“Değer yaratan her şeyi yok edip özel sermayenin hizmetine sunmak gibi bir arzuları var. Fakat tiyatro büyük ekonomik getirileri olan bir alan değil. İşte bu yüzden bir gerilim kaynağına dönüşüyor.”
Tiyatroların yeni sezonu 1 Ekim’de başlıyor. Yeni sezon açılırken Devlet Tiyatrolarında (DT) çeşitli konularda tartışmalar sürüyor. DT Genel Müdürü Tamer Karadağlı’nın geçtiğimiz haftalarda “Lale devri bitti, çalışmayacaksanız istifa edin” ifadeleri tiyatroculardan tepki topladı. Tepki gösteren oyunculardan biri Karadağlı’nın danışmanı tarafından “Sorguya çekildi”, bunun üzerine oyuncu suç duyurusunda bulundu ve genel müdürlük konuya ilişkin soruşturma başlattı. Bu tartışmalarla birlikte hem Devlet Tiyatrolarının yapısı, amacı, görev ve sorumluluğu hem de genel olarak tiyatroların yaşadıkları sorunları tartışmaya ihtiyaç duyuyor tiyatrocular.
Altkat Sanat Tiyatrosundan Nevzat Süs, Cihangir Atölye Sahnesinden Muhammet Uzuner ve Moda Sahnesinden Kemal Aydoğan ile tiyatroların genel durumunu, DT içerisindeki bazı sorunları ve bir tiyatro yönetim anlayışının nasıl olması gerektiğini konuştuk.
“KAMUSAL TİYATRO MODELİNE İHTİYAÇ VAR”
Tiyatroların genel durumunu aktaran Nevzat Süs, bir süredir devam eden ekonomik zorlukların tiyatroları da etkisi altına alacak gibi göründüğünü dile getiriyor: “Halkımızın yaşam mücadelesi sürerken tiyatroya ayıracak bütçesi günden güne erimeye devam ediyor.” Devletin özel tiyatroları tacir statüsünde gördüğünü ifade eden Süs, “Birçok meslekte vergi muafiyeti varken bizler yüksek oranlarda vergiler veriyoruz. Bu da doğal olarak izleyiciye yansıyor. Hayatta kalmak, oyunlarımızı çıkartıp izleyiciye sunmak her geçen gün bu anlamıyla zorlaşıyor. Sınırlı geliri olan tiyatroların bu şartlarda devam etme şansı pek yok gibi” diyor.
Özel ve devlet tiyatrosunun ortadan kalkacağı bir ‘kamusal tiyatro modeline’ ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Kemal Aydoğan, “Bu hem işleyiş hem de ekonomik olarak nasıl çalışacağı belirlenecek modelle kamusal anlayış merkezli bir tiyatro yaşantısı doğması gerekir” diyor. Özel tiyatroların bir esnaf gibi muamele gördüğünü ifade eden Aydoğan; devlet tiyatrolarına kamusal, özel tiyatrolara ise ticari tiyatro denmemesi gerektiğini söylüyor.
Bunun eksikliği durumunda özel tiyatroların ayakta kalabilmek için ekonomi odaklı bir çalışma biçimini benimsediklerini söyleyen Aydoğan, özel tiyatroların da sanat hizmeti verebilmesi için kamu bütçesiyle desteklenmesi gerektiğini ifade ediyor. Ödenekli-özel tiyatro ayrımının problem yarattığını vurgulayan Aydoğan, “Bu Türkiye’de tiyatronun niteliğinin değişmesi için gerekli bir mücadeledir” diyor. Özel tiyatrolara dair ‘Para kazanmak için tiyatro yapmak’ algısının yanlış olduğunu ifade eden Aydoğan şöyle ekliyor: “Ödenekli tiyatroların sayısı 70’i geçmezken 600’ü aşkın özel tiyatro var. 600’e yakın sahneyi sanattan itip ticarete mahkum edemeyiz, bu hepimizin hayatına kastetmek demek. Özel tiyatroların kamusal sanat alanına dahil edilmesi gerekir.”
Muhammet Uzuner ise tiyatroların daha nitelikli hale gelmesine ilişkin, “bağımsız kamusal tiyatrolar dediğimiz kâr amacı gütmeyen, bu işi sevdiği ve değerli bulduğu için yapan tiyatroların devletle ilişkisinde bir vizyona gereksinim var. Devlet tiyatro yapıcılarını bir yük ya da harçlık verilecek bir yardım nesnesi olarak değil bu toplumun bir zorunluluğu olarak görmeli” diyor.
“DT ÜZERİNDE TEPİNİLİYOR”
Devlet Tiyatrolarındaki sorunlara dair konuşan Nevzat Süs, “Birkaç yılda bir Devlet Tiyatroları üzerinde böyle tepiniliyor. “Kapatılsın, satılsın, oyuncular kovulsun…” gibi. Değer yaratan her şeyi yok edip özel sermayenin hizmetine sunmak gibi bir arzuları var. Fakat tiyatro büyük ekonomik getirileri olan bir alan değil. İşte bu yüzden bir gerilim kaynağına dönüşüyor” diyor.
Devlet Tiyatrolarının toplumcu-aydınlanmacı yönünden vazgeçilirse bu tip saldırıların da olağanlaşacağına vurgu yapan Süs, “Devlet Tiyatrolarının kimliğini anlamaktan uzak, sanat politikası üretemeyen kişiler başa geçtiğinde bu söylemler de doğallaşıyor. Çalışmıyorsa ‘defolup’ gitsin düşüncesi sığdır. Oyunlara dahil edilmeyen oyuncuları oynamıyorlar diye serbest piyasa koşullarının diliyle ortaya atarsanız, kazanılmış hakları yok sayarsanız liyakatli bir yönetici olmaktan uzaklaşırsınız” diyor. Sermayenin kucağına itilen tiyatrolara önce tiyatrocuların karşı çıkması gerektiğini belirten Süs, “Kendine solcuyum diyen liberaller de zaman zaman Devlet Tiyatroları kapatılsın diye düdük öttürüyorlar. Hani tiyatro ekmek kadar, su kadar önemli bir olguydu. Sonra sıranın kendilerine geleceğinden haberleri bile yok” diye ekliyor.
Tiyatronun ticari bir alan olarak görülmemesi gerektiğini söyleyen Süs, bu sorunun yasal düzenlemelerle giderilmesi gerektiğini ifade ediyor. Oyunculuk ve tiyatronun diğer bileşenlerinin sosyal güvenlik haklarının güvence altına alınması gerektiğine vurgu yapan Süs, bunun için mücadele etmek gerektiğini söylüyor.
“DT’NİN HALKA TİYATRO KAZANDIRMA SORUMLULUĞU VAR”
Kemal Aydoğan, Devlet Tiyatrolarının işleyişi, yapısı hakkında iyi bir analize ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Aydoğan, “Burada korunması gereken dinamik sanat yaşantısı nasıl kurulabilir? Bunun aksamaması için yapısal düzenlemelerinin yapılması gerekir” diyor. Kamusal bütçeyi kullanarak tiyatro yapan bir kurumun sorumluluklarını hatırlatan Aydoğan, “DT’nin halka tiyatro sevgisini aşılamak, tiyatro yaşantısını kazandırmak, seyirci oluşturmak gibi sorumlulukları var” diye ekliyor.
“REPERTUVARLAR TİCARİ TİYATRONUN İŞLERİNE YÖNELMİŞ DURUMDA”
Repertuvar anlayışının çok önemli olduğunu vurgulayan Aydoğan, “Kamu yararını gözetecek bir repertuvar zorunlu. Repertuvarları biraz daha yumuşak, light, daha ticari tiyatroların yapacağı işler, oyunlar, seçmeye bir eğilim, bir yatkınlık var. Klasikleri, modern oyunları oynayacaklar, yeni yazarların, yönetmenlerin, tasarımcıların doğmasına önayak olacaklar” ifadelerini kullanıyor.
Özel tiyatrolar ile ödenekli tiyatroların repertuvar anlayışı arasındaki farkı Aydoğan şöyle açıklıyor: “Özel tiyatrolar, hayatta kalmak için de bir repertuvar oluşturmanın yoluna gidiyorlar. Dolayısıyla biraz gişeyi kolluyorlar. Ödenekli tiyatroların repertuvar oluşturmasını belirleyen şey ise kamusal nedenler olması gerekir. Yani halkın neden tiyatro izlemesi gerektiğinin planının yapılması gerekir.”
Muhammet Uzuner ise, “Sektörel gişe tiyatrosunun gelişmesi ancak kapitalist sistemin bu alana da girdiğini gösterir. Buradan bir tiyatro anlayışı üremez” diyor. Kurum tiyatrolarında çalışan oyuncuların durumunu değerlendiren Uzuner, “Kurumda çalışanların memnun olması zaten pek mümkün olmasa gerek. Çünkü özel bir ilişkisi yoksa oynayacağı rolü duvara asılan ilandan öğreniyorlar. Bu çok komik ve trajik elbette” ifadelerini kullanıyor. Türkiye’de amatör tiyatronun (yapıcıları da dahil) önemsenmediğini belirten Uzuner, “Amatör tiyatrolar hiçbir kurum ve kuruluşa bağlı olmadıkları için en özgür olanlardır ve bu toplumun kendine özgü bir tiyatro anlayışı olacaksa buna en çok katkı sağlayacak oluşumlardır. Ama ülkede işe yarar bir tiyatro iklimi gerçekleştirebilmek için devletin sanat üreticileriyle hakiki bir etkileşim içinde bir politika üretmesi gerekir” diyor.
YENİ DÖNEMDE PERDELER NASIL AÇILIYOR?
Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Devlet Tiyatroları (DT) 25 ilde bulunuyor. DT çalışanları kadrolu veya sözleşmeli kamu personeli olduğu için özel tiyatrolarda yer alan tiyatrocular gibi “özgür” bir hareket alanı bulamayabiliyor. Sahnelenecek oyunların belirlenmesi, rollerin dağılımı, genel olarak kurum içinde alınan kararlarda söz sahibi olmak, eleştirilerde bulunmak gibi konularda devlet tiyatrosu sanatçıları özel tiyatrolara kıyasla görece daha sıkışık ve baskı altında. Özel tiyatrolar ise ekonomik krizle birlikte bütçe sorunu yaşıyor. Oyunu sahnelemek için sahne bulmak, çalışmaları sürdürmek için prova alanları bulmak da tiyatrocuların en çok şikayet ettiği meselelerden bazıları.
Yakın zamanda DT Genel Müdürü Tamer Karadağlı’nın “Çalışmayacaksanız istifa edin, lale devri bitti” ifadeleri tiyatrocular tarafından epey tepki gördü. Tiyatrocular bu ifadeleri “Çalışanları töhmet altında bırakıyor” şeklinde yorumlayarak tepki gösterdi. Sosyal medyada tepkilerini dile getiren DT sanatçılarından Gaye Filiz Alacacı, Karadağlı’yı eleştirdiği için telefonu alınarak üç saat bir odada alıkonulduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal Gaye Filiz Alacacı’nın bir müfettiş tarafından sorgulandığı iddialarını Meclis gündemine taşıdı.
Önceki günlerde ise Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından hazırlanan Drakula oyununun biletlerinin satışa çıkmasına rağmen sahnelenmesine günler kala iptal edilmesi Meclis gündemine taşındı. İddialar arasında DT bünyesinde sanatçısından teknik uzmanına, figüranından uzmanına 3 bin 150 personel olduğu halde 14 yerleşik bölgede hizmet alımı yapıldığı iddiaları da vardı.
Tüm bu sorunlara dair DT yönetiminden herhangi bir açıklama veya ortak çözüm arama çağrısı gelmezken Güney Kıbrıs’a ‘Gözdağı vermek için’ Tamer Karadağlı’nın ‘önerisiyle’ Kuzey Kıbrıs’ta Yüzyıllık Destan oyunu oynandı. Tamer Karadağlı’nın ‘yerli ve milli tiyatro anlayışının’ alkışlandığı oyunda başrolü ise DT’de tiyatroculara ilişkin neredeyse her kararı aldığı iddia edilen DT Genel Müdür Yardımcısı Emre Başer canlandırdı.