Dikmen Gürün
Tiyatro sahnesinde 60 küsur yıl… Evet, 65 yıldır tiyatro ile içli dışlı yaşadı Genco Erkal. Tiyatro ile soluklandı ve tiyatromuza soluk verdi. Kurucularından biri, hatta öncüsü olduğu Dostlar Tiyatrosu ise 55 yaşını geride bıraktı.
Ne yazık ki 31 Temmuz 2024’te aramızdan ayrıldı sevgili Genco… Ama, ben ona “Güle güle” demek yerine, bir kez daha “Merhaba Genco Erkal, Merhaba Dostlar Tiyatrosu” diyerek başlamak istiyorum sözlerime.
Ülkede siyasi gerilimin ve gençlik olaylarının tırmanışta olduğu yıllarda, 1971 Muhtırasından az önce, 1969’da Genco Erkal, Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Arif Erkin, Atila Alpöge, Nurten Tunç, Ferit Erkal tarafından kurulan Dostlar Tiyatrosu’nun ödün vermeyen politik duruşu repertuara alınan yazarlarda, sahnelenen oyunlarda gösterir kendini… Özgürlüklerden, demokrasiden yana; baskı ve sansüre karşı bir tiyatrodur Dostlar. Genç seyirci, üniversite öğrencileri bir parçasıdır adeta bu topluluğun…
Geçtiğimiz yıllarda, Enka Sanat Sponsorluğunda Selçuk Metin’in yaptığı “Genco: Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam” belgeselinde Dostlar’ın kuruluş nedenini şu sözlerle dile getirir Genco Erkal:” Tiyatronun toplum içinde bir görevi, bir amacı, bir sorumluluğu olduğu bilincine vardım. Özellikle bizim gibi aydınlanma devrimini tamamlamamış toplumlarda tiyatro yön gösteren sanatsal bir ışık olmalıydı.” Ve hiç taviz vermeden, bir ömür hep bu ışığı taşıdı güçlü sanatçı, güçlü yorumlarıyla… Türkiye’de Politik Tiyatro’nun öncü isimlerinden biriydi.
Genco Erkal; salt Aziz Nesin, Bertolt Brecht, Nazım Hikmet, Can Yücel ya da Ahmet Arif, Vasıf Öngören dizeleriyle seslendirmez toplumsal eleştirilerini, adaletsizliğe karşı isyanını, sorgulamalarını, özgürlük tutkusunu… Selam ettiği yazarlar arasında Yaşar Kemal de vardır Turhan Selçuk da, Alfred Jarry, Maxwell Andersen, Edward Bond da , William Shakespeare ya da Samuel Beckett de…
“Rosenbergler Ölmemeli,” “Soruşturma,” “Şili’de Av” gibi belgesel oyunlar onun Politik Tiyatro yolculuğunun önemli örnekleridir. Ama 2008’de yazıp yönettiği ve de 16. İstanbul Tiyatro Festivalinde yer alan “Sivas 93”’ün ayrı bir yeri vardır bu yolculukta… İzninizle Genco’nun Katalogda çıkan yazısından birkaç satır paylaşmak istiyorum: “Temmuz başında yüreğime bir ateş düştü. O uğursuz günün 14. yıldönümünde, Cumhuriyet Gazetesinde Dikmen Gürün’ün bir yazısını okuyordum. Yakın tarihimizde ne kadar önemli olaylar var. Neden yazarlarımız bu gibi konularla ilgili belgesel oyunlar yazmaz acaba diye soran bir yazıydı. Örnek olarak da Madımak Oteli’nde yaşananlardan söz ediyordu. Birden anımsadım. Aynı yazar önceki yıl da benzer bir yazı yazmıştı. Ben de düşünceye yürekten katılmıştım… Bu sefer gene katılmanın yanı sıra başka bir düşünce kıpırdamaya başladı beynimde…” Evet, “Sivas 93” süreci böyle başlar…
“İnsan Onuruna, insan haklarına saygı“ diye seslenir bu oyun da diğer oyunlarında olduğu gibi… Toplumsal olayları tiyatro sanatının sonsuz açılımlar içeren dünyasına taşımak salt geleceğe değil, geçmişe dönük olarak ciddi hesaplaşmalara zemin hazırlayacaktır.
Toplumun tarihiyle, belleğiyle yoğun bir hesaplaşma içindedir Genco Erkal tüm oyunlarında… Politik Tiyatro anlayışının güçlü örneklerini vermiştir tüm çalışmalarında…
İngiliz oyun yazarı Edward Bond “Tiyatro; Parlementonun, mahkemelerin, okulların; (ki bu noktada bizdeki güdümlü eğitim sisteminden ayrıca söz etmek gerekir) yapamadığını yapmalıdır” der. Genco Erkal’ın yıllardır sisteme en ufak bir taviz vermeden yaptığı tiyatro işte böyle ödünsüz bir tiyatrodur…
“Abdülcambaz,” “Asiye Nasıl Kurtulur,” “Feleknaz Hatun ile Gülizar Kızın Analık Davası,” ya da “Galileo Galilei,” “Sokrates’in Savunması,” “Brecht Kabare,” “Ben Bertolt Brecht,” “Kerem Gibi,” “İnsanlarım,” Nazıma Armağan,” “Yaşamaya Dair,” ve de Fazıl Say’ın vurucu bestesi “Nazım Oratoryosu…” Daha niceleri…Hepsi de birbirinden etkileyici sevda, savaş, özlem, vatan hasreti kokan anlamlı yapımlardır. Hiç birinde asık suratlı değildir… Genco Erkal’ın dünyasında elbette Nazım Hikmet’in çok ayrı bir yeri vardır. Yıllardır Nazım Hikmet’in dizelerindeki yalın ve derin anlamları seyirciyle buluşturan bir yaman yorumcudur Genco Erkal…
Onun dünyasında savaşla, barışla, hakla, hukukla, adaletle, bilimle yoğrulmuş sözcüklerde umut ışıklarının pırıltısı yakalanır. Çünkü kendinin de sıkça vurguladığı gibi, irdelediği topluma dair sorunları ve ortaya attığı soruları daima aklın süzgecinden geçirerek taşımıştır sahneye… Eleştirinin, eleştirel bakışın özüdür bu. Ama, insan aklının özgürlükleri tetikleyen gücü her dönemde toplumlar üstünde hakimiyet kurmak iddiasında olan baskıcı yönetimleri rahatsız etmiştir. Bunun sonucunda uygulanan her türlü baskı ve sansür o ülkenin sosyo-ekonomik anlamda çöküşü ile de bağlantılıdır. Günümüzde bu topraklarda yaşananlar ülkenin kültür düzeyindeki çöküntüleri, çelişkileri tetiklemektedir. Bu bağlamda, iktidarda olanlar tarafından Genco aleyhine bugün ve dün açılan davalar ise laf-ı güzaftan öteye geçememiştir…
Daha söylenecek çok söz var Genco üstüne, Dostlar Tiyatrosu üstüne, ve de Nazım Hikmet Genco Erkal ilişkisi üstüne… Bu noktada ben bir İKSV yapımı olan “Nazıma Armağan”a değinerek son noktayı koymak istiyorum: 2002 Nazım Hikmet’in doğumunun 100. yılı… Dolayısıyla 2002’de çarpıcı bir açılış yapmamız şart Festival’de. Hemen Genco’ya koşuyorum:. “Bir şeyler düşün Genco” ” diyerek… Konuşuyoruz, konuşuyoruz ve sonra doğum sancıları başlıyor. . O günleri şöyle anlatıyordu Gencıo Erkal. “Benim uykularım kaçtı tabi. Ama Nazım’ın 100. yılında bir şeyler yapmak lazım. Düşün, düşün, düşün sonunda “Nazım’a Armağan” adını alacak proje oluşmaya başladı kafamda. Rumelihisarı Sahnesi’nde antik tragedyaları çağrıştıran bir Kadınlar Korosu düşündüm.”
Ne heyecan verici bir Kadınlar Korosuydu bu! Ne kadar heyecan verici bir süreçti. Sahne metnini Nazım Hikmet’in şiirlerinden Genco Erkal tasarlıyor, sahneye uyarlıyor ve Nazım’ı oynuyordu. Şairin Kurtuluş Savaşı Destanı, emperyalizme karşı mücadelesi, memleket hasreti, sevdaları, özlemleri vurucu bir üslupla yorumlanıyordu Genco Erkal ve Kadınlar Korosu tarafından. Onlar, bir daha bir arada izleme şansı bulamayacağımız yıldızlarıydı tiyatromuzun: Yıldız Kener, Ayla Algan, Zeliha Berksoy, Zuhal Olcay, Işık Yenersu, Tilbe Saran, Jülide Kural, Sema… Bu bir mucizeydi ve öncelikle Genco Erkal sonra da Tiyatro Festivali olarak biz, bu mucizeyi gerçekleştirmiştik… Selim Atakan, Metin Deniz, Zeynep Tanbay, Kemal Yiğitcan, Bilge Meçsi de müzik, koreografi, sahne ve ışık, kostüm tasarımlarıyla yanımızdaydılar. Festivalimizin ilk yapımıydı “Nazıma Armağan”. Rumelihisarı’nın o büyüleyici sahnesinin güzelliğine güzellik kattı… Ama, ne yazık ki 1961 yılından beri var olan Rumelihisarı Sahnesi artık hayatımızda değil… Sanatla, hele de tiyatro ile yıldızı barışık olmayan iktidar tarafından 2010 yılında çıkarılıverdi hayatımızdan. Ve de tepkisiz bir toplum olarak biz seyrine baktık bu yaşanan dramın, daha doğrusu trajedinin. Bugün de bakıyoruz…
Evet, zaman akıyor, hayatlar akıyor… Bu noktada bir kez daha “Merhaba” diyorum sevgili Genco Erkal’a ve onun yolunda gidecek yaptığı işlerle el verdiği genç kuşaklara selam ediyorum… Yolun açık olsun değerli dostum…
[ 2 Ağustos 2024 tarihinde Genco Erkal’a Veda Töreni kapsamında yapmış olduğum konuşma metnidir]
.