Kült Tramvaya Yerli ve Modern Yorum

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bilge Az

Arzu Tramvayı’nın yerli ve modern uyarlaması olan bu oyunun başlangıcında  karşılaştığımız sahnede bir ekip prova yapmaktadırlar. Çalıştıkları oyun Machbet’i iktidar ve otorite üzerinden yorumlamaktadırlar. Öyle ki Machbet üzerinden Alman demokrasisinin çıkmazlarını eleştirirken Türk politikalarına da değinirler. Zannederiz ki oyun hep bu şekilde politik olarak gidecektir. Ama böyle olmayacak…

Oyunun afişinde kardeşinin evine yerleşen abla yerine bir karakter göreceğimiz sinyalini valizden alırız. Valizi pembe olması ile de eşcinsellik direkt belli edilmiştir.

***

Tramvay, Blanche’ın ve Stanley’nin dünyası arasındaki bir dizi karşılaşma olarak ortaya çıkar. Oyunun ilk sahnesinde karakterlerin buluşmasıyla yüzleşmeleri akabinde doğacak olan şiddet neredeyse o anda başlar. Her ne kadar medeni insanların buluşması gibi görünse de aslında bu buluşma sert bir şiddetin başlangıcıdır. Ölümün Tersi Arzudur’daki şiddet ise çok yönlü cinsel şiddet, ötekileştirme ve tahakküm doludur. Uyarlandığı oyuna göre çok daha katmanlı bir yapıya sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Tramvayda, sevdiği erkekten şiddet görmesine rağmen ona karşı aşk duyan Stella ile Stanley arasındaki toksik ilişkinin yanında ana şiddet unsuru: Stanley’nin, kardeşini ondan korumak isteyen ve ona karşı kendi özerklik haklarını da savunmak isteyen Blanche’a uyguladığı psikolojik şiddettir. Psikolojik şiddet büyür, finalde fiziki (cinsel) şiddet halini alır.

Ara sıra gösterdiği gaddarlığa rağmen Blanche’ı, Stanley’e karşı duyduğu gerçek aşka ikna etmek isteyen Stella şunu söyler: “Ama bir erkekle bir kadın arasında karanlıkta olup bitenler vardır ve bu da diğer her şeyin önemsiz görünmesine neden olur.

Blanche, Stanley, Stella arasındaki bu şiddet unsurunun aynısı, oyunun yerli uyarlamasında da var. Ancak bu uyarlamada şiddet unsuru daha katmanlı hale getirilmiştir. Blanche’ın görevini üstlenen Deniz (Engin Alkan) Tramvay’daki Blanche kadar masum değildir. Tramvayda Blanche’ın Stanley’in kendisine uyguladığı şiddete rağmen ona karşı tek suçu Stanley’le alay etmek, ona lakap takmaktır. Ancak bu uyarlamada Deniz, Blanche kadar masum değildir.

Deniz ve Gabriel (Murat Göçmez) arasındaki sert çatışmada Deniz daha kadınsı tavırlarından, cinsel tercihinden dolayı kendisine yapılan tahakkümden bahsederken kendisi de kendisini ötekileştiren Gabriel’i  “Ben buraya senden daha çok aitim. ” diyerek dil, yaşam şekli ve davranışlar üzerinden aşağılar. Bu ötekileştirme olduğu kadar medeniyetler – kültürler arasında ördüğü bir duvar, kültürel tahakküm ve ayrımcılıktır (insan ayrımı).

Kara olarak çizilen karakter Gabriel olsa da Deniz de çok beyaz, pürü pak bir karakter değildir. Deniz’in “benim Türkçem seninkinden daha iyi olacak” diye Gabriel’in Türkçesi ile alay etmesi aslında Almanya’da yaşayan Türkler’in sosyolojik yapısına, yaşam tarzlarına bir göndermedir. Hatta kardeşinin evine geldiği gibi Kreuzberg’e “Kebapçı Mahallesi” diyerek aşağılayıcı bir lakap takar. Eşcinselliği sebebiyle ötekileştirilen- aşağılanan biri, başkalarına aynı şeyi yapmaktadır.

Taşlama içeren diyalogların birinde Gabriel, Deniz’e karşı haklı çıkabilmek için o da Deniz’in bu tutumlarını ve şahsına yönelttiği “batılı değil barbarsın” gibi eleştirilerini yüzüne vurur. Bu çok yerinde bir savunmadır. Çünkü barbarlık sadece doğululara veya bir medeniyete ait değildir. Birçok millet barbarlık yapmıştır. En önemlisi burada kendisi ezilmiş, toplumdan dışlanmış, öteki olarak görülmüş bir insanın soysopçuluk yaptığına şahit oluruz. Bu yönüyle oyun izleyiciye hiçbir beyaz karakter sunmaz. Karakterler hep gridir. Bu grilik de onları gerçekçiliğe çok yaklaştırır. Bıçağın diğer keskin yüzü de Gabriel’dir. Çünkü o da Almanların aşağılamalarından rahatsız olurken kendisi de cinsel kimliğinden ötürü Deniz’i aşağılamaktadır.

Oyunun orijinaline göre ötekileştirmeyi ayrımcılığı çok daha güzel özetlerken, ötekileştirme ve ırkçılık gibi konuların da üzerinde bolca durmaktadır. Almanların asimilasyon politikasına dil üzerinden değinirken Türklerin milleyetçiliğinin de üzerini çizer.

***

Deniz’in, Gabriel’e yani kaba erkek ve Almanya’da yaşayan cahil Türk modeline yönelik eleştirilerinden bir diğeri de bu tavırlar ve üsluplarla sanatçı olma eleştirisi üzerinden  de gider. Sürekli Gabriel’in kaba tavırlarını eleştirirken ona bu şekilde nasıl bir sanatçı olabileceğini sorar. Sanatçıların son dönemki tutumlarına dair eleştiriler yöneltmeyi de ihmal etmez tabii. Eleştirileri bir süre sonra taşlamaya dönüşür. Hatta gidebildiği kadar ileri giderek ona “Dönerciler sokağında Machbet oynayan bir hanzo” dahi der. Oynadığı oyunu algılayamadığını söylerken oyunun aynı zamanda yazarı ve yönetmeni olan Engin Alkan, temelde sanatçının oynadığı oyundaki mesajı algılamasını ve izleyiciye verebilmesini eleştirirken medeniyet kavramını ve sanatçının ne derece medeni olması gerektiğini de sorgulamaktadır. Aslında burada aynı zamanda oyunun yazar kimliğini kullanarak Türkiye’deki sanat algısına ve hususi de kendi içinde bulunduğu tiyatro camiasına yönelik bir eleştiri yapmıştır.

Uyarlama ile orijinali arasındaki karşılaştırmaya girdiğimiz zaman bir önemli diğer farkı da oyunun uyarlandığı orijinaline çok benzeyen ağır trajik yapısına rağmen içeriğinde yer yer komik mizahi öğeler de mevcuttur. Özellikle de Gabriel’in tavırları ve Deniz ile sürtüşme yaşadıkları bazı anlar oldukça mizahidir. Yazımın başına dönersek de “yerli ve modern uyarlama “ demiştim. Evet oyun ne kadar evrenselleşmiş bir oyunun uyarlaması olsa ve anlattığı karanlığı tamamen hümanist bir üslupla anlatsa da ısrarla yerli bir uyarlama olduğu yönünde ısrarcıyım. Çünkü dile getirdiği temel sorun evrensel bir sorun olsa da üzerinden gittiği yol orijinalinde gidilen yola göre çok daha yereldir. Hikaye yabancı bir hikayeden devşirilmesine rağmen tamamen yerli ve modern bir hikaye haline getirilebilmiştir. Hikayenin geçtiği yer Türkiye değil Almanya’daki Türk mahallesi, anlatılan konu da Türkiye’deki Türkler değil gurbetteki Türkler’dir. Ama bu bahsedilenler bize göre yabancı değil yerlidir. Ancak esas yerli olmasına sebep olan etmen bahsedilen Türk olması değil uygulanan tahakkümler ve karakterlerin birbirlerine karşı tutumlarının tamamen yerli olmasıdır. Eşcinsele karşı bir magandanın tutumu akabinde ona olan tecavüzü. Hikaye yerli olsa da bazı evrensel konulara da değiniyor. Avrupa’daki tahakkümün Türkiye’deki tahakkümden ne kadar farklı gözükse de çok farklı bir olmadığını da aktarıyor.

Oyun salt bir uyarlama olarak orijinali olan Arzu Tramvayı’ndan olay örgüsü ve çatışmaları almakla yetinmemiş. Dönemin varoşlarını gösteren Arzu Tramvay’ına karşılık bu oyun Berlin’deki getto mahallesinde (eski getto) geçse de Türkiye’deki kentsel dönüşüme, zorunlu göçe değinmeden de duramaz. Hepsinden önemlisi de -Etnik köken ve mezhep ayrımı, cinsiyetçilik, ırkçılık, ideoloji, soysopçuluk bunların hepsinin üzerinden yapılan ayrımcılığın aynı olduğunu bunun adının faşizm olduğunun da üzerini keçeli kalemle çizer.

Kaba Gabriel üzerinden esas çizilen maço-şiddet dolu erkek gibi gözükse de esas gösterilmek istenen erkek kibridir. Aynı şekilde Deniz’in Gabriel’i aşağılamaları üzerinden gösterilense eşcinsellerin özellikle dil, sanat, kültür gibi konularda kibirli tutumlarıdır.

***

Arzu Tramvayı oyununu tarihsel bağlamına yerleştirebilecek, oyun yazarının teknikleri ve niyetleri hakkındaki yeni yorumlar da gösterebilen bir uyarlama. Ayrıca  dramaturgi raporu* açısından da ilgili ekibin yorumunu geliştirmek için bir dizi bağlamsal ve kritik ayrıntıdan yararlandıkları da gayet belirgin.

 *Oyunun dramaturgu var mı bilmiyorum. Künyede dramatug ismini göremedim.

Deniz – Gabriel ve Stanley – Blanchet arasındaki çatışmaya dayalı çekim, Ovid’in klasik edebiyat eseri Metamorphoses ile karşılaştırıldığında yeni bir yapı kazanıyor. Metamorphoses’ta Philomela, kız kardeşi Procne’yi ziyaret ederken kayınbiraderi Tereus tarafından tecavüze uğrar. Tereus ne yaptığını anlatamasın diye Philomela’nın dilini keser. Ancak Philomela, kız kardeşine son olayları anlatmak için bir hikaye resmi işler ve Procne intikam almak için oğullarını öldürür ve Tereus’a hazırladığı sofra içinde oğullarının etini ona servis eder. Tramvay, Metamorphoses’e göre çok daha masum, çok daha beyazdır. Ama benzer şekilde, Stanley, karısı uzaktayken anlaşamadığı,  hareketlerinden rahatsız olduğu yengesine tecavüz eder. Kadıköy Emek Tiyatrosu tarafından uyarlanan Ölümün Tersi Arzudur’da da Gabriel, eşcinsel oluşu sebebiyle ötekileştirdiği, insan sıfatı vermediği eniştesine tecavüz eder. Ancak üç benzer hikayenin doruk noktasına ulaşan olaylar arasında üç önemli fark var:

  • Stanley, tecavüzü ile Blanche’ın giderek artan bir kararlılıkla var ettiği ideallerini yerle bir eder.
  • Gabriel’in sahtekârlığı, Deniz’i geçmişine, yani Türkiye’de başarılı olamadığı mesleğine ve ideallerine daha da önemlisi kabul ettirtemediği cinsel kimliğini hatırlayarak travma geçirmesine finalde de delirmesine sebebiyet verir.
  • Metamorphoses’ta Ovid, anlatısının dokusuna güçlü bir komedi unsuru örmüştür. Tanrıların tutum ve yargılarını karanlık bir ahlaksızlık olarak tasvir ederken, bunları trajik değil komik olarak anlatabilmeyi başarmıştır.

Benzer nokta: Her tecavüz eylemi erkekliği kanıtlamanın bir gösterisidir.

Oyun içerisindeki diyalogları incelediğim zaman ise göçmenler için yazılı yasaların dışında da yasaların olduğundan da bahsetmesi, gurbetteki Türkleri orada yaşayan Almanlar için Türk, Türkler için Almancı olduklarını söylemeleri oldukça basmakalıp diyaloglar olmuş.

Ayrıca müzik olarak da pek çok oyun gibi post modern müzikleri tercih etmişler. Bolca rap müzikleri kullanmışlar. Bu, günümüzde pek çok oyunun- ekibin tercihidir. Bundan dolayı çok sıradanlaşmayabilir ama diğer saydığım diyaloglar – konular bence böylesi kaliteli bir oyuna yakışmamış. Ne kadar oyunu yerin dibine sokamasa ve oyunun kalitesinden ödün verdirtemese de bunların hiç gereğinin olmadığını ısrarla düşünmekteyim. Yine de dediğim gibi oyunun kalitesine etki edememiş.

Oyunla ilgili bahsedebileceğim bir diğer klişe de Machbet’in provalarını alırken söylenen :“katillerin maço olması ve erkeksi kişiliğinin olması çok klişe. Bence parlak bir yüzü olmalı ve Apollon gibi zil çalıp oynamalı.” alıntısıdır.* Bence alıntı olsa ve oyun içerisinde oyun şeklinde sunulan Machbet provalarının içerisinde söylenmesi dahi oldukça gereksizdir. Ancak Gabriel’i, Deniz’in tüm hayallerini elinden alan bir katil olarak düşünürsek de oyunu gerçekten en iyi özetleyen cümledir.

*Nereden alıntı yapıldığını araştırmadım. Ancak oyun içerisindeki diyaloglarda alıntı olarak kullanıldığı apaçık belirgindir.

**Oyunu 25 Nisan tarihinde Alan Kadıköy’de izledim.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bilge Az

Yanıtla