Karanlığın İçinden

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Vecdi Sayar’ın BirGün‘de yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Eğitimden yargıya toplumsal yapımızım temelden sarsıldığı şu günlerde tarihimizin karanlık sayfalarını oluşturan insanlığa karşı suçları anımsatarak, bunların sanatımıza yansımasına göz atmakta yarar var.

Sivas Madımak katliamından bu yana 31 yıl geçmiş. Her yıl olduğu gibi bu yıl da o günleri anımsar, yitirdiğimiz canları anarken, bir kez daha gördük ki hiçbir şey geride kalmış değil. Gerici ideoloji, Sivas’ı ve diğer katliamların ‘insanlığa karşı suç’ olduğunu kabul etmeyip, bu suçları ‘adi suç’ olarak tanımlayarak, toplumsal algıyı etkilemeye çalışıyor. Suçluların büyük bir bölümü zaman aşımı gerekçesiyle cezasız kalıp, bir bölümü de ‘insanlığa karşı suç’tan beraat ettirilirken, ayrımcılık ve ‘linç kültürü’ toplumun kılcal damarlarına pompalanıyor. Bununla da yetinmeyen siyasal iktidar ‘eğitim sisteminde reform’ palavrasıyla gençlerimizin geleceğini karartmaya kararlı görünüyor.

Toplumun geleceğini var edecek genç kuşakları dinci bir ideoloji ile donatarak, laik kültürümüzü yok etmeyi hedefleyenler bilimsel aklın gereklerinden uzak bir ‘müfredat’ı adım adım oluşturmakta. “İnsanın fıtri özelliklerini koruma ve geliştirme”yi amaçlıyormuş bu yeni müfredat. Matematik, fizik ve sanat derslerinin azaltılırken, öğrencilerin 4. sınıftan 12. sınıfa kadar aldığı temel derslerin önemli bir kısmını ‘Din ve Ahlak Bilgisi’nin oluşturması, ÇEDES adını verdikleri proje ile dinci dernek ve vakıfların eğitim sisteminde belirleyici hale getirilmesi, öğrencilerin topluca camilere taşınması, okullara imam atanması, bir Akademi kurarak öğretmenler üzerinde baskı uygulanması yoluyla “kindar ve dindar nesiller yetiştirme” hedefine adım adım, yaklaşılmakta.

Bu ortamda bilim ve sanat insanlarına düşen görev, toplumsal belleği canlı tutacak çalışmalar yapmak, yakın tarihimizle yüzleşmeyi sağlayacak ürünler vermek olmalı. Madımak Oteli’nin bir bellek müzesine dönüştürülmesinin siyasal iktidar tarafından kabul görmemesi üzerine sivil toplum örnek bir çalışmayı hayata geçirdi. “Madımak Katliamı Hafıza Merkezi”ni ziyaret etmenizi öneririm (www.madimak.org). Ozan Çavdar’ın İletişim Yayınlarından çıkan “Sivas Katliamı: Yas ve Bellek” kitabı da genç kuşaklar için yararlı bir kaynak yayın. Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Kolektif Hafıza Çalışma Grubu tarafından dijital ortamda açılan “Tarihsel Adalet için Bellek Müzesi”nde de 12 Eylül 1980 darbesi sürecinde işlenmiş insanlığa karşı suçlara ilişkin belge ve görüntüler yer alıyor (www.bellekmuzesi.org). Laikliği savundukları için katledilen Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Turan Dursun gibi aydınlar unutulmamalı. Uğur Mumcu’nun “Laiklik ilkesi, dinsel inanç özgürlüğünün başlıca güvencesidir. Bu güvence bir yandan dini inanç özgürlüğünü korurken, öte yandan da din duygularının siyasal amaçlarla kullanılmasını engeller” sözü de…

AYDIN SORUMLULUĞU

Hafta başında (2 Temmuz) Sivas katliamında yaşamlarını yitiren 33 aydını andık, dün de (6 Temmuz) katliamın tanıklarından büyük yazar Aziz Nesin’i. Yaşamı boyunca bireyin ve toplumun özgürlüğü için savaşmış, toplumsal sorumluluğunu bir an bile unutmamış bir aydındı. Aydınlar Dilekçesi davasında birlikte yargılanmış olmaktan gurur duyduğum bu yürekli insanı genç kuşaklara yeterince tanıtabiliyor muyuz acaba? Yalnızca Aziz ağabeyi değil, Sivas’ta yitirdiğimiz değerli yazar ve ozanlardan Asım Bezirci’yi, Metin Altıok’u, Behçet Aysan’ı, Hasret Gültekin’i, Nesimi Çimen’i, Muhlis Akarsu’yu, Asaf Koçak’ı, Uğur Kaynar’ı bugün kaç kişi anımsıyor. Onları ve yapıtlarını genç kuşaklara tanıtmak aydın sorumluluğu gereğidir.

Değerli yazarlarımızdan İnci Aral’ın “Kan Günleri ve Nar Ağrısı” kitabında yer alan “Toplumsal Bellek ve Edebiyat” başlıklı yazısında Alman ve Macar yazarlarla birlikte katıldığı bir panelde genç bir Alman yazarın “Almanya faşizm dönemiyle yüzleşmekten vaz mı geçiyor; dünyada yaşanan utanç verici olayları unutacak mıyız?” diye sorduğunu anımsatarak, “Günümüz edebiyatının hangi incelikli yönlendirmelerle kontrol altına alındığını, yazarın nasıl körleştirildiğini, dahası metalaştırılıp ünlü suretlere dönüştürüldüğünü görmek zorundayız. Yazarı zararsız hale getirmek hileli bir politik tutum değil mi? Ne de olsa, politikasızlığın da politik olduğunu unutmamak gerekiyor”diyor. Katılmamak elde mi?

Bu sorumluluğu duyan pek çok yazar yakın tarihimizdeki ‘insanlığa karşı suçlar’ı konu aldı. Yalnızca Cumhuriyet döneminde yaşananlar üzerinde odaklanırsak, Orhan Gazi Ertekin’in “Maraş Katliamı: Vahşet, Direniş ve İşkence”, Orhan Tüleylioğlu’nun “Kahramanmaraş Katliamı”, Hüseyin Torun’un “Tarihe Geçen Kara Bir Leke: Maraş Katliamı”, Salman Nurhak’ın “Tanıkların Diliyle Maraş Katliamı”, Aziz Tunç’un “Maraş Kıyımı- Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi” ile “Beni Sen Öldür – Maraş 78” kitapları, Fikret Güneş’in “Kırkların Direnişi – Yaşayanların Tanıklığıyla Çorum Olayları”, Ozan Çavdar’ın “Sivas Katliamı – Yas ve Bellek”,  Murtaza Demir’in “Ateş-i Aşk – Sivas Katliamının Gerçek Hikayesi”, Lütfi Kaleli’nin “Sivas Katliamı ve Şeriat”, Orhan Tüleylioğlu’nun Yüreklerimiz Hala Yangın Yeri: 2 Temmuz 1993” ve “Merdivende Üç Şair”i ilk akla gelenler. Öner Yağcı, Sivas katliamını konu alan kitapların sayısının 60’ı geçtiğini söylüyor. Çoğunluğunu Sivas’ta yitirdiğimiz yazarlar, şairler hakkında yazılmış kitaplar oluşturuyor. Zeynep Altıok Akatlı ve Eren Aysan babalarına ilişkin kitaplarının yanı sıra Sivas katliamına ilişkin “25 Yıllık Ağıt – Unutamadımaklımda: Sivas Katliamının 30.Yılı” kitabı değerli bir çalışma.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla