(Banu Açıkdeniz’in Barış Mıhçı ile yaptığı ve Axis Syllabus Türkiye web sitesinde yayımlanan söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Söyleşi: Banu Açıkdeniz
Çeviri: Deniz Erk
2022 Ağustos ayında Fransa’nın La Drome bölgesinde yer alan Luc en Diois köyüne, her yıl düzenlenen AS Nomadic College’a ilk kez katılmak üzere İstanbul’dan yola çıktım. O sene NC’de, Türkiye’de Barış Mıhçı tarafından yürütülen Axis Syllabus çalışmalarına katılan ekipten yedi kişiydik. Atölyeler boyunca Axis Syllabus Araştırma Ağı’nda yer alan ve Nomadic College’da atölyeler veren Frey Faust, Francesca Pedulla, Barış Mıhçı, Jerome D’Orso, Manuela Martella ve Anne-Cecile Chane-Tune ile söyleşiler gerçekleştirdik. Türkiye’de AS çalışmalarına katılan arkadaşlarımla birlikte bu söyleşileri yayına hazırladık.
Banu: Öncelikle, Axis Syllabus ile yollarınızın nasıl kesiştiğini merak ediyorum. Her şey nasıl başladı, öncesinde nelerle ilgileniyordunuz, hangi alanda eğitim gördünüz ve bu arşivle nasıl karşılaştınız?
Barış: O zamanlar Köln’de yaşıyordum, engelli çocuklar için pedagoji eğitimimi bitirmek üzereydim, 22 sene önce. Ama sıklıkla 18 yaşından beri tutkuyla takip ettiğim Pina Bausch Dans Tiyatrosu’nun performanslarını izlemek için Wuppertal’e gidiyordum. Köln’deki eğitimim bitmeye yakın, okuldan sonra ne yapacağımı düşünürken ilgim giderek dansa kaydı ve çevremdeki insanlara nerede dans dersleri alabileceğimi sormaya başladım. Köln’de aldığım birkaç ders benim için biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü sadece birinin hareketlerini öğrenmek istemiyordum, daha fazlası olacağını düşünüyordum. Fakat gittiğim dersler maalesef böyle değildi. Sonunda biri bana, Köln’de yaşayan, hem aktif olarak dans eden hem de öğreten birini önerdi, Andrea’yı. Andrea bana ilk Axis Syllabus derslerini verdi.
Fakat o zaman bunun Axis Syllabus olduğunu bilmiyordum, sadece hareket ve dans dersleri yapıyoruz sanıyordum. Zamanla öğrendim ki, Frey’in öğrencisiymiş ve neredeyse 13 sene birlikte çalışmışlar. Yani öğrettiği kendi Axis Syllabus deneyimiydi, bu isimle ilk karşılaşmam böyle oldu. Frey hala Andrea ile iletişimdeydi, zaman zaman Köln’e de geliyordu. Ben de bu sayede onunla tanışma fırsatı buldum. Yani insanların hareket ve dansı daha ayrıntılı bir şekilde öğrettiği, daha çok hareketin içindeki koordinasyonla ilgilenen bir yol bulmuş oldum.
Böylece anladım ki daha çok bunları merak ediyorum; hareket nasıl işliyor, nasıl oluyor, nereden geliyor. Axis Syllabus çalışmalarını takip etmeye karar vermem oldukça hızlı oldu. Hemen o sene Nomadic College’a gittim, Frey’in o zamanlar yaşadığı Marsilya’ya gidip birkaç atölyeye katıldım. Sonra da her şey kendi yolunu buldu.
Banu: Kişisel olarak Axis Syllabus’u nasıl tanımlardınız? Veya sizin için geniş anlamda, hayatınızda ne ifade ediyor? Büyük bir soru aslında…
Barış: Büyük bir soru, ama yanıtı bir bakıma basit aslında. Çünkü Axis Syllabus’ta önemli olan ya da onun özü zaten sürekli yeniden tanımlanıyor olması diyebilirim. Böylece belirli bir formu, şekli olmadan kalıyor özü. Yani evet, bu süreçte Axis Syllabus anlayışım daha rafine hale geldi. Başlangıçta daha çok insanların hareket öğrenmelerine yardımcı olan bir şey gibi algılıyordum. Ben başladığım zamanlarda Axis Syllabus da bugünkü kadar tanımlanmış değildi. Örneğin bazı terimler vardı ama henüz kitap yoktu, terimler veya sıralamayla ilgili belirli bir katalog yoktu, her şey yeni yeni bir araya gelmeye başlıyordu. Ben de o döneme tanıklık ettim ve kısmen katkıda bulundum. Dolayısıyla Axis Syllabus’un bilginin ve belirli ilkelerin toplandığı, ve bunların kendi aralarında belirli bir düzene sahip olduğu bir şey olduğu benim için açıktı. Şimdi geldiğim noktada ise benim için daha dairesel bir anlayış; çok fazla bilgi taşıyabilen ama aynı zamanda ne yapmak istediğinize bağlı olarak yeniden şekillenen bir kap gibi. Yani Axis Syllabus fiziksel olarak yaptığım bir takım hareketler değil, toplanan bu bilgiyi nasıl anlamlandırdığımla, nasıl kullandığımla ilgili daha çok, benim için bu anlayış zaman içinde daha da netleşti.
Banu: Bu paradigmayı, ya da perspektifi veriyor belki de.
Barış: Bakış açısı ve araçlar anlamında bir paradigma var. Ama bakış açısı yine de kişisel bir seçim. Bence içerikten bağımsız olan, paylaştığımız temel bir anlayış var; her şeyi bildiğimize inanmamak, dayatmaktansa önermek, ifadelerimize özen göstermek, yanıt bulmaktan daha çok soru sormak, farklı bedenlerin potansiyellerini ifade etmesine izin vermek, bireysel olmaktan ziyade daha az tek tip olmak gibi etik bir anlayış. Bunlar aslında çok temel konular. Dolayısıyla öğretmenler olarak hepimiz az çok bu konulara değiniyoruz. Ama yine her öğretmenin stili, kullandığı yollar değişiyor; örneğin içerdiği dinamik, müzik seçimi, bunları öğretmen kendisi geliştiriyor. Ve aslında bu onun kültürüne dönüşüyor. Bir ağaç gövdesi gibi düşünebilirsin; eğer gövde Axis Syllabus ise dallar da bu bilgiyi kullanan veya bu bilgiye temas eden insanlar olabilir. Tıpkı dallar gibi, buradan belirli yollar çıkıyor; yani diyelim ki birisi bir araştırma yapmaya başlıyor. Bizim için Axis Syllabus veya öğretmenlik için sertifikasyon süreci aslında illa öğretme eylemiyle ilgili değil. Bu bilgi havuzuna katkı sağlamak için başka alanlarla işbirliği yapan, araştırmacı bir zihni temsil eden biri haline gelmekle ilgili daha çok. Bu bağlamda öğretmek de araştırma alanını genişletmek için bir araç sadece.
Banu: Öğretim hakkında konuşmuşken, özellikle de şu an içinde bulunduğumuz Nomadic College’ın pedagojisini merak ediyorum. Felsefesi nasıl, öğrenci ya da öğretmen olma ile ilgili nasıl bir anlayış var, bir öğretmenin öğrenen ya da katkıda bulunan diğer katılımcılardan beklentisi nedir? Pedagoji çok geniş bir kavram, ama AS’deki pedagojiden biraz bahsedebilir misiniz?
Barış: Öğrenciyken en çok hoşuma giden şey, önerilenleri uygulamak için belirli bir özgürlük hissetmekti. Yani, pedagoji bana belirli bir yön ve çok detaylı bilgi veriyordu ama beni bir öğretmenin sahip olmak ya da görmek istediği şekilde hareket etmeye zorlamıyordu. Öğretirken ise dikkatin farklı seviyeleri var; bir seviye hizalama ve insanların kendilerini potansiyel bir yaralanma tehlikesine sokmasını engellemek. Bir diğeri ise bedeni sürekli bilgilendiren ilkelerin kronolojisine dikkat vermek. Bilginin dinamik bir hiyerarşisi var; örneğin bir parçaya yakından bakarken, yani dikkatin merkezi haline getirirken, bu parça sonuçlar yaratan bir öneme sahip olacaktır. Odak buradan başka bir parçaya da kayabilir; başka sonuçlar, başka öğrenme yolları yaratmak için ilk odağımızdan uzaklaşabiliriz. Ve gittikçe bu odaklar birbirine etki etmeye başlayan uydular haline gelir, bu da yavaş yavaş insan bedeninin ve hareketinin tüm karmaşıklığını gösterecektir. Benim de değerli bulduğum ve çoğunlukla yaptığım şey, insanlara belirli bir koordinasyonu öğretmek yerine bunu keşfetmelerine yardımcı olmak.
Birçok öğretmenimizin de yaptığı gibi farklı uygulamalar yapıyorum derslerde, bu da pedagojinin bir diğer tarafı. Bilgi şöyle ya da böyle içerilebilir; uygulamayı nasıl gerçekleştirebileceğinize dair birçok yol var. Örneğin, omurgasında çok belirli bir sorun için çok belirli bir çözüm isteyen biri varsa karşımda, o zaman o kişi için bu bölgeyle ilgili tüm bilgileri topluyorum. Veya sadece yürümek hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen birisi olabilir. O zaman burada Nomadic College’da olduğu gibi bir dans dersi formatı oluşturmam gerekmez, bunun yerine çok karmaşık şeylerin basit uygulamalarını içeren bir format oluştururum. Bu pedagoji daha çok gözlemlenen bir şeyin içinde saklı olan karmaşıklığı ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Yani hareket etmenin yollarını icat etmekten ziyade, bedenin yapısının hareketi nasıl önerdiğini keşfetmeye odaklanıyoruz. Yürümek, yuvarlanmak, tırmanmak, dört ayak üstüne gelmek… Bu tür temel hareketleri yapmak başlangıçtaki odağımız ve buradan başka şekiller veya başka uygulamalar ortaya çıkıyor.
Banu: Benim buradaki deneyimim diğer dans derslerinden çok farklı. Çünkü genelde dans derslerinde size hemen hatayı söylüyorlar ama neler olup bittiğini keşfetmeniz için bir alan bırakmıyorlar. Ayrıca, farklı deneyimleri ve farklı vücut tipleri olan insanlarla çalışıyorsunuz. Bu yüzden “sabırlı” bir şekilde öğretmek çok bilgece, bence buna ihtiyacımız var.
Barış: Evet. Sabır, yaklaşımımızın sonuçtan çok süreçle ilgili olmasından geliyor. Bu mantıkla değerlendirdiğinizde bedenler yavaş yavaş değişir, bedenler her zaman değişir ve insanlar birbirine benzer ama farklar küçük ayrıntılardadır. Bu konular hakkında her şeyi gerçekten bilmenin imkansız olduğunu, ancak bazı şeyleri bilmenin ve bunları uygulamanın kişinin kendi hayatını ve kendi algılarını kavramasına yardımcı olduğunu anladık. Birini izleyip nasıl hareket ettiğini görebilirim ama yine de içinde tam olarak neler olduğunu ya da geçmişte ne yaşadığını bilemem. Bu yüzden daha çok dikkat ettiğim şey kişinin hali hazırda getirdiklerine saygı duyarak, bedenin zaten bildiklerini dinleyerek kişinin istediklerini yapmasına yardımcı olmaya çalışmak. Önerimiz bir şeyleri silmekten ziyade dahil etmek.
Örneğin bazı insanlar atölye çalışmalarımıza geliyorlar; dansa 15 yıllarını vermişler. Şimdi her şeyi bir kenara atmak yerine, yapmak istediğiniz şeyi daha uzun süre, daha az riskle veya daha az stresle yapabilmeniz için yaptıklarınızı nasıl yeniden anlayabilir veya yeniden koordine edebilirsiniz? Kişinin neye ihtiyacı olduğunu gerçekten bilemeyeceğimiz için her zaman açık bir davette bulunuyoruz. Her şeyi bilmemeyi kabul etmek ve her şeyin sadece sürece dayalı olduğunu bilmek, aslında nasıl yaklaşmak istediğinizi tanımlamaya çok yardımcı oluyor: bilgi aktarımı, öğretme, öğrenme. Öğretirken bir disiplini kullanmak yerine çoklu disiplin bizim için çok önemli. Kelime dağarcığı bir araçtır; ikincildir. Ya da belirli bir stilin hareketi – örneğin tango ya da başka bir dans türü – bu disiplinin şeklini öğrenmekten ziyade bir bilginin deneyimini sağlamaya hizmet edecektir. Hareket alanındaki diğer yaklaşımlarla aramızdaki büyük fark bu; şekil, egzersiz rejimi, her gün yapmanız gereken belirli şeylerin sayısı… bizim için böyle protokoller mevcut değil. Ben özel derslerde olsun, daha büyük alanlarda, daha büyük sınıflarda olsun, kişilerin ihtiyaçlarına göre farklı protokoller hazırlıyorum.
Banu: Bir öğretmen olarak araştırma konularınız olduğunu biliyorum, AS’nin yanında veya AS’nin içinde yaratıyorsunuz, nasıl tanımlamayı tercih ederseniz; “SmartMoves / Akıllı Hareket” gibi mesela? Bu araştırmalardan ya da verdiğiniz derslerden biraz bahsedebilir misiniz? İstanbul’da sistematik olarak dersler veriyorsunuz ve Türkiye’de de uzun süreli atölye çalışmaları düzenliyorsunuz, yurtdışında da yoğun bir programınız var. Genel olarak bu çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Ayrıca bir öğretmen olarak araştırma alanlarınız üzerine de konuşabiliriz.
Barış: Tabi, etkinliklerden bahsederek başlayayım. Organizasyonları kendimiz yapmadıkça kendi tutumumuzdan ve felsefemizden bir şeyleri feda etmemiz gerektiğini hızlı bir şekilde anladık. Ayrıca iş bulmak da zor, bu yüzden etkinlik düzenlemek işimizin çok büyük bir parçası haline geldi. Bir yandan kendimize iş sağlarken bir yandan da insanların gelip öğrenmeleri için bir hizmet veriyoruz. Avrupa’da uzun bir süre yaşayıp birçok farklı organizasyonda yer aldıktan sonra Türkiye’ye geri döndüm ve burada da benzer bir şey yapmak istedim. Bu tür şeylere “hub” yani merkez adını verdik. Brüksel’de eğitim aldığım ve öğretmenlik yapmaya başladığım yerde bir hub kurdum, Türkiye’de de şimdi İstanbul’da bir hub kurdum. Şimdi İtalya’da başka bir hub ve bir merkez inşa ediyoruz. Bu organizasyonlar insanları bir araya getirmek ya da insanların gelip eğitim alabilecekleri yerler sağlamak için. Ve işin güzel tarafı, bu deneyimler sanatçı ya da öğretmen olmak istediğinizde oynamanız gereken pek çok farklı rolü anlamamızı sağladı. Yani, sadece bunu ve şunu yapamazsınız; aynı zamanda bütçe yapmanız, insanları aramanız, ev sahipleriyle konuşmanız, yemek organize etmeniz.. vb. de gerekiyor. Yani pek çok pratik şey de var. Bu faaliyetler AS bilgilerinin mantığını başka alanlarda kullanmamıza yardımcı oldu: verimli olmak, mantıklı olmak; ki insanlar da niyetlerimizi daha net anlayabilsin. Bütün bu organizasyon emeği içinde amaç da farklı bir hale geliyor, mesele sadece öğretme anları değil, çok yönlü bir sosyal organizasyonla ilgili oluyor. Ve bunu yıllarca yapmanın sonucunda bir noktada bana – ve aynı zamanda diğer bazı öğretmenlere de -şöyle bir şey oldu: araştırma etrafındaki düşüncelerimizi kendi başımıza formüle etmeye başladık. Ve bu formülasyon, yapısı olan bir şeye başka yapılar eklemek için bir ilk adım oldu. Örneğin benim üstünde çalıştığım “SmartMoves / Akıllı Hareket”, AS arşivinden ödünç alınan ama biraz da benim tavrımı, yaklaşımımı ya da benim için neyin önemli olduğunu yansıtan bir tür öğretim konusu haline geldi. Bir kelime oyunu olan ve çok teknik olmayan bir şey seçtim, çünkü akıllı olduğunuzda hareket edebilirsiniz; ya da hareket etmek sizi akıllı yapar. Birçok farklı açıdan bakabilirsiniz, benim pedagojik yaklaşımım da genellikle bu. Olaylara farklı açılardan bakmayı ve belki de zaten bildiğimiz ya da benim bildiğim bir konuda yeni şeyler keşfetmeyi seviyorum. Benim için “SmartMoves / Akıllı Hareket”, yaratıcı araştırmalar için de kapı açan eğlenceli bir şey. Bir sanat işi üretebilmek için aynı zamanda pek çok şeyi yapabilmeniz gerekiyor, hem yüksek yaratıcılık, hem de bir çok beceri istiyor. Buradaki fikir de Axis Syllabus’tan esinlenen kişisel araştırmalarım için bağlamlar açmaktı.
Banu: Biraz da yaratımlarınızdan, projelerinizden bahsedebilir misiniz? İzleme şansını bulduğum “Every Visitor Is a Home / Her Ziyaretçi Bir Evdir” isimli solo projeniz ne zaman, hangi koşullarda başladı, fikir neydi? Aklınızda başka şeyler de olduğunu biliyorum, eğer bahsetmek isterseniz.
Barış: Bu, artık AS’ye gönderme yapmamıza gerek olmayan bir alan. “Bedenlerin hikayeleri” dediğimiz, öğrencilerle yaptığımız pek çok laboratuvar projesinden ilham alan, çevreyle iletişimde olmakla ilgili birkaç yaratıcı proje var. “Çevresel Bedenler / Environmental Frequencies”, mekana özgü araştırmalara ve yaratıcı yaklaşımlara başvuruyor. Francesca ve Nuvola’nın yaptığı “My Walkable City / Yürünebilir Şehir” de benzer bir yaklaşımı kent bağlamında uyguluyor. Bu çalışmalar için çoğumuz zaten solo projeler yapıyorduk; solo projeler genellikle tercih ediliyor çünkü üzerinde tek başınıza çalışabiliyorsunuz ve birbirimizi sık görme imkanımız olmuyor. Zaten pedagojik kısmında birlikte çalıştığımız için de yaratıcı veya sanatsal araştırmaya bireysel olarak devam etme ihtiyacı doğmuştu.
3 yıldan beri İtalya’dayız, imkanlarımız biraz daha somutlaştı. Ostuni’de Francesca ve Frey ile birlikte inşa ettiğimiz La Radice dei Viandanti adlı bu mekan, şu anda farklı sanatsal projelere ev sahipliği yapıyor. Performans için olanaklar sağlayan “upRisingUp” projesi var.
“Every Visitor Is a Home / Her Ziyaretçi Bir Evdir” projesini upRisingUp kapsamında gerçekleştirdim; araştırma dönemi pandemi kısıtlamaların ilk yılında başladı ve sonraki yıl da devam etti, sonra da bitirmek için Ostuni’de küçük bir rezidans yaptım. Bu eserde kimlik, aidiyet, bağlar, ağlar, şeyler arasında bağlantılar kurmak gibi pek çok biyografik fikrin yanı sıra seni her zaman sosyal bir varlık olmaya çabalamaya iten sinir bozucu bir şeyler de var. Bir şeyler yaparken ardımızda bıraktığımız izleri ve kendimizi sık sık içinde bulduğumuzu düşündüğüm bir ikilemi ifade etmek istedim. Örneğin gerilim yaratmak ve gerilimin sağlayabilecekleri. Genellikle gerilim biraz olumsuz anlamda kullanılır, ancak aynı zamanda çok fazla istikrar veya destek sağlar. Yani olaylara bakış açısını biraz daha açmak için.
upRisingUp projeleri içerisinde çocuklar için bir eser yaptık, “La Corda Magica / Sihirli İp” beşimizin ortak çalışması. Ve her yıl Ostuni’de bir festival yapan La Luna Nel Pozzo ile yaptığımız bir proje var. Bizi konuk sanatçı olarak davet ettiler ve “House of Stones / Taşlar Evi” adını verdiğimiz eski bir taş evin kalıntılarında bir performans gerçekleştirdik. Bir önceki yıl da “House of Fire / Ateş Evi” adını verdiğimiz, ateşle bir performans gerçekleştirmiştik. Bu festivalde böyle bir devamlılığımız olacak gibi görünüyor; orada, o anda yarattığımız performanslarla.
Bir de uzun zaman önce yaptığım ve sonra tekrar üstünde çalışmadığım sololarım var. Bu sene “Remnants of Moments / Andan Kalanlar” adında mekâna özgü bir solo sundum, ana teması yine yaşadığınız izler, karşılaştığımız ya da kendi inşa ettiğimiz duvarları aşmanın zorluğu, anatomiyle bağlantı ve anatominin kendi yarattığı şiirsellik. Bu konularla çok çalışıyordum ve örneğin bu eserde sadece mekanın sahip olduğu şeyleri kullanmaya karar verdim, başka hiçbir şey kullanmadım. Yani sadece oradan gelen dalları, sadece oradan gelen taşları, sadece oradan gelen toprağı, sadece oradan gelen kuru otları, başka hiçbir şey almadım. Kendimi orada, etrafta bulunan unsurlarla sınırlamak istedim. Bu yıl benim için çok ilginç bir dönemdi. Önümüzdeki yıl bunu devam ettirmek istiyoruz. Dört kişiyle daha büyük bir rezidans yapmak istiyoruz; Jerome, Ann-Cecile, Frey, Francesca, ben, belki Manuela, birlikte bir parça yaratmak istiyoruz. Gelecek yıl için fikrimiz bu.
Banu: İtalya, Ostuni’deki oluşum hakkında biraz daha bilgi vermek ister misiniz? Nasıl başladı, neden başladı, neden buna ihtiyaç duydunuz?
Barış: Elbette. Her yıl başka bir yerde organize ettiğimiz Nomadic College’ı bu bölgede, iki kez yapmıştık. Frey, Francesca ve ben Güney İtalya’da, Puglia’daki bu bölgeyi çok seviyoruz, gerçekten çok güzel bir yer. O zamanlarda, yani 12 yıl önce belki de, gelecekte bir merkez inşa etme fikrini konuşuyorduk, ama o zamanlar bu daha çok bir hayaldi. Ancak imkan ortaya çıktığında ve bir anda bunu gerçekleştirmek için biraz maddi imkan da bulduğumuzda; Akdeniz bölgesinde olmasını istediğimiz için Yunanistan veya İtalya’yı düşünmüştük. Hiçbirimiz Yunanlı olmadığımız ve Yunanca konuşmadığımız için İtalya’da daha kolay olacağına karar verdik. Sonra da bir arazi satın alma imkanı olan Francesca’nın bu araziyi satın almasıyla bu ortak projeye başladık. Şimdi içinde bir ev olan özel bir arazimiz var, burası bizim yaşadığımız yer olacak. Ve çok uzak olmayan bir başka arazi de ana çalışma alanımız olacak. Orada zaten bir zeminimiz var. Fikrimiz çatısı olan ama etrafı açık bir çalışma alanı ve bir de performanslar için çatısı olmayan biraz daha küçük bir sahne inşa etmek. Ayrıca bir mutfak, küçük bir kapalı stüdyo, tuvaletler de yaparak yavaş yavaş yıl boyunca etkinlikler yapabileceğimiz bir yer yaratmak istiyoruz. Şimdilik hava koşulları nedeniyle ancak Mayıs’tan Eylül’e kadar yapabiliyoruz etkinlikleri, iç mekan olanaklarını geliştirmek bir sonraki adımımız. Ama şimdilik bulunduğumuz noktadan çok memnunuz. Her yıl biraz daha büyüyor, buraya yatırım yapıyoruz, oraya yatırım yapıyoruz ve yavaş yavaş daha fazla insanı ağırlamak ve etkinlikleri daha düzenli bir şekilde yapmak için altyapı sağlıyoruz. Akdeniz’de olma hayali bu anlamda bir şekilde gerçek oldu, gelecek için büyük planlarımız ve projelerimiz var. La Radice dei Viandanti’yi destekleyen bir dernek kuruyoruz ve ikinci bir dernek de upRisingUp, yaratıcı performans projesi. Bulunduğumuz bölgedeki diğer kültürel derneklerle, ya da örneğin Fransa’da Luc en Diois’de Jerome’un derneğiyle işbirliği yapıyoruz. Dolayısıyla, yavaş yavaş daha yerleşik hale gelme yolunda ilerliyoruz.
Banu: Teşekkürler Barış.
Barış: Benim için bir zevk. Bakış açımızı aktardıkça yeniden değerlendirme fırsatı buluyorum. Benim için de çok faydalı oluyor her seferinde.
Banu: Bunu duymak güzel.
Kaynak: Axis Syllabus