[Ali Duran Topuz’un Artı Gerçek‘te yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Etki ajanlığı yasası çıkarsa, bilime, sanata, edebiyata, gazeteciliğe ve siyasete yeni bir pranga daha vurulmuş olacak. Anlaşılan iktidar için “normalleşme” derken kastettiği şey anormal olanı kurumlaştırıp kabul ettirmekten ibaret.
Bu yazıda ele alacağım konuya ilişkin bir video da yayınladık ama işte söz uçar yazı kalır diyerek bir de yazılı halde meramımı dile getireyim dedim.
Siyasette yumuşama başlatacağız, normalleşme arzusu var filan lafları dolaşımda tutulurken bir yandan da yeni bir yargı paketi hazırlanıyor. Bu pakette “etki ajanlığı”nı ve “Türkiye aleyhine kara propaganda”yı suç sayan bir madde de var.
ENDİŞE DEĞİL DEHŞET
Henüz ortada yazılı bir taslak, tasarı filan yok ama Adalet Bakanı, “Mecburi bir düzenleme” diyerek hazırlığı savunmaya girişti bile. Tehlikenin farkında olan CHP’liler, “endişeliyiz” dedi, haklılar ama endişe pek hafif bir duygu, tecrübeli hukukçulardan avukat Turgut Kazan “Dehşet” dedi mesela. Dehşet gerçekten ve dehşet, “horror” korkudan yani “terör”den daha güçlü bir duygu. Dolayısıyla düzenlemeye karşı bilgilendirme ve itiraz örgütleme çabasına girmesi lazım siyasetin, zaten düzenlemenin ilk önemli sonucu “siyasetin ilgası” sürecinin hızlandırılması olacak. Çünkü düzenleme aslında ilk akla geldiği gibi “basın özgürlüklerini” kısmakla kalmayacak, bilginin bütün biçimlerini karartmak ya da cezalandırmak için iktidara hukuk karşıtı ama sistematik yeni bir imkan verecek.
Bilginin bütün biçimleri lafını da açalım: Gazeteciliğin üretip yaydığı enformasyon dahil, akademide üretilmesi beklenen bilimsel bilgi, akademi içinde veya dışında üretilen bilimsel ve sanatsal bilgi ve içerikler de bu madde ile iktidarın baskısının hedefi haline gelecek.
TANIMI MÜMKÜN DEĞİL
Düzenlemenin kamuoyuna tanıtım biçiminden niyet ve hedef gayet iyi anlaşılıyor aslında: Etki ajanlığı tanımı nasıl olacak? Türkiye aleyhine kara propaganda ne demek ve nasıl tanımlanacak? Esasen hiçbir tanım bu girişimi hukuki hale getiremez, örneğin kadına karşı şiddetle mücadele edenlerin kullandığı istatistiklerin, bu konudaki yasama işlemlerinin, idari ve yargı kararlarının eleştirel biçimde ele alınması nasıl tanım getirilir ise getirilsin arzu edildiği zaman bu madde içine alınabilecek. Bir makale, doktora tezi de aynı muameleyle karşılaşabilecek, bir haber de, bir belgesel ya da değil film de, bir edebiyat eseri de.
Buna bir de mevcut durumda savcı ve yargıçların bütün kararlarını iktidarın arzuları çerçevesinde şekillendirme huyunu (mecburiyeti de diyebiliriz) da eklersek vahamet daha iyi anlaşılır. Bir örnek sadece: Geçenlerde Barış Terkoğlu, Terörle Mücadele Kanunu Madde 6’daki “Terörle mücadelede görev alan kişilerin terör örgütlerine hedef gösterilmesi” fiilinden iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Cezaya yol açan şey, bir yargıç hakkındaki yazı ve haberleriydi. Yargıçlar “terörle mücadelede görev alan kişiler” midir? Asla. Eğer öyle kabul edersek “yargı” işini kim yapacak sorusuna cevap bulamayız. Mevcut sınırları, tanımı nispeten belli bir maddenin bu kadar anormal (hukuka aykırı) biçimde kullanılması gayet “normal” iken, “etki ajanlığı” ve “kara propaganda” gibi sınırları tamamen muğlak bir maddenin nasıl kullanılacağı gayet açık değil mi?
Söz konusu düzenleme elbette mevcut iktidarın icadı değil, bunu dünyada yapan çok ülke var, en ünlüleri de Rusya ve Gürcistan, yani özgürlük düşmanlığı konusunda şöhretleriyle bilinen ülkeler.
AĞZI OLAN SUSTURULACAK
Hani “ağzı olan konuşuyor” diye bir laf vardır, aslında bu söz demokrasinin bir gereğini de işaret eder, çünkü “ağzı olan” konuşamazsa, bir konuşma rejimi olan cumhuriyet ve demokrasi mümkün olamaz. Dolayısıyla bu “ağzı olan”ı susturma yasası. Bir dilsizleştirme yasası. Kanun tasarısının hazırlığı ile “normalleşme”, “yumuşama” ve “sivil anayasa” hazırlıkları eş zamanlı yürüyor. O halde “normalleşme” denilince kast edilen şey anormalin normal kabul edilmesidir. Mesela Özgür Özel’in bir iktidar ajitatörünü güler yüzle konuk etmesi anormalin normalleşmesine iyi bir örnekti ne yazık ki. “Yumuşama” denilince kast edilen bu anormalleşmeye herkesin gönüllü katılmasını sağlamaktır. “Sivil anayasa” lafı ile kast edilen de sivil toplumun siyasal topluma boğdurulmasıdır.