İstanbul Devlet Tiyatrosu´nda ilginç bir monodrama – ´Çarpışma´

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

“Orkestra içinde bir besin zinciri varsa, en üstteki kimdir? Ya da kim en altta?”

Müge Oskay’ın yazdığı, Kubilay Karslıoğlu’nun yönettiği, Can Atak’ın sahnede tek başına olduğu İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı ‘Çarpışma’ bu yılın Afife Jale adaylıklarında epey ses getirdi. Oyunun metni Müge Oskay’a yazın dalında verilen Cevat Fehmi Başkurt Özel Ödülünü getirirken, Can Atak da En İyi Erkek Oyuncu adaylığı aldı.

Bu sezonun son derece ilginç oyun metinleri arasında ilk beş favorimin arasında yer almasa da, Oskay’ın klasik müzik orkestrasında zil çalan bir gencin, ayrıldığı eşini ve oğlunu davet ettiği bir konser öncesinde ve sırasında düşündüklerini, konser boyu belki sadece tek bir vuruş yapacak bile olsa, orkestranın ruhuna ve uyumuna getireceği katkıyı, tüm duyumsadıklarını izleyiciyle paylaştığı yalın metni çok başarılı. Orkestranın en arkasında oturan, şefin işaretini beklerken kendisi ve ailesiyle sorunlarını düşünen bu müzisyenin iç dünyasının derinlerine ustalıkla giren bir çalışma (Dramaturgi Sündüz Haşar).

Kubilay Karslıoğlu oyunu dekor ve kostüm tasarımını Arzu Özdemir McArthur’un yaptığı, boş bir orkestra mahallinde yönetiyor. Oyundaki konser öncesinde ve konserdeki zamansal geçişleri şefin bagetinin tıklaması ve Yakup Çartık’ın usta işi ışık tasarımındaki değişimlerle vurguluyor.

Tüm geniş sahneyi ustalıkla kullanan, esas olarak zilciye odaklanırken, arada şefi ve sopranoyu da canlandıran Can Ataklı’nın, hüzünlü, heyecanlı, ama belirli bir mizah duygusu da taşıyan yorumu çok başarılı. Ancak bu performansta beni rahatsız eden, oyuncudan çok yönetmenle ilgili bir durum var. Özelde eski kuşak yönetmenlerde, genelde de Devlet Tiyatrolarında karşılaştığım, duygu yoğunluğunu oyuncunun sesini iyice yükselterek verme eğilimi Çarpışma’da da yaşanıyor ki, kanımca bu, oyuncunun yorumunu negatif yönde etkiliyor.

Yurt dışında da konser ve oyun izlemiş biri olarak Türk seyircisinin satır aralarını büyük ustalıkla okuyan, müthiş duyarlı ve derinlikli bir seyirci olduğunun bilincindeyim. Tüm yönetmenlerden bir ricam var: Lütfen bizim anlayışımıza güvenerek söylemek istediğinizi bağıra çağıra değil, alçak sesle hatta fısıldayarak söyleyin. Emin olun ki daha da etkileyici oluyor.

     Dario Fo ve Franca Rame yeniden

    Karşınızda Yalnız Kadın’

“Sana yemin ederim ki evdeyim… Hem sen hangi numarayı çevirdin? Eee telefonu ben açtığıma göre nerde olabilirim, kapıyı üstüme kilitliyorsun ya…”

Oyunlarındaki güncel temalar sebebiyle tiyatro karikatürcüsü, toplumsal ajitatör ve radikal palyaço olarak da nitelendirilen Dario Fo (1926-2016) ile 1954’te evlendiği tiyatrocu, oyun yazarı aktivist Franca Rame (1929-2013) tiyatro, yazı, resim, müzik ve siyasal aktivizmle şekillenen sanat hayatlarında pek çok oyuna imza attı. Temelde Commedia dell’Arte geleneğine dayanan ve Fo’nun deyişiyle resmî olmayan solculukla kaynaşan  tarzlarıyla, modern İtalyan Halk Tiyatrosunu yeniden var eden ünlü çift, dönemlerinin bütün siyasi ve toplumsal baskı sistemlerini hınzır ve ironik bir dille eleştirmiş, özellikle de kadınların erkek egemen toplumda maruz kaldıkları zorlanma ve sıkışmışlığı yansıtan, 1997’de Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülen ‘Kadın Oyunları’ adlı bir seri yazmıştı. Serinin ‘Yalnız Kadın’ adlı oyunu, güncelleşmiş biçemiyle, T1 Yapım ve Gösteri Sanatları & PMR Production yapımı olarak ‘Karşınızda Yalnız Kadın’ adıyla sahnede. Tuğrul Tülek’in yönettiği ve Şenay Gürler’in oynadığı bu güncel yorum, günümüzde ve özellikle Türkiye’de kadınlara yaşatılanların hâlâ değişmediğini kanıtlıyor.

İtalyan Halk Tiyatrosu’nun ve dünya tiyatrosunun önemli eserlerinden Karşınızda Yalnız Kadın, kapanmaya razı olduğu evinde çocukları, kocası ve bakıma muhtaç kayınbiraderiyle yalnız yaşayan, intihara kalkışmış, çıldıran ya da çıldırmanın eşiğinde nefes almaya çalışan, erkeklerine ve tenine mahkûm edilmiş bir kadının öyküsüdür.

Yaşayabilmek için dünyanın kendisine biçtiği role ayak uydurmak zorunda kalan kadın, evinde tek başınadır, ev işlerini yapar, müzik dinler, eğlenir, her şey yolundaymış gibi davranmaya çalışır ama, evin içinde ve dışında sürüp giden ataerkil sistemin baskısını inceden inceye duyumsar. Bu hayat ve sevgi dolu kadın, devamlı ayağına dolanan, potansiyelini ortaya koymasını engelleyen, onu eve hapseden düzeni kendine özgü bir mizahla anlatırken, orta yaşa yaklaşmış bir kadının komik dramını; ya da dramının komikliğini açığa çıkarır. Aşkı yıllar sonra 15 yaş küçük bir gençle yaşadığını izleyicilerle paylaşırken bununla “çocuğumla sevişmek gibi bir şey” diye kendisiyle dalga da geçer. Yalnızlığı bir savunma mekanizması olarak kabul eden, yaşama Polyanna gibi bakan Yalnız Kadın, kocadan sevgililere, karşı camdaki veya telefondaki tacizcilere, izin istemeden onu ellemeyen ‘nazik’ kayınbiradere, tüm ona şiddet gösteren erkeklerin bin bir rengini gözler önüne serer. Ta ki finalde çığırından çıkıp ipin ucunu kaçırana dek.

Tuğrul Tülek oyunu, Cihan Aşar’ın giysi, eşya, çiçek her şeyin alt alta üst üste olduğu, kadının kafası kadar karışık, karmakarışık dekorunda sahneliyor. Olayların günümüzde de hâlâ geçerli olduğunun altını çizmek için çağcıl müzik ve kostümlerle yetinmiyor, kadının mutfağına bir Airfryer ve modern bir buzdolabı konduruyor; eline de görüntülü konuşabildiği akıllı telefonu tutuşturuyor. Oyunculuktan gelen bütün yönetmenler gibi oyuncusundan müthiş bir performans elde ediyor. Sevimliliği, sevecenliği, doğallığı, izleyiciyle evine gelen birer misafirmiş gibi kurduğu inandırıcı interaktif iletişimiyle Şenay Gürler olağanüstü. Tek kusuru, sahnede orta yaşlı bir kadın için fazla genç, fazla güzel durması. Ama ne gam; bu da izlencenin keyfini daha da arttırıyor.

Yazıldığından bu yana taptaze kalmış, güncelliğini korumuş önemli bir metnin çok başarılı sahnelenmesi ve müthiş etkileyici yorumu. Sezonda kaçırmayın derim.

Bir DasDas’ın ve OJİ Tiyatro ortak yapımı

             ‘Override’

“Onlardan biriyle sevişir miydin?”

Kuzey İrlandalı yazar, oyuncu, tiyatro ve sinema yönetmeni Stacey Gregg’in 2013’te yazdığı, yakın bir gelecekte geçen ‘Override’, insan olmanın temellerini irdeleyen, teknoloji geliştikçe önümüze sık sık çıkan, çıkacak olan soru ve sorunlarla uğraşan bir oyun.

Teknolojinin insan bedeni üzerinde çok fazla etkili olduğu, insanların kusurlarını iyileştirebildikleri hatta hayallerindeki kendilerine ulaşabildikleri bir dünyadayız… Böyle istekler iştah kabartan reklamlar ve kampanyalarla, akıl almaz paraların döndüğü bir sektörle karşılanıyor… Mükemmeliyet arzusu sınır tanımaz boyutlara ulaştığındaysa devlet eliyle yasaklar ve sınırlamalar konuyor…

İlk bebeklerinin doğumunu bekleyen genç çiftin erkeği, insanlığa bu teknolojiyi satan ailenin çocuğudur ve doğayı değiştiren, insanları yapaylaştıran, kısmen veya tamamen robotlaştıran yöntemden nefret etmektedir. Karısını ikna ederek, doğumu bu kaotik ortamdan uzakta, her şeyin doğal olduğu bir çiftlik evinde gerçekleştirmeye karar verirler. Baş başa kaldıklarında kimi sırların ortaya çıkışı, ikilinin cevabını ve kararını bekleyen büyük soruları var eder: “Ne kadar geliştirilmek insanı robot yapar… bunun miktarının önemi var mıdır?”

Spoiler vermemek amacıyla, insan olmanın anlamını sorgulayan bu karanlık komedinin günümüzde geçerli olmaya başlayan ahlaki sorunlarını seyirciye bırakarak, DasDas ve OJİ Tiyatro ortak yapımı Override’ın sahnelemesinden söz edelim.

Taner Tunçay’ın yönettiği oyunun dekor ve ışık tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını Nihal Kaplangı, müzik ve ses tasarımını Ferit Odman üstlenmiş.

Yaratılan mekân ve giysiler zamansal farklılığı müthiş başarıyla yansıtıyor. Müziklerde özellikle doğayı değiştirmek için büyük çaba gösteren Michael Jackson’un şarkılarının kullanılması ilginç bir gizli mizah örneği.

‘Jekyll & Hyde’ın başarılı yönetmeni Taner Tunçay, tempolu sahnelemesinde metni

Ceyla Odman ve Çağlar Ertuğrul’a emanet etmiş. İkilinin düzeyli oyunculukları,

Gregg’in sağlam metnini destekliyor.

Bu yazıyla çok oyun seyrettiğim, epey de oyun kaçırdığım yoğun sezona ait izlenimlerim sona eriyor. Sezonun en iyilerinde buluşmak üzere hepinize iyi yazlar dilerim.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla