Bedrettin Oratoryosu İçin Sahne Zamanı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Birgün Gazetesi’nden Sercan Meriç’in Geniş Merdiven Orkestrası kurucuları ile yaptıkları söyleşiyi okuyucularımızla paylaşıyoruz]  Bertolt Brecht’in epik tiyatro yaklaşımıyla Mikis Theodorakis’in “halk oratoryosu” yaklaşımını bir araya getiren Geniş Merdiven Orkestrası, yarın Bursa’da Bedrettin Oratoryosu ile izleyicilerin karşısında olacak.

Üç yıl önce kurulan Geniş Merdiven Orkestrası, dinleyicilerle buluşmaya devam ediyor.

Orkestra son olarak Bedrettin Oratoryosu ile dinleyicilerin beğenisini topladı.

Orkestranın kurucuları, Bedrettin Oratoryosu için “Dramatik örgüsüyle, zengin müzikal form ve enstrüman çeşitliliğiyle Nazım’ın şiirde kurmaya çalıştığı yapıyı sahneye aktardığımızı düşünüyoruz” diyor.

 Geniş Merdiven orkestrasının kuruluş hikayesini anlatır mısınız? Nasıl doğdu bu orkestra?

Murat Mengirkaon: Barış’la çok uzun yıllara dayalı dostluğumuz, sanat ve mücadele geçmişimiz var. Uzun uzun burada anlatmayalım fakat bu dostluğumuz her daim üretmeyi içinde taşıdı. 2021 yılı sonbaharında birlikte verdiğimiz bir konser sonrası bu alana dair zamana yayılmış tartışmalar bir orkestra eşliğinde kendi bestelerimizi ve ilerici müziğin eserlerini icra etme fikrini doğurdu. Şarkılar sahnenin merkezinde olacaktı fakat sadece şarkılar söyleyip sahneden inmek istemiyorduk. Anlatacaklarımız vardı. Bu tartışmalar, yöntem arayışları adına “epik oratoryou” dediğimiz kavrama getirdi bizi…

 Epik oratoryo adını verdiğiniz eserlerde dramatik ve destansı ilkeleri nasıl belirliyorsunuz?

Barış Yıldırım: Konserlerimizde de sıkça hatırlattığımız gibi biz epik oratoryo kavramını oluştururken Bertolt Brecht’in epik tiyatro yaklaşımıyla Mikis Theodorakis’in “halk oratoryosu” yaklaşımını bir araya getirdik. Theodorakis, senfonik çalgı ve korolarla folk enstrümanlarını ve şarkılarını bir araya getirmişti ve bu damar bizde de -sadece birkaçını sayacak olursak- Ruhi Su, Livaneli, Yeni Türkü, Grup Yorum, Şivan Perwer gibi sanatçılarda temsiliyet bulmuştu. Theodorakis de şarkı formuyla yetinmek istemiyor, oratoryo, opera gibi büyük formlara yöneliyordu. Brecht ise Marksist düşünceyle tiyatroyu birleştirerek kendi devrimci sahne dilini oluşturmuştu. Bizim epik oratoryolarımız da bu klasik müzik formunu folk enstrümanlarıyla bir araya getiriyor ama buna sahne dilini de ekliyor. İzleyiciler bizim etkinliklerimize geldiklerinde bazen “konsere geldik” bazen de “oyun izledik” diyebiliyorlar, bu tam da bizim arzuladığımız şey.

 Oratoryo olarak eserleri seslendirmenin arka planında kolektif anlayışı öne çıkarmak mı var?

Murat Mengirkaon: Oratoryo bizim sevin önemsediğimiz bir sahneleme yöntemi. Fakat tek sahne yöntemimiz değil. Biz bir araya geldiğimizden bu yana Ezgili Dünya, Denizlerce, Eylül Rapsodisi ve Üç Kırmızı Gül Dalı (Nâzım, Ahmed Arif ve Orhan Kemal’in yanı sıra Hasan Hüseyin’i ele aldığımız bir eser) gibi epik oratoryoların yanı sıra bir o kadar, belki daha fazla (klasik anlamıyla) konserler verdik. Bizler kolektif işleri önemsiyoruz. Geniş

Merdiven’den önce ve sonra da sanat merkezli birden çok kolektif yapının içindeyiz zaten. Birlikte üretmeyi, birbirimize bazen enstrüman, bazen bir ezgi ya da bir vokal desteği vermeyi önemli görüyoruz. Bu kısa birkaç yıl içinde onlarca dayanışma etkinliğine katıldık. Bunu da kolektif anlayışımız içerisinde değerlendirebiliriz. Geniş Merdiven tabii ki bir kolektiftir. Ama aynı zamanda içinde profesyonelleri de barındıracak bir yapısı var.

Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nı bestelediniz. Nasıl bir performansa tanıklık ediyor izleyiciler? Bedreddin Oratoryosu’nda tiyatral açıdan nasıl bir kurgu yaptınız?

Barış Yıldırım: Bu büyük destanı ilk kez sevgili hocam yönetmen Nurhan Karadağ’ın isteği üzerine başlamıştım ama ne yazık ki bu projeyi tamamlayamadık. İkimiz de sonraki süreçte zaman zaman destana döndük ama galiba kendimiz bile bütün destanı besteleyebileceğimize inanmıyorduk ancak bir yandan da yeni şarkılar ortaya çıkıyor, yeni bölümler besteleniyordu. 2021’e geldiğimizde bir yandan konserler ve başka epik oratoryolar üzerinde çalışırken Murat’la birlikte kalan bölümleri paylaşıp bu zorlu işi tamamlamaya karar verdik. Ama bestelemek yetmiyordu, destan düzyazı bölümleriyle bir bütündü, librettoyu hazırlarken bu bölümlere de odaklanarak bunları tiyatral sahnelere dönüştürmeyi hedefledim. Böylece şarkıların içinde yer almayan bu bölümleri Latif Tiftikçi ve Şükran Alış’ın oyunculuğunu yaptığı, Murat’la benim de solistler olarak dahil olduğumuz dramatik kurgulara dönüştürdük. Sonuçta ortaya şarkının, oyunun, dansın, çalgısal bölümlerin el ele vererek oluşturduğu bütünlüklü ve kesintisiz bir epik oratoryo ortaya çıktı.

Murat Mengirkaon: Şeyh Bedreddin Destanı’nın, Nazım Hikmet’in, hatta Türkçe şiirin en güçlü metinlerinden biri. Dönem dönem çeşitli müzisyenler tarafından bestelendi: Ruhi Su, Livaneli, Cem Karaca ve en son Bedreddin adlı senfonik rock albümüyle Bulutsuzluk Özlemi. Biz Barış’la birlikte bestelediğimiz 15 şarkının yanı sıra içinden geldiğimiz müzikal geleneğe bir saygı duruşu niteliğinde Livaneli’den “Varalım Dedik” ve “Hep Bir Ağızdan” şarkılarını ve “Akdeniz Yakası” deyişini de ekledik. Deyişin yer aldığı, bir cem ayini dramatizasyonunu dans ve füg formuyla birleştirdiğimiz bölümde dansın, halayın, semahın ve çeşitli müzikal formların iç içe olduğu güçlü bir sahne yarattığımızı düşünüyoruz. Eskişehir Halk Sahnesi’nden Latif’in bizimle olması çok kıymetli. Bu açıdan güçlü bir oyuncu anlatıcımız var. Başından sonuna dramatik örgüsüyle, zengin müzikal form ve enstrüman çeşitliliğiyle Nazım’ın şiirde kurmaya çalıştığı yapıyı sahneye aktardığımızı düşünüyoruz.

 Geniş Merdiven’in beslendiği kaynaklar nedir? Ülkemizde muhalif tandanslı kolektif müzik yapan birçok topluluk var. Hangileri size ilham oldu?

Barış Yıldırım: İlham kaynaklarımız dünyanın ve ülkemizin ilerici müzik geleneği. Murat ve benim şarkılarımıza eşlik eden orkestranın ve epik oratoryo projelerimizin adı olan “Geniş Merdiven” bir Theodorakis şarkısı. Mauthausen toplama kampındaki Antonis’in zulme karşı, umutsuzluğa karşı direnişinin hikayesini anlatıyor. Bu bizim için çok güçlü bir metafor: sınıf mücadelesinin sanatı ve kültürü de içeren farklı mecralardaki yükselişini de anlatıyor, müziğimizin çok boyutlu hedeflerini de. Aynı zamanda Güney ve Kuzey Amerika’nın, Avrupa’nın ve tüm dünyanın ilerici müzik geleneklerini dikkatle inceliyor ve onlardan esin buluyoruz. Orkestramızın bas gitaristi Asim Murat Okur’un Cahide Okur’la birlikte derlediği Müzik: Direniş ve Hafıza (Mimas Yay.) ile benim ismini bu projeden alan Geniş Merdiven: Müzik Yazıları (Ters Kule Yay.) isimli kitap çalışmalarımızı, ilerici müzik gelenekleriyle bizim müziğimiz arasındaki köprülerin kuramsal zeminini de ifade etmesi açısından burada analım.

Murat Mengirkaon: Bizler kendi şarkılarımızı besteliyoruz. Sözümüzde, ezgimizde çoğunlukla yukarıda anlatmaya çalıştıklarımızın aklımıza, dilimize düşen tezahürlerinden oluşuyor. Tabii bizler bir büyük müzikal geleneğin içinden de geliyoruz. Bir ayağı bu toprakların geçmiş müzik üretimleri ve üretme dinamiklerine yaslanıyor. Ruhi Su ve Zülfü Livaneli bizim müzik tarihimizin en önemli iki kilit taşı. 70’lerde başlayan Mahsuni’den İhsaniye aşıklarımız, Cem Karaca’dan Moğollar’a gruplar, tek tek sanatçılar… 12 Eylül sonrası Çağdaş Türkü’den Ezginin Günlüğü’ne (ilk dönem) müzik grupları, Ahmet Kaya, Ciwan Haco, Şivan Perwer, birden çok Kürt müzik grubu (komlar)… Tabii ki Ruhi Su – Livaneli hattını, kendi müzikal üslubunu yaratarak onlarca yıl sürdüren, politik müzik tarihi ve bizim için de müstesna bir yeri olan Grup Yorum esin kaynaklarımız arasında sayacağımız isimlerden yalnızca bazıları.

 Son yıllarda ekonomik krizin müzik sektörüne yönelik etkilerini konuşuyoruz. Siz hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Murat Mengirkaon: Pandemiyle başlayan süreç çok yıkıcıydı. Dostlarımızı kaybettik intiharlarla. İntiharların da ekonomi politiğin parçası olduğunu, acı bir şekilde tekrar gördük. Müzik sektörü diyoruz ya ağız alışkanlığıyla, gerçekten bir sektörden bahsedebilir miyiz? Sadece üç beş yıllık bir süreçte olup bitenler sorunun kaynağı değil burada. Cumhuriyet tarihi boyunca adı konmamış, yapılandırılmamış, meslek olarak tanımlanmamış bir alandan bahsediyoruz. Sorunlar işin içinden çıkılmaz hale geldiğinde konuşulan bir ağır sorun bu. Asıl sorun kuralsızlık, yasası olmayan sektörsüzlük. Biz sektördeki daralmayı çok uzun yıllardır izliyorduk, görüyorduk. Meslek örgütlerinin bu konuda pek bir şey yaptığı kanaatinde değiliz. Geniş Merdiven bu bağlamda yarı profesyonel bir ekip. Ekipte geçimini bu işten sağlayanlar olduğu gibi, böylesi ekonomik bir faaliyetin dışında olanlar da var. Dayanışma mekanizmalarını da işleterek ekonomik sorunları (ki oldukça zor) aşmaya çalışıyoruz.

 Bursa’daki konserinizle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Barış Yıldırım: Bursa Festivali çerçevesindeki İznik konserimizde eseri 7. kez sergileyeceğiz fakat bu kez Geniş Merdiven Orkestra bir yaylı dörtlü, flüt, saksofon ve piyanoyla genişleyerek Geniş Merdiven Ensemble olacak. Ben ve kemancımız Savaş Sami Kündüroğlu, bu 18 şarkının bütününü bu ansambl için orkestraladık. 2024 yazının ilk yarısını bütünüyle kaplayan çetin bir süreçti bu, hani derler ya, sahiden gece gündüz çalıştık. Ardından genişlemiş orkestrayla provalara başladık, bu genişlikte bir ekiple yaz sıcağında çalışmak zor oldu, Murat’ın az önce bahsettiği güçlüklerin bir kısmı da prova mekânları bulabilmek. Ama sonunda bu zaman geldik. Tüm bu süreci, eserin dünyanın ve ülkenin başka köşelerinde büyük orkestralarla sergileneceği günlerin bir önsözü olarak görüyoruz. Bedreddin ve Börklüce ayaklanmalarının en önemli mekânları olan İzmir (Adnan Saygun), Karaburun, Selçuk (Ayasluğ) gibi yerlerde eseri sergilemiştik şimdi de Bedreddin’in sürgün mekânı olan ve destanda çok önemli bir yere sahip olan İznik’te sergiliyor olmak bizim için müthiş heyecan verici. Bursa Belediyesi bu heyecanımızı paylaşarak İznik’te Antik Tiyatro’da bu etkinliği gerçekleştirebilmemiz için gerekli izinleri aldı. İşte bu 27 Temmuz Cumartesi günü yüzlerce izleyiciyle birlikte orada olacağız. Bedreddin Oratoryosu’nun prömiyerinden 1 yıl sonra büyük bir ensemble ile Şeyh Bedreddin’in sürgün edildiği yerde sergilenecek olması bize Nâzım’ın o dizelerini hatırlatıyor: “Derya dediğin uyur uyur uyanır.” Bedreddin ve Börklüce isyanlarının deryasının bir kez daha uyanışına tanıklık etmekten mutluyuz.

Sercan MERİÇ/ BİRGÜN

 

Paylaş.

Yanıtla