Ayazmanın Yılanı (2024): “Kötülükler Kalpleri Temizleyen Bir Yaradır!”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

İKSV 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan Tiyatro Poyraz tarafından sahnelere aktarılan, Ercan Kesal’ in yazıp oynadığı “Ayazmanın Yılanı” adlı oyunu Urla Dam’da izleme şansını elde ettik. Urla’da yaşayan bir eleştirmen olarak böylesi bir projeyi İstanbul’da, festivalde izleyemediğim için şanssızdım, fakat Urla Dam’ ın Roma tiyatrosunu anımsatan eşsiz açık hava sahnesinde yaşadığımız teatral ortam, bu şansızlığı ortadan kaldırdı. Berfin Zenderlioğlu’ nun yönettiği bu çarpıcı çalışmada karşımıza bir meddah, bir dengbêj olarak çıkan Ercan Kesal’in kendi yaşadığı anılarını izliyor ve dinliyoruz.

“Ben Ercan Kesal…” diye başlayan oyun ‘sinematografik tiyatro’ teknikleriyle bezeli sıradışı bir çalışma. Ortada bir sandalye var, evet, anlatıcı gelip yaşadıklarını sizinle sohbet eder gibi anlatıyor, ama durağan bir gerçeklikle değil bu anlatı. Arka fona yansıyan Ercan Kesal’ in kapı açma ve kapıda anlatım görüntüleri eşliğinde yaşadığınız dünyanın derinliklerine bambaşka kulvardan ulaşıyorsunuz. Yani düz bir anlatımın içine yerleştirilen eşsiz oyunculuk olguları mevcut. Berfin Zenderlioğlu’ nun yönettiği hemen hemen tüm oyunları izlemiş (bir iki tane hariç) ve yazmış bir eleştirmen olarak yönetmenin burada yaptığı çalışmada modern halk tiyatrosu ile sinematografik tiyatroyu birleştirme başarısını gördük. Siz oyunda sandalyede oturan kişinin yaşadıklarıyla empati kurarken, bir yandan da görüntülerle, ışıkla, duyguda yaratılan katarsisle yaşadığınız dünyanın gerçeği suratınıza tokat gibi iniyor. Yönetimsel anlamda taktire şayan, kusursuz bir çalışma ile karşılaştığımızı özellikle belirtmeliyim.

39. İstanbul Film Festivali’nde Ercan Kesal’ in ‘Nasipse Adayız’ filmini izleyip yazdığımdan bu yana, oyuncuyla ilgili kafamda bambaşka düşünceler var. Özellikle yazdığı eserlerindeki anlatım dilindeki ustalık; bir Dostoyevski bir Yaşar Kemal bir Yılmaz Güney kadar dünya insanın gerçeğini yansıtması açısından insanı cezbediyor. “Ayazmanın Yılanı” işte bu bahsettiğim noktanın zirvedeki hali. Benim de yazdığım dönemde, Birgün Pazar’da Ercan Kesal’ in köşesinde kaleme aldığı “Ayazmanın Yılanı” adlı köşe yazısı tarihe geçmiş bir nottu. Yazıda bahsi geçen olaylar çarpıcı, bir noktada tarihsel bellek yaratarak günümüzü anlatıyordu. 1980 faşizminin karanlığına giderken Avanos’ta yaşanılanlarla başlayıp, Roboski katliamına kadar ölüm olgusu adeta toplumun kaderine dönüştürülmüştü. Hepimiz bu acıları maalesef içimiz kan ağlayarak yaşadık. Oyunda Ercan Kesal kendi politik bakış açısını, doktorken yaşadıklarıyla bütünleştiriyor. Bir çocuğun ölümü ile yıkılan babanın acısına ortak olurken, bir yandan fakirlikle yaşamak arasında sıkışan insanların kaderlerini izliyoruz. Kimi zaman İstanbul şehrinin göbeğinde, Okmeydanı’nda bir töre olayının ortasında kalıyoruz.

İnsan olmak nedir?

İnsan olmanın bir onuru var mıdır?

İnsan olmak, insanı koşulsuz sevmek midir?

Oyun sadece acı üzerine kurgulu bir çalışma değil elbette. Bu acıların yanında insanı güldüren olaylar da mevcut. Bir isim gerçeği, bazen annesinin dibinden ayrılmayan bir insanın memleket özlemi insanı konuya sımsıkı bağlı tutuyor.

Ercan Kesal, Türkiye’ nin panaromik fotoğrafını çekerken yazının girişinde bahsettiğim gibi bir meddah bir dengbêj olarak sahnedeki yerini almış. Sinematografik Tiyatro ile bütünleşmiş halde, hiç oyunu aksatmadan olaydan olaya muhteşem biçimde geçiş yapabiliyor. Oyuncu duyguyu öylesine muhteşem biçimde veriyor ki, siz sahnede anlatılanla an be an kendi gerçeğinizin peşine düşüyorsunuz. En önemlisi insan olmanın ne olduğunu sorguluyorsunuz.

Sahi, insan olmak yaşanılan çaresizliklere gücün yettiğince karşı koymak mı?

Ercan Kesal’ in şahane yorumunda sorduğum tüm bu soruların cevabını buluyorsunuz. Oyuncunun ilk tiyatro deneyimi son derece başarılı. Bir eleştirmen olarak Ercan Kesal performanslarının artması gerektiğini düşünüyorum.

“Ayazmanın Yılanı” aslında kötü gibi görünen iki yılanın bir suyu nasıl temizlediğini, bir insan topluluğunun hayatını nasıl değiştirdiğini aktardı bizlere. Yönetmen Berfin Zenderlioğlu, tüm bu yaşadığımız kötülüklerin aslında içimizi, kalbimizi temizleyen güçlü bir yara olduğunu muhteşem bir yönetimle sahneye koymuş.

Oyunu kaçırmayın, mutlaka izleyin!

Life Art Sanat

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla