Anadolu, Mozaiğiyle ‘Perde’den Bakıyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Kemal Tahir’in ‘Devlet Ana’ romanının uyarlaması Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneleniyor. Yönetmen Mesci “Oyun, Anadolu kültürünü oluşturan sentezin, bir mozaiğin renklerini sahneye yansıtma olanağı verdi” diyor.

“Anayurdumuzdan koparıp kattılar önlerine bizi düşmanlar… İki yüzyıl önce, sırtımızı kargı demirleriyle dürtüp başımızın üstünde keskin kılıçlarını çevirerekten, bizi göçmen, göçebe ettiler, kova kova getirip sıkıştırdılar buraya… Ülkede kıyamet koptu, devlet yıkıldı. Millet can derdine düştü, sol elden sağ ele destek kalmadı. Bir yerde direnmekteyiz ki, tekerlendik mi gideceğimiz, cehennemin dibidir.”

Yıl 1290… Bugünkü Marmara Bölgesi’nin, o günkü Bitinya’nın güneydoğusunda küçük bir uç beyliği… Üç yanı batakla çevrili. O kaosun içinden önce bir devlet ve sonra imparatorluk doğacak. Bir cinayet öyküsü ve Osmanlı beyliğinin adım adım devletleşmeye doğru evrilen sancılı süreci iç içe geçiyor. Kemal Tahir’in “Devlet Ana” romanından uyarlanan oyun Ayşe Emel Mesci’nin rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçılarının performansıyla seyircisiyle buluşuyor. Mesci ile oyunu konuştuk.

Bu oyunu sahnelemek fikri nasıl oluştu?

Edebiyatımızın önemli isimlerinden Kemal Tahir’in “Devlet Ana” romanı ilk yazıldığı dönemde (1967) pek çok tartışmaya yol açmıştı, bunları hatırlıyorum. Asya Tipi Üretim Tarzı, Osmanlı Devlet kuruluşunun farklılığı, Batı’dan ayrılan yanları, vb birçok konu tartışılmıştı. Roman Osman Özkan tarafından oyunlaştırılmıştı ve Devlet Tiyatroları’nın havuzundaydı. Projeyi bana Devlet Tiyatroları Başrejisörü Sükûn Işıtan önerdi. Ben de hem edebiyatımızın önemli bir eserini sahneye taşıma hem bu eserin dokusunda önemli bir yer tutan Anadolu’nun kültürel kökenleri üzerinde düşünme ve sahneye taşıma hem de uzun yıllardır uzak kaldığım Devlet Tiyatroları’na yeniden dönme olanağı veren bu projeye sıcak baktım.

Modern zamanların yarattığı insanın en büyük sorunu doğadan kopuş olsa gerek…

Horasan kültür potasından geçerek Anadolu’ya taşınan göçebe/şamanist esinli geleneklerin kültürümüzün özgün rengi içinde büyük önemi var. Anadolu’ya güvercin donunda geldiği rivayet edilen Hacı Bektaş’ın bu özelliğinde, kuş kanatlarına ve kuyruğuna öykünerek hazırlanmış elbisesi ve kazı imleyen davuluyla yedi kat göğe yükselen şamanın serüvenlerinden, halk danslarındaki kuş figürlerine ve adımlarına dek uzanan geniş bir çağrışım alanının izlerini bulmamak mümkün mü? Diğer yandan tiyatro sanatını doğrudan ilgilendiren çeşitli öğelerin, dansın, mimin, müziğin kullanıldığı bir “performans” görünümündeki şaman ritüeli, gündelik-dışı bir sahne dili ve oyunculuk arayışında umulmadık zenginlikler sağlayabilecek bir kaynak olma özelliğini de taşıyor. Ayrıca şamanın evrenin katlarını birbirine bağlayan dünya ekseni boyunca çıktığı gökyüzü ve yeraltı yolculuklarındaki maceralar, sonraki sözlü ve yazılı edebiyatın beslendiği damarlardan birini oluşturur. Burada tabii ki doğayla bütünleşmiş bir evren anlayışı söz konusu. Hem bütünleşme hem de evreni, doğayı ve insanı, ölümü ve yaşamı anlama çabası söz konusu.

Oyuna adını da vermiş olan Devlet Ana/Bacı Bey karakteri ve onun arkasındaki kadınlar ne kadar güçlü?

Çeşitli tarihsel kaynaklarda gāziyân-ı Rûm (Anadolu gazileri), ahîyân-ı Rûm (Anadolu ahileri), abdalân-ı Rûm (Anadolu abdalları) ile birlikte bâciyân-ı Rûm’dan da (Anadolu bacıları) söz edilir. Ayrıca Anadolu’dan çeşitli vakitlerde geçmiş seyyahlar da çeşitli beyliklerde erkekler ile birlikte savaşan, eşit haklara sahip kadın örgütlenmelerinin varlığından söz ederler. İşin aslı, Kemal Tahir’in romanında Devlet Ana’ya biçtiği rolü ben oyunda biraz daha öne çıkarmaya çalıştım. Hem Anadolu toprağının hem de kadın-erkek birlikte savaşan, birlikte eğlenen, birlikte oturup karar alan Türkmen boylarının gelenekleri bunu hak ediyor diye düşündüm.

Yerelden yola çıkarak evrensel insanlık halini böyle güzel anlatan bir oyunun yönetmeni nasıl hazırlandı? Senaryoyu okuduğunuzda nasıl canlandı gözünüzde sahneler?

William Faulkner’ın şu sözlerini çok seviyorum: “Bana öyle geliyor ki insanların karşılaştıkları gerçekler evrenseldir. Başka bir deyişle, kara, beyaz, kızıl, sarı derili, ne olursa olsun, insan aynı umutlara bağlanır, aynı akılsızlıkları yapar, aynı zaferleri kazanır.” Osman Bey’in Bitinya’nın güneydoğusundaki henüz devletleşmemiş küçük aşiretinin macerası da böyle bir gerçeklik taşıyor. Yoldaşlığıyla, ihanetiyle, sevdasıyla, öfkesiyle insanların, bütün bir boyun ve Anadolu’nun her yerinden kalkıp gelerek bu çekim merkezinin çevresinde toplananların hikâyesi bu. Oyunu okuduktan sonra kafamda oluşan ilk ve belirleyici düşünce, bu oyunun aynı zamanda Anadolu kültürünün temellerini oluşturan bir sentezin, bir mozaiğin belirleyici renklerini sahneye yansıtma olanağı vereceği, kendi kültür köklerimizden yola çıkma imkânı sağlayacağı oldu. Oyundaki destansı havayı sağlayan bu kültürel zemindir.

BİRGÜN-Deniz ZEKA – Meltem Sezen KILIÇ

Paylaş.

Yanıtla