Her Nefesiyle ‘Yaşadım!’ Diyebilen Bir Tiyatro Maratoncusu: Genco Erkal


Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bahar Çuhadar

Bahar Çuhadar’ın 10Haber‘de yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.

Varlığı ve üretimleriyle, her türlü zorluğa rağmen devam etmemiz yönünde güç veren bir insandı Genco Erkal. Sadece 60’lardan bugüne tiyatromuza damga vuran işleri için değil, çizgisinden hiç sapmadan koşmaya devam ettiği için de.

“Beni bu mücadele ayakta tutuyor. Her seferinde yeniden güç geliyor. Her darbeyle yeniden… Öyle mi? Peki! Muammer Karaca Tiyatro’sunu kapattılar, bizi dışarı attılar. ‘Ben bu sene peş peşe haftada altı oyunu altı gece oynayacağım’ dedim. Benim tiyatro yapmama engel olamazsınız! Önüme hep sınavlar koyuyorum. ‘Onu da yapmam lazım, oh becerdim’ diyorum. Ayakta tutan bu. (…) Tiyatro benim için bir yaşama biçimi, onsuz bir yaşam düşünemiyorum. Ona biri zarar vermeye kalktığında canımdan vurulmuş gibi oluyorum. Belediye, Kültür Bakanı ya da aileden biri dokunmaya kalkarsa müthiş bir güçle isyan ediyorum.”

Genco Erkal ile (onu seyirci koltuğundan izlemelerimin ötesinde) ilk yüz yüze karşılaşmam; 2014 ekiminde oldu. Kenter Tiyatrosu’ndaki söyleşimiz var. Provasına ara verip fuayeye yanıma geliyor, ben biraz çekingen, pusetinde uyuyan beş aylık oğlumu gösteriyorum “Beraber geldik röportaja” diye, gülümseyerek pusete doğru bakıp “Hadi, gel” diyor.

Maratonu hiç bitirmeyecekmiş gibi gelirdi

Yukarıdaki alıntı, belgeseli ‘Genco’da gülümseyerek “Üzerime yapıştı” diye andığı, hakikaten de onunla özdeşleşen ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin yeni prodüksiyonu için o gün Milliyet Sanat dergisi için yaptığımız söyleşiden.

Bir sonraki karşılaşmamızda Harbiye’de bir pastanedeyiz. 2017 sonbaharı. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak yeni oyunu ‘Göçmenleeeer’in hazırlık sürecinde. Festival broşüründe yer alacak tanıtım yazısını hazırlamam için bana oyunu anlatacak.

Müthiş bir yoğunluk içinde. Oyunun yazarı Matei Visniec ile yazışmaları, teknik hazırlıkla ilgili telefon görüşmeleri vs. derken kendimi tutamayıp içimden geçeni yüksek sesle söylüyorum; “Genco Bey, bu işlerin hepsiyle siz mi ilgileniyorsunuz!”

2019 eylülünde, Kıbrıs Tiyatro Festival için Lefkoşa’dayım, akşama Genco Erkal müzikli şiirli tek kişilik oyunu ‘Merhaba’ ile sahnede olacak. Otelin havuzunda karşılaşıyoruz. Tam bir saat hiç durmadan yüzdüğünü hayranlıkla fark ediyorum. Yaklaşık iki saat sonraysa sahnede, Kıbrıslı seyirciyi mest ediyor.

Aynı yılın, 2019’un, kasım ayında, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel’in yazdığı, Genco Erkal’ı, yaşamını ve tiyatrosunu anlattığı muazzam çalışma, Kırmızı Kedi Yayınları’ndan yayımlanıyor: ‘Güneşin Sofrasında-Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni’. Kitabı iki günde hatmediyorum tabiri caizse; Genco Erkal’ın insana güç, ilham ve heyecan veren yaşamını ve sanat üretiminin duraklarını öyle güzel anlatmış ki Ayşegül Hoca.

Kitabı ve Genco Erkal’ı anlatmaya çalıştığım yazıyı -yayın hayatı geçen sene bu dönemde sona ermiş olan- Hürriyet Kitap Sanat ekinin ‘kapak konusu’ olarak yayımlıyoruz: ‘Tiyatromuzun en güçlü maratoncusu: Genco Erkal’ başlığıyla. Ertesi gün Genco Bey’den her kelimesinden zarafet sızan bir mail alıyorum:

“Sevgili Bahar Çuhadar, bugünkü kitap ekinin kapağı ve usta işi yazınız için ne kadar teşekkür etsem azdır. Hemen Ayşegül Hanım’a ilettim. Kitap pazar günü daha yeni çıktı, bu kadar kısa zamanda okuyup, böylesine kapsamlı, hedefi 12’den vuran yazıyı yetiştirmenize hayran olmamak elde değil. Gözüm gönlüm açıldı, sayenizde güzel bir güne başladım, sizlerin ve izleyicilerin desteğiyle maratona devam diyorum.
Tekrar tekrar teşekkürler, sevgiler”

Bu maili o gün de şimdi de gözlerim ıslanarak okuyorum. Genco Erkal o maratonu hiç bitirmeyecekmiş gibi gelirdi. Tuhaf bir duygu ama sanki Genco Erkal’ın Türkiye’de yaşıyor, sahneye çıkıyor, şiirler söylüyor, gülümseyerek önüne bakıyor oluşu, kısacası onun tutkulu yaşam ve üretim gücü; bu ülkede çeşit çeşit cephede mücadeleye devam etmek, yaşama inanmak için kuvvet veriyordu.

Dün sabah saatlerinde aramızdan ayrıldığı haberini aldığımız Genco Erkal müthiş bir tiyatro insanı olmasının da ötesinde tüm yolculuğunu, yaşama ve direnme tutkusunu, tavizsiz duruşunu hayranlıkla takip ettiğimiz bir memleket insanıydı.

Türkiye tiyatrosuna çok sayıda ilki armağan etmiş, 60’lardan 2024’e, ülkenin içinden geçtiği her zorlu dönemden nasibini almış ama yine de inadından, direncinden, dinçliğinden, çalışkanlığından, muzipliğinden, inceliğinden, alçak gönüllüğünden, gençliğinden, hep ama hep genç kalışından hiç taviz vermemiş biriydi Genco Erkal.

Yukarıda alıntıladığım söyleşinin sonunda yaş meselesine de girmişiz. “77 yaşında kendinizi yaşlı hissediyor musunuz?” diye sormuşum “Hiç!” diye cevap vermiş. Sonra “Kaç yaşında hissediyorsunuz?” diye sorunca Ayıp olmasın diye 40 diyeceğim ama 25-30 diyebilirim. (Gülüyor) Gerçekten öyle hissediyorum. Şimdilik sağlığım iyi, spor yapıyorum, düzenli yaşıyorum, sevdiğim işi yapıyorum. Şu tiyatroya geldiğim, sahneye çıktığım vakit dünyanın en mutlu insanıyım. Seyircinin de mutlu olduğunu görünce, daha ne olsun!” demiş.

Tiyatro tutkusu Robert Kolej yıllarında filizleniyor…

Genco Erkal, Türkiye tiyatrosunda çok sayıda ilke imza attı. ‘Oyun virüsü’ daha çocukken girmiş kanına, evde sahneler kuran, tuluat sanatçılarını tekrar tekrar izleyip evde taklidini yapan bir çocukmuş. Deniz subayı babasının bundan hiç hoşnut olmadığını anlatır Selçuk Metin imzalı ‘Genco’ belgeselinde. Öyle ki tiyatroya gitmesini bile yasaklar babası. Direngen, inatçı, engel tanımaz kişiliğiniyse annesi Nebahat Hanım’dan aldığını aynı belgeselde annesinden kısaca bahsederken fark ederiz.

Kalbine tiyatro aşkının tastamam düşmesi, Robert Kolej’de okuduğu yıllara tekabül ediyor. Okulun tiyatro kulübünde oyunculuk, yönetmenlik, tasarımcılık yapıyor. Kulübün tiyatro başkanlığı, Anadolu turneleri organizasyonları derken tiyatro onun için artık “Asıl orada yaşıyorum” dediği bir ev, bir evren, bir yaşam kaynağı haline gelmiştir…

‘Çöl Faresi’ sahnesinde Müşfik Kenter, Yıldız Kenter, Sadri Alışık, Turgut Boralı, Genco Erkal.

Genco Erkal’ı lisans eğitimi, babasının tiyatroyu bir ‘meslek’ olarak kabul etmemesi sebebiyle okuduğu psikoloji üzerine. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde psikoloji okumaya başlıyor ama eşzamanlı olarak Genç Oyuncular ile tiyatro yapmaya koyuluyor.

Bu topluluk ile Erdek’te düzenledikleri ve büyük yankı uyandıran kültür şenliğinde yolu Muhsin Ertuğrul ile kesişiyor. Muhsin Ertuğrul’un kendisini önermesiyle; Yıldız ve Müşfik Kenter’le rol aldığı ‘Çöl Faresi’, Erkal’ın profesyonel anlamdaki ilk sahne deneyimi. Sene, 1959. Yıldız Kenter için söylediği net bir sözü var Erkal’ın: “Ustamdır.”

Kenterlerle başlayan yolculuk Türkiye’de politik tiyatronun öncü ismi Asaf Çiyiltepe’nin Arena Tiyatrosu’nda, daha sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda, askerlik görevini yaparken Ankara’da temas ettiği Ankara Sanat Tiyatrosu’nda devam ediyor. 1969’da ise Dostlar Tiyatrosu’nun kurucularından oluyor Erkal.

Yıldızının parladığı ilk rol: Şvayk

1963’te Arena Tiyatrosu’nda sahnelenen ‘Aslan Asker Şvayk’taki Şvayk rolü, Genco Erkal’ın sahnedeki yıldızını ilk parlatan iş olarak geçiyor tarihe. Bu rolle dönemin tek tiyatro ödülü İlhan İskender Ödülü’nü alıyor. Bir sonraki büyük parlayışı, Haldun Taner’in tiyatro tarihimizin mihenk taşı ‘Keşanlı Ali Destanı’ oyununun ilk prodüksiyonunu yönetmesiyle: Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda, ilk defa 1 Nisan 1964’te Taner’in kendisinden dinledikleri oyuna, daha ilk okumada hayran kalıyor. Brecht’in epik tiyatro anlayışının bu ilk yerli örneğinin hem yönetmeni hem de üstlendiği iki ayrı rolle oyuncularından oluyor. Ayşegül Yüksel, Erkal’ın bu oyundaki reji başarısıyla artık ‘ustalar’ arasına girdiğini söyler:

“Varoş ahalisi ilk kez sahnedeydi” diye andığı ‘Keşanlı Ali Destanı’ndaki başarılı çıkışı, 1965’te prömiyer yaptığında Türkiye’de sahnelenen (Batılı anlamdaki) ilk tek kişilik oyun olarak kayda geçen ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ izliyor. Genco Erkal, oyun için “İlk okuduğumda vuruldum” diyor; tıpkı oyunu 1965, 1993 ve 2014 senelerine denk gelen yorumlarında izleyip de vurulan, üç ayrı kuşağa mensup seyirci gibi…

1969’da ‘toplumcu gerçekçi’ ve ‘devrimci’ bir yaklaşımla kurulan, bir koldan ‘işçi tiyatrosu’ yapan, Anadolu’yla, işçiyle ve öğrenciyle ‘dost’ olmayı şiar edinen bir topluluk olarak kuruluyor Dostlar Tiyatro’su. İlk oyunları ‘Ha Me Ka Ha Ha Pe’den itibaren politik duruşları nedeniyle yasaklama, tehdit, bombalama, Erkal’a getirilen yurtdışına çıkış yasakları, devlet ödeneğinin kesilmesi gibi sıkıntılar başlarından hiç eksik olmuyor. 70’lerde Türkiye tiyatro tarihine atılmış ‘Dostlar imzaları’ arasında şu oyunları sayabiliriz: Çıkış oyunu ‘Rosenbergler Ölmemeli’ (1970), ‘Asiye Nasıl Kurtulur’ (1971), belgesel oyun ‘Havana Duruşması’ (1971), ‘Analık Davası’ (1971), ‘Azizname’ (1973), ‘komünizm propagandası’ suçlamasıyla engellenen, taşlı sopalı saldırıya uğrayan ‘Alpagut Olayı’ (1974).

‘Dostlar Tiyatrosu’ 1980’de başta ekonomik sebeplerle kadro tiyatrosu olmaktan çıkar, ekip dağılır ve yola yapım tiyatrosu olarak devam eder. Bugünlerde İBB tarafından restore edilmekte olan Beyoğlu’ndaki Muammer Karaca Tiyatrosu, 22 sene boyunca Dostlar Tiyatrosu’nun evi olur.

İki kutup yıldızı: Nâzım ve Brecht

Genco Erkal, 1975’te ‘Kerem Gibi’ ile “bütünüyle şiirlerden oluşan ilk oyundu” dediği, ilk Nazım Hikmet oyununu yapar. Memleket şiirinin kalbi Nâzım Hikmet ile toplumcu gerçekçi, politik tiyatronun beyni Bertolt Brecht, Genco Erkal tiyatrosunun kutup yıldızları gibidir adeta.

“Kuvayı Milliye’yi okuduğumda heyecandan titrediğimi anımsıyorum” diye anlatır. ‘Kerem Gibi’yi seneler boyunca çok sayıda Nazım oyunu ve yurtiçinde, yurtdışında özel projeler izler: ‘Sevdalı Bulut’, ‘İnsanlarım’, Fazıl Say ile imza attıkları ‘Nazım Oratoryosu’, Rumelihisar’ında Türk tiyatrosunun yıldız kadın oyuncularıyla sahnelenen ‘Nazım’a Armağan’ projesi… Türkçeden taşıp İngilizceye, Fransızcaya, İspanyolcaya, Rumcaya sızan Nazım dizeleri… Türkiye sınırlarından çıkıp Kanada’da, Avustralya’da, Avrupa ülkelerinde beliren oyunlar…

Genco Erkal ile Tülay Günal, Nazım’ı ve Brecht’i hem ayrı ayrı hem aynı oyunlarda buluşturarak defalarca kez sahneye taşıdılar son 15 senede. ‘Ben Bertolt Brecht’, ‘Yaşamaya Dair’, ‘Güneşin Sofrasında: Nazım ile Brecht’…

2013’te -aile içi sebeplerden ötürü ne yazık ki çok uzun sürmediyse de- Eminönü’ndeki Ali Paşa Hanı’nı 250 kişilik bir tiyatro mekânına çevirmişti. ‘Yaşamaya Dair’i, Nazım’ın yattığı Bursa Cezaevi’nin avlusu olarak düşlediği, ailesinden kalan bu tarihi dokulu handa sahneledi, Tülay Günal ile.

Sonra Erkal’ın “Benin yazarlarım” dediği Aziz Nesin, Bertolt Brecht, Can Yücel, Nazım Hikmet ve William Shakespeare’in yapıtlarını uyarladığı tek kişilik işi ‘Merhaba’. 2021’de prömiyer yapan ve Ahmed Arif’e bir saygı duruşu olan müzikli gösteri ‘Şahdamarım’…

Eşitliğin, halkın, adaletin yanında bir ömür…

Erkal’ın son oyunu, 2023’te prömiyer yapan ‘İmparator’ olmuştu. 2024’ün bir kısmı boyunca da sahnelemeye devam etti bu tek kişilik son oyununu. “Bütün diktatörler üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Kumaş aynı kumaştır” diye tarif ettiği oyun, ünlü savaş gazetecisi-yazar, Ryszard Kapuscinski’nin kitabı ‘İmparator: Bir Otokratın Düşüşü’nden uyarlanmıştı. Ve Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye’yi, bir diktatörün 44 yıllık saltanatını, saray hizmetkârlarının gözünden anlatıyordu. Elbette Erkal yine içinden geçtiğimiz döneme selam çakıyordu. Her zaman yaptığı gibi…

Genco Erkal en başından itibaren hep halkın içinde durdu. 1976, 1 Mayıs’ında Taksim’de kürsüden “Güneşi zaptedeceğiz, güneşin zaptı yakın” dizeleriyle kalabalık eşliğinde yaşamı, adaleti, eşitliği kutsarken de… 2013’te aynı meydanı dolduran ‘Gezi gençliği’ni, oyunlarından özel şarkılarıyla, dizeleriyle selamlarken de… Emek Sineması’na sahip çıkarken de…

Politik duruşu sebebiyle tiyatrosu devlet desteğinden yoksun bırakıldığında, sponsorlar, büyük mekanlar bir bir çekildiğinde de… Darbe günlerinde, iktidarların en baskıcı dönemlerinde suçlamalarla, oyun baskınlarıyla, tehditler, mahkemeler, yurt dışı çıkış yasakları, sorgulamalarla başı dik bir şekilde boğuştuğunda da… Genç, bağımsız tiyatroların sahnelerinde, onlara destek olmak için oynarken ya da genç ekipleri sık sık izlemeye gelirken de…

Hep hayatın en gürül gürül aktığı damarda oldu. Genco Erkal yaşam denilen kısıtlı yolun her santimini ilmek ilmek işleyerek ve inandığı çizgiden sapmadan yürüdü desem, haddimi aşmış olmam sanırım.

‘Genco’ belgeseli.

Her nefesiyle ‘Yaşadım’ diyebildi…

Tiyatro tutkusunun kalbine yerleştiği lise yıllarından itibaren saymak lazım; tiyatro sahnesinden hayata karışan maratonu 70 seneye yayılmış, Erkal’ın. Arkasında tiyatro tarihimize yazılmış çok sayıda ilk, tiyatro ve sinemada sayısız ödül, sonsuz alkış, kocaman bir ilham ve inanç hissi bıraktı.

Sahneden; özgürlük, adalet, eşitlik, onurlu bir yaşam ve sanatın gücü adına alınıp verilen bir nefesti. Nazım’ın dizelerine selamla, her nefesiyle ‘Yaşadım’ diyebilmiş bir memleket insanıydı. Onunla aynı topraklarda, aynı çağda kesişmiş olmak bir sevinç. Kendini ‘dostların arasına, güneşin sofrasına’ ait hisseden herkesin başı sağolsun.

🔴 Genco Erkal için 2 Ağustos Cuma günü saat 14.00’te İstanbul Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde anma töreni düzenlenecek. Cenazesi Teşvikiye Camii’nde ikindi namazının ardından kılınacak cenaze namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek. 

Varlığı ve üretimleriyle, her türlü zorluğa rağmen devam etmemiz yönünde güç veren bir insandı Genco Erkal. Sadece 60’lardan bugüne tiyatromuza damga vuran işleri için değil, çizgisinden hiç sapmadan koşmaya devam ettiği için de.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bahar Çuhadar

Yanıtla