“Tiyatro yapmak bile sınıfsal bir durum. En kötü ihtimalle pılımı pırtımı toplarım ailemin evine taşınırım diyebilenler tiyatro yapabiliyor galiba bu ülkede. Yani barınma konusunda belli bir güvencesi olanlar sadece tiyatro yapıp yalnızca tiyatro ile ilgilenebiliyor sanırım.”
Genç tiyatrocu Büke Erkoç, 1996 yılında İstanbul’da doğdu. 16 yaşına geldiğinde eğitimi için tek başına Kanada’ya göç etti. Toronto Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi aldıktan sonra fiziksel tiyatroya olan ilgisi onu Paris’e sürükledi. Fransa’da yaşadığı vize problemlerinden ötürü son olarak Londra’ya taşındı.
“Mezun olmadığınız bir ülkede tiyatro yapmak çok zor, çünkü olay tamamen çevreyle ilerliyor” diyen Erkoç, Londra’da kendi oyununu yapmaya karar verdi. Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden Şebnem İşigüzel’in Hanene Ay Doğacak kitabını Ersin Yaşar ile uyarlayarak, İngilizce oynamaya başladı.
Dünya prömiyerini Londra’da yapan ve izleyicinin beğenisini toplayan oyunuyla geçtiğimiz hafta Türkiye prömiyerini de yapan Erkoç; yurtdışında ve Türkiye’de tiyatrocu olarak hayatta kalmayı; travmalar, sosyo-ekonomik ile kültürel kodlar ve yas gibi konulara değindiği The Future Looks Bright (Hanene Ay Doğacak) oyununu ve oyunun uyarlama sürecini T24’e anlattı.
– Tiyatroyla tanışman nasıl oldu?
Çocukluğumda bana disleksi ve hiperaktivite teşhisi konuldu, 6 yaşında falan bu sebepten terapiye gitmiştim. Yazıları sağdan, soldan aynı anda okuyordum ve yerimde duramıyordum. Hâlâ yerimde duramıyorum ama en azından kontrol etmeyi ve bunları çeşitli desteklerle kendi avantajıma çevirmeyi öğrendim.
Ben bu konuda şanslı bir çocukluk geçirdim. Maalesef Türkiye’de özel gereksinimi olan insanlara devlet tarafından yeterli ve gerekli imkân sağlanamadığı için, çocukların deneyimlemek zorunda kaldığı süreç ailelerin imkânları doğrultusunda şekilleniyor. Ben ‘disleksi ve hiperaktivite free’ bir çocukluk yaşamasam da, onunla yaşamayı öğrenerek çok zorlanmadan hayatıma devam edebildim.
Bu terapi esnasında zaten çeşitli aktiviteler yaptırıyorlardı. Hiperaktivitemden ötürü de çok hızlı konuşuyordum. Dediklerim anlaşılamadığı için annem ‘seni bir tiyatro kursuna yazdıralım’ dedi. Ben tiyatroyla yaratıcı drama kursuna gittiğim ilkokul ikinci veya üçüncü sınıfta tanıştım ve bir şekilde tiyatro hep hayatımda oldu. Lisedeyken hafta sonu kursuna gittim.
Kısaca tiyatroyla, daha yavaş konuşup insanlarla anlaşabilmek için gittiğim tiyatro kursunda tanıştım. Tamamen mühendis bir aileden geliyorum, mühendis olmayanın bile hukukçu olduğu, sanatla ilgilenenin hiç olmadığı bir aileydi.
Galiba ailemde sanatla ilgilenen olsaydı tiyatro mesleğini yapıyor olamazdım. Çünkü Türkiye’de maalesef hanede en azından birinin para kazanıp desteklemesi lazım. Türkiye’de de tiyatroculuk, çoğunlukla aileden veya yakınlarından az ya da çok destek görebilen insanlar tarafından yapılıyor sanırım.
Tiyatro yapmak bile sınıfsal bir durum. En kötü ihtimalle pılımı pırtımı toplarım ailemin evine taşınırım diyebilenler tiyatro yapabiliyor galiba bu ülkede. Yani barınma konusunda belli bir güvencesi olanlar sadece tiyatro yapıp yalnızca tiyatro ile ilgilenebiliyor sanırım.
Hiçbir güvencesi olmadan bu işi yapmakta direnen meslektaşlarıma çok büyük saygı duyuyorum ama maalesef çoğunluk biraz önce anlattığım durumda.
– Peki senin tiyatro eğitimin nasıl oldu? Sadece kurslara giderek değil diye biliyorum.
16 yaşımdayken lise üçüncü sınıfta eğitim için Kanada’ya gittim ve hiç İngilizce bilmiyordum çünkü burada Sainte Pulchérie Fransız Lisesi’nde okuyordum. İlkokulu da Fransız okulunda okumuştum. Kanada’da İngilizceyi öğrendim.
Daha sonra Toronto Üniversitesi’nde yönetmenlik ve oyunculuk çift anadalı yaptım. Yine aynı üniversitede dramaturji yüksek lisansı yaptım. Toronto Üniversitesi’ndeki tez hocalarım fiziksel tiyatro okulu olan Paris’teki École internationale de théâtre Jacques Lecoq’dan mezundu. Lecoq pedagojisi çok ilgimi çekti ve eğitim için Fransa’ya gittim. Ama sonrasında oturma iznimi yenilemediler.
– Neden oturma iznin yenilenmedi?
Fransa’da sanatçıların oturma iznini yenilemeye çok sıcak bakmıyorlar anladığım kadarıyla. Çünkü uzun vadeli bir kontratınız olması lazım ama biz sezonluk çalıştığımız için yani iki ay provaya giriyorsun ve üçüncü ay işin olmuyor.
Fransa sanatçıları işsizlik dönemlerinde finansal olarak destekleyen bir ülke. Örneğin bir ay çalışıp bir ay çalışmadığında devlet çalışmadığın o ay için sana finansal destek sağlıyor. Tabii ki bu para Paris’te tek başına yaşaman için yeterli değil ama bir arkadaşınla ev paylaşmak, market alışverişini yapmak için yeterli oluyor. Öyle olunca da Fransa’daki sanatçılar, Türkiye’deki sanatçıların hayatta kalmaya dair çektiği kaygıları çok çok daha düşük seviyede yaşayabiliyor anladığım kadarıyla.
Vizemi yenilemek için gittiğim avukat, ‘sanatçı olarak burada vizeni yenilemezler çünkü sen devlet için potansiyel bir yüksün’ dedi. Bu sebepten ben de Londra’ya taşındım ve orada alternatif tiyatro yaparak bir şekilde tutunmaya çalışıyorum.(Haberin devamı için buraya tıklayınız…)