TOPLUM TEHLİKELİDİR

Politik göndermelerle birilerini rahatsız ettiniz mi, tepkiler nasıl?

Oyuna gelen bildiğimiz, duyduğumuz tepkiler genelde olumlu. Hatta birçok seyircimiz metni güncelleştirdiğimizi, eklemeler yaptığımızı düşünerek övgülerde bulunuyor. Oysa ben metne tek kelime bile eklemedim, değiştirmedim de. Dario Fo o kadar güçlü bir yazar ki 1974 İtalya’sından 2024 Türkiye’sine göndermelerde bulunmayı başarıyor. Yalnızca finaline dokundum oyunun. Yazarın Türkiye temsilcisi ve oyunun çevirmeni Füsun Demirel’den izin alarak tabii ki. Oyun ‘politik-fars’. Biz de elbette yazarın üslubuna bağlı kaldık, oyunu eğlenceli kılan da bu zaten. Dario Fo farstan hiç vazgeçmemiş. Hatta şöyle bir sözü var: “Gülmek kutsaldır. Gülmek nedir bilmeyen bir toplum, tehlikeli olmaya başlar.”

Özellikle Antonia’yı olayların merkezinde görüyoruz; devrimi kadınlar mı yapacak, ne dersiniz?

Dario Fo kadını merkeze koyarak tam da bunu kast ediyor. Bunu başka oyunlarında da yapıyor. Kapitalizmin ataerkil yapı ile el ele verip, din sömürgenleri ile çeteleşip, kadını bu denli baskıladığı hatta yok etmeye çalıştığı düşünülürse kadından delicesine korktuğu ve en tehlikeli düşmanı olarak kadını gördüğü söylenebilir. Yani bu soruya evet diyebiliriz rahatlıkla, eğer bir gün bir devrim olacak ise bu kadınlarla mümkün.

BİRGÜN

Paylaş.

Yanıtla