Belediyeler, Sanat ve Tiyatro (II)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sacit Hadi Akdede

Giriş

Bu konudaki ilk yazıda tiyatro üretimin mevcut iktisadi ve idari durumunu kendi gözlemlerimiz çerçevesinde ortaya koymuş, belediyelerin tiyatroyu destekleme yöntemine ilişkin çeşitli modelleri ortaya koymak için diğer bazı kavramları da tartışmış ya da düşünmüştük; tiyatro hizmetinin ölçülemeyen çıktıları, devletin crowding out (dışlama) etkisi gibi…

Öncelikle devletin sanatı bizim durumumuzda tiyatroyu desteklemesi konusunda hemfikir olunduğunu varsayalım.  Bu konu üzerinde de aslında bu zamana kadar çok düşünce üretilmiştir. Bununla beraber, bu yazıda devletin sanatı desteleyip desteklememesini değil, nasıl desteklemesi “daha uygundur” sorununu inceleyeceğiz.

İmdi, devletin tiyatro sanatını merkezi yönetim aracılığı ile mi yoksa yerel yönetimler, özellikle de belediyeler aracılığı ile mi desteklemesi “daha uygundur”? Burada “daha uygundur” teriminin ne demek olduğunu biraz açalım. Ne demek “daha uygun” olmak?  Hangi ölçütlere/kriterlere göre daha uygundur? Bir kriter için uygun olan bir uygulama ya da yapı başka bir kriter için uygun olmayabilir(mi?) Bu ve benzeri soruların “yolumuzu kesmesi” çok muhtemeldir.

“Daha uygun olmayı” bu yazıda şöyle tanımlıyoruz: Halkın tercihlerini olabildiğince en etkin bir şekilde yerine getirmek… Şimdi burada karşımıza gene birkaç kavram daha çıkıyor: tercihler ve etkinlik…

Tercihler ve etkinlik 

Sanat konusunda halkın tercihlerinin bilindiğini varsayıyoruz. Halk, piyasa mekanizması ile satın alınamayacak hizmetler için tercihlerini siyasi kurumlar aracılığı ya da siyasi süreçler aracılığı ile bilinir kılar. Bu varsayımı bütün kamu harcamaları için yapmış olacağız. Bu varsayım elbette ki yaşanan gerçekliği tam olarak kavramaz; bunun farkında olmakta da yarar vardır. Halkın kamu hizmeti olarak adlandırdığı hizmetler için tercihlerini siyasi süreçler aracılığı ile (seçimler, protestolar, gösteriler, forumlar, toplantılar, vb.) bildirdiğini varsayıyoruz.  Halkın kendini temsil ettiğini düşündüğü delegelerini herhangi bir siyasi süreçle belirlediğini ve karar alıcı mekanizmaya gönderdiğini düşünelim. Buna çeşitli çevrelerde demokrasi deniyor. Bu üst karar alıcı mekanizma da devlet olarak adlandırılsın. Devleti de merkezi idare ve mahalli idare (özellikle de belediyeler) şeklinde en genel olarak ikiye ayıralım.

Halkın tercihleri belirlendikten sonra (Belediye başkanı ya da belediye meclisleri halkın tercihlerinin yansımasıdır. Eğer belediye meclisi tiyatro hizmetinin desteklenmesi yönünde bir tercih belirtti ise halkın tercihleri dile getirilmiş olmaktadır), bu tercihleri gerçekleştirecek tiyatro hizmetine desteği en az maliyetle yerine getirmek gerekecektir. Çünkü iktisadi etkinlik kaynak dağılımında etkinlik (allocative efficiency) ve teknik etkinlik (technical efficiency) olarak iki ana etkinlik kavramına dayanır.   Kamu malı hizmeti üretiminde kaynak dağılımında etkinlik halkın tercihlerinin çok iyi belirlenmesine bağlıdır. Eğer belediye başkanı ve belediye meclisi ne kadar demokratik bir süreç sonucunda seçilmişler ise, halkın kamu hizmeti konusundaki tercihleri de görece o kadar iyi ortaya çıkmış olur, öyle varsayarız. Teknik etkinlik ise bir hizmeti olabildiğince az toplumsal maliyetle gerçekleştirmektir. Burada örneğin tiyatroyu destekleme modellerinin her birinin hem belediyeye hem de topluma olan maliyetlerinin ayrı ayrı çıkarılması demektir.  Bu konudaki detaylı analizi bir sonraki yazıya bırakıp bir kez daha vurgulayarak devam edelim: Belediyeler halkın tercihlerini merkezi yönetime göre, özellikle faydası öncelikle hizmeti alana ya da yerele yayılan hizmetlerde (kültür ve sanat gibi) daha doğru yansıtırlar çünkü yerel siyasiler kendi seçmenini ve onların tercihlerini merkezi yönetim için siyaset yapan siyasetçilerden daha iyi bilmektedirler. Bu gözlemimiz doğrusuysa, o zaman ülkedeki kamu tarafından desteklenmesi gereken kültür ve sanat hizmetleri üretiminin çoğu ve bu desteklerin organizasyonu belediyelere bırakılabilir. Altyapıyı, ulaşımı, kanalizasyonu organize eden belediyeler artık kültür ve sanat desteklerini ya da kültür ve sanat hizmeti üretimini de organize edebilir, planlayabilir konuma gelmeye başlamışlardır.

Hangi hizmeti hangi kamu yönetimi birimi üretecek?

İmdi, bir kamu hizmeti üretiminden doğrudan faydalanan insanlar ve ne kadar faydalandıkları tespit edilemiyorsa, bu hizmeti merkezi idarenin yerine getirmesi ya da üretmesi daha uygundur: savunma hizmeti, ulusal bilişim hizmetleri, siber güvenlik hizmetleri, genel sosyal güvenlik hizmeti, yargı hizmetleri, anayasa hizmetleri, milli istihbarat hizmetleri gibi.  Bunun yanında, bir kamu hizmetinin faydası hizmet üretildiğinde hemen ve doğrudan hizmeti tüketenlere ise, bu hizmeti yerel yönetimlerin, belediyelerin üretmesi daha uygundur. Kültür hizmeti, eğitim hizmeti, sağlık hizmeti, sokak temizliği hizmeti, çöp toplama hizmeti, yerel kamusal toplu taşıma hizmeti gibi.

Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren merkezi yönetim daha kuvvetli, ülkenin hemen hemen her alanında temel karar alıcı bir birim olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri yeni kurulan devletin çalışması/sürdürülmesi/işletilmesi o dönemdeki “okumuş yazmış” sivil ve askeri memurların inisiyatifinde olmuştur.  Ülke içindeki iktisadi güç bölüşümü kavgasını, dünyanın ve ülkenin konjonktürel koşulların çok uygun olmasının yardımıyla “milliyetçi ve laik olarak adlandırılan kesim” kazanmış, merkezi yönetim, “merkezkaç” kuvvetlerin gelişmesini kendi kontrolünde tutmaya çalışmış; hemen hemen her alanda kontrolü elinde tutmak istemiştir.  Ankara dünyada en hızlı büyüyen başkenttir hem nüfus hem de kalkınma hızı bakımından.  Başkenti, dünya başkentleri arasında en hızlı büyüyen Türkiye nedense kendisiyle karşılaştırılabilir ülkeler arasında ülke kalkınması bakımından Ankara’nın gösterdiği göreli başarıyı gösterememiştir. Başkenti dünyada en hızlı büyüyen bir ülkenin kendisi kalkınma potansiyelinin altında kalıyorsa, acaba bu durumda merkezileşmenin de olumsuz bir payı var mıdır? Bu soruyu yanıtlamak, hele rakamlarla kanıt göstererek yanıtlamak zor görünüyor.  Eğer merkezileşmenin olumsuz bir payı varsa, o zaman merkezileşme göreli olarak çok da faydalı olmamıştır yargısına varmak yanlış olmayacaktır.

Yukarıdaki soruyu yanıtlamak zor olmasına zordur; bunun yanında “devleti ele geçirme” çeşitli düzeydeki (dini grupların, cemaatlerin örgütlenmesi ve sol devrimci/muhalif mücadele) siyasi mücadelelerin nihai amacı oluyorsa, o zaman “merkezi yönetim çok kuvvetli olmuş demek” çok yanlış olmayacaktır.  Merkezi yönetim özellikle eğitim alanında bütün ülkedeki eğitimi kendisiyle uyumlu vatandaşlar yetiştirmek için kullanmış; yeni oluşan ulusa, öngördüğü ve kurguladığı bir ülkenin bireylerinin sahip olmasını istediği bir “kimlik” vermek amacıyla eğitimi merkezden yönetmiş, yerel yönetimlere, vakıflara bu konuda özerk bir alan bırakmamıştır.  Böyle bir kimlik oluşturmak için sanat politikaları da uygulanmıştır. Bununla birlikte bu konu şimdilik doğrudan bu makalenin konusu değildir. Sağlık alanı da eğitim alanı kadar olmasa da merkezi yönetimin çok sıkı kontrolündedir. Günümüzde ise hem eğitim hem de sağlık alanı gene merkezi yönetimin gözetiminde, kontrolünde ve korumasında özelleştirilmeye çalışılmaktadır.

Belediyeler ve tiyatro hizmeti üretimi

Yazının başında da vurgulandığı gibi sanat kendi dışındaki alanların mali desteğine muhtaçtır. Bu ihtiyacı hep duymuştur, belki de hep duyacaktır. Geçmişte krallar, saraylar, soylular desteklerken şimdi de modern devlet kurumları desteklemektedir. Bu desteğin iktisadi gerekçesi daha önceki yazılarımızda defalarca dile getirilmiştir. Bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır: Tiyatro da dahil birçok sahne sanatında (orkestralar gibi) ortalama maliyetler talep doğrusunun hep üstündedir (Piyasa fiyatı her üretim düzeyi için ortalama maliyetten düşüktür). Bu bakımdan bu hizmetin sürdürülüyor olması için genellikle devlet/kamu/piyasa dışı mekanizma desteğine ihtiyaç vardır.

Mevcut iktisadi ve hukuki yapı

Bu makalede belediyelerin tiyatroyu muhtemel destekleme modelleri mevcut hukuk sisteminin sınırları içinde kalınarak önerilecek ya da incelenecektir. Sıfırdan bir ülke ya da tarihsiz bir ülke tasavvur edilmeyecek; zaten yıllardır mevcut olan hukuki ve iktisadi sistemle genel yapısı oluşmuş bir ülkede belediyeler tiyatroyu nasıl destekler konusu araştırılacaktır. Türkiye “merkezi yönetimin” oldukça kuvvetli olduğu bir ülkedir. Yeni oluşan burjuva sınıfı, hem “laik burjuvalar” hem de “dindar burjuvalar”, (Ya da burjuva yerine orta ve yüksek gelirli kesim mi desek. Bu başka bir makalenin konusudur) merkezi yapıyı çeşitli sektörlerde etkilemeye, bir baskı ve çıkar grubu oluşturmaya başlamış durumdadır.  Devlet-Burjuva etkileşimi özellikle eğitim ve sağlık sektöründe kendini çok iyi göstermekte, burjuvalar devletin de yardımıyla özelleştirme ve kârlarının arttırma konusunda oldukça “rahat” konuma gelmektedirler/gelmişlerdir.  Burjuvaların kültür ve sanat sektörünü desteklemesi ise hem vakıf ve derneklerin yaptıkları yardımlar hem de bazı şirketlerin bir “halkla ilişkiler” aracı olarak sanata yaptıkları yardımları gündeme getirmiş, görünür kılmıştır. Bununla birlikte tiyatro sektörü ya da alanı daha çok kamusal destekli tiyatroların başatlığında ilerlemektedir.

İmdi, belediyeler tiyatro hizmeti üretimini nasıl destekler?

Bu konuda üç ana model ortaya konabilir.

1-Kendileri tiyatro kurarak, memur sanatçılar çalıştırarak tiyatro hizmetlerini üretmeleri.

Ya da tiyatro binası, prova alanı, dekor depolama alanı, altyapı yatırımları yaparak tiyatro hizmetinin altyapısını tamamlamak, kendisi tiyatro hizmeti üretmeden, tiyatro yapan gruplardan çeşitli biçimlerde tiyatro hizmeti satın alarak, tiyatro hizmet üretimini organize etmek (salon kullanımı, farklı tiyatrolar için farklı temsil saatlerini ve günlerini ayarlayarak, onların tanıtım faaliyetlerine yardımcı olarak organizasyon yapmak, vb)

2-Şehirdeki ya da başka şehirdeki özel/bağımsız tiyatrolardan tiyatro hizmeti satın alarak

3-Şehirdeki salonu olan bazı özel tiyatroları (Bu tiyatroların belirlenmesi ayrıca incelenecektir) kamu tiyatrosu (theatre in residence) formatında örneğin üç yıllığına kamu destekli tiyatro olarak belirlemek.

Yukarıdaki sıralanan modellerden ilk ikisi zaten birçok belediye tarafından uygulanan tiyatro destekleme modelidir.  İstanbul Şehir Tiyatroları, İzmir Şehir Tiyatroları, ödenekli kamu tiyatrosu olarak adlandırılan tiyatrolara örnektir. Bu tiyatroların modeli, sanatçıların istihdam koşulları, oyun bilet fiyatları gibi konularda, aslında devlet tiyatroları gibidir. İkinci model de çok sık başvurulan destekleme modelidir. Belediyeler genellikle çeşitli amaçlarını gerçekleştirmek için, bazı özel/bağımsız tiyatrolardan oyun satın almaktadırlar.

Üçüncü model bu zamana kadar bildiğim kadarıyla modern Cumhuriyet tarihi boyunca hiç uygulanmamıştır. Osmanlı imparatorluğu zamanında bazı gayri müslim tiyatrocuların padişahtan örneğin İstanbul’da tiyatro yapma beratını aldığını ya da inhisarını elde ettiğini biliyoruz.  Bunun yanında cumhuriyet tarihi boyunca bu model uygulanmamıştır. Bunun nedeni hukuki altyapının mevcut olmamasıdır.

Her bir modelin, belediyelerin belirleyeceği tiyatro hizmeti amaçları göz önünde tutularak, fayda ve maliyetleri ayrı ayrı incelenebilir. Yazının başında belirtilen “en uygun” destekleme yönteminin, belediye ya da kamu kurumu tarafından belirlenen amaçları ne kadar gerçekleştirdiği, bu amaçları ne kadar etkin gerçekleştirdiği, amaçların ölçülebilir ve ölçülemeyen çıktıları göz önünde bulundurularak ve bazı simülasyonlar yapılarak analiz edilebilir. Ayrıca bu üç yöntem birbirini dışlayan bir yapı olmak zorunda değildir. Bununla birlikte, belli amaçları gerçekleştirmeye kalkınca mutlaka bazı kısıtlar olacağı, bir anlamda burada yapılan işin de bir “kısıtlı optimizasyon” sorunu olduğu akılda tutulmalıdır. Bu konuları bir sonraki yazıda ayrıntılı inceleyeceğiz.

Sonuç

Bu ikinci yazıda, bir sonraki yazıda ele alınacak olan ayrıntılı simülasyonlara zemin hazırlayacak bazı kavramlar tekrarlara düşme pahasına olsa ortaya konmuştur. Tekrarlar öğrenmenin en önemli koşuludur.

25 Ekim 2024,

Narlıdere, İzmir.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sacit Hadi Akdede

Yanıtla