Hücreler: Yirmi Yıllık Bir Organizma!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Duvar Gazetesi’nden Haydar Albayrak’ın 28 Ocak tarihli yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]’Hücreler’ için “yirmi yıl geç kalmış bir oyun” benzetmesi uygun düşmekte. Uzun süresine rağmen yormayan komedisi, akıcı diyalogları ve esprileriyle oyun günümüzde tam karşılığını bulmuyor.

Engin Günaydın’ın yazıp Doğu Yaşar Akal ile birlikte yönettiği ‘Hücreler’ oyunu seyirciyle buluştu. Nejat’ın yaşadığı olumsuzluklara vücudunun verdiği tepki etrafında gelişen oyunda Günaydın’ın yanı sıra Cengiz Bozkurt, Şinasi Yurtsever, Nilperi Şahinkaya, Kubilay Aka ve Deniz Cengiz’den kurulu geniş bir kadro buluşuyor.

BİR BEDENDE AMANSIZ ÇEKİŞME

Oyundan kısaca bahsedelim. Eşi tarafından aldatılan Nejat, bunalıma sürüklenirken vücudundaki milyonlarca hücre de bu sarsıntıdan payını almıştır. Bunalım yerini kısa sürede ağır bir gribal enfeksiyona bırakır ve hücrelerin varlığı tehlikeye girer. Tam bu sırada Profesör Yağ (Engin Günaydın), Profesör Mal (Cengiz Bozkurt) ve Profesör Nöron (Şinasi Yurtsever) gibi hücreler canını dişine takmış, akıl katıyla beden arasında mekik dokuyarak orta yol bulmaya çalışmaktadır. Elbette özel hayatları ve bir ülkeden farksız şekilde yönetildikleri için siyasi özlemleri de vardır. İşler günden güne kötüye giderken Seretan adındaki fırsatçı hücre, vücuda dadanıp metabolizmaya bir yıkım tasarlar, AloeVera ise güzelliğiyle baştan çıkardığı yağ hücresinin vitaminlerini çalar. Bu kaostan kurtulmanın yolu, akıl katını akla davet etmek ve kalbin sesini dinlemektir.

‘HÜCRELER’İN MİZAHI: İLİŞKİLER YUMAĞINDA SİYASET VE CİNSELLİK

‘Hücreler’, Günaydın’ın gösteriden sonra sahnede belirttiği üzere “yirmi yıllık hayali”. Bu hayal internette iz bırakmış mı diye şöyle bir baktığımızdaysa Ekşi Sözlük’e 2006 yılı başında girilen ilk entry’yi okuyoruz. Bu entry’de Günaydın’a Settar Tanrıöğen’in eşlik edeceği belirtiliyor (Tanrıöğen oynasa sanıyoruz Profesör Mal rolünde çıkardı karşımıza). Oyun yıllar sonra Tanrıöğensiz de olsa sahnelenmiş ve Günaydın hayalini gerçekleştirmiş. Ne mutlu! Tabii bu yirmi yıllık mazi, oyundaki mizah duygusuna da damga vurmuş ve güncelden uzak kalınmış. Bu eksiklik özellikle ikinci kısımda öne çıkan siyasi söylemde hissedilmekte. Günümüzde açık mikrofon ve yeni nesil stand-up pratikleri, örneğini Deniz Göktaş’ta gördüğümüz “düşük yoğunluklu ofansif mizah” ve yine örneğine Baturay Özdemir’de rastladığımız “kitleye hitap eden gündem takipçiliği” çıtayı yükseltirken genel geçer siyasi taşlamalar, parlamento çerçevesine indirgenmiş bir düzlem zayıf kalıyor. Hele de seçimlerden yaka silktiğimiz bir dönemde! Aslında Günaydın’ın bu üslubu da 80’lerden itibaren benimsenen bir çizginin uzantısı. Şener Şenli, Kemal Sunallı filmlerden Yılmaz Erdoğan’a devrolan, Levent Kırca denli marjinal ve egzajere durmayan ortalamacı muhalif bir mizah… Öte yandan espriler cinsiyetçi değilse bile çok ürkek kalmış ve cinsel meselelere dair şakalar oyunun elini zayıflatmış. Günaydın’ın canlandırdığı yağ hücresi kart horoz bir karakter olarak tanıtılmış ancak daha ziyade korkak ve kaypak taraflarıyla öne çıkarılmış. Kart horoz tarafının altı çizilse asgari bir güce sahip olacak bu haliyle Günaydın’ın genellikle üstlendiği korkak riyakâr tipi galip geliyor. Metin ne ölçüde revize edildi bilemeyiz fakat oyundaki cinsellik temel ilişkiler bağlamında sınırlanıyor. Oyunun özü aldatmak olsa dahi şakalar bir nebze güncellenmeyi hak etmiş.

‘Hücreler’ kahkaha attıran bir oyun değil ama bunu eksiler hanesine yazmaktansa tercihe yormak daha doğru. Zira bu tercihin eseri olarak “BKM 90’lar” havası sezilmekte. Profesörlerin ilişkisi üzerinden yaşanan merkez çatışmalar ve santral gibi iletişimi somut ile soyut arasında kuran ve seyirci için pekiştiren bir araç var. Bir anlamda emek yoğun bir komedi izliyoruz. Yapım firmasının son yıllarındaki bol kahkahalı, koştur koştur “güldür güldür” mizahı yerine seyirciyi oyunda tutuyor ve gülümsetiyor.

BAŞARILI VE SADE BİR SAHNE

‘Hücreler’in yönetimine (Doğu Yaşar Akal) ve sade sahne tasarımına (Deniz Saip) dikkat çekmek gerekiyor. Bu noktada “sade”yi biraz açarsak bir metabolizmadaki çatışmaları mümkün mertebe özetlenmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Oyun iki yana yerleştirilmiş ekranların yanı sıra sahnede üst kısma yansıtılan görüntülerle desteklenmiş. Burada Nejat’ın gözünden yaşananları izliyoruz. Oyundaki bu video kısımda Derya Karadaş, Rüştü Atilla Onur, Selin Şekerci, Alican Yücesoy ve Murat Kartoğlu çıkıyor karşımıza. Karadaş aldatan eşi, Onur teskin eden arkadaşı, Şekerci ise yeni aşkı canlandırıyorlar. Ayrıca Gülse Birsel akıl katından katılıyor oyuna ve eski sevgilisi Profesör Mal’a sesleniyor. Böylece oyundaki katmanlar arası bağ başarıyla kuruluyor, Nejat’ın yaşadıkları ile hücrelerin faaliyetleri örtüşüyor. Oyunun geçtiği iki katlı dekor fiziksel aktiviteye daha fazla alan açarken dinamizm kazandırıyor ve bir yönüyle vücuttaki ilişkiyi, o gezinimi, taşınımı vurguluyor. Dekordaki asansör detayı da basit ve işlevsel.

Video ile sahne performansı doğru bir şekilde buluşturulmuş fakat videonun sahnede yarattığı etkiyi dengelemek, tempoyu yükseltmek için dans gösterileri ve müzik eşliğinde kalabalık geçişler ile karşılaşmalar eklenmiş. Bunların yer yer sırıttığı ve aksine tempoyu düşürerek metnin akışını engellediği söylenebilir.

Bir de zamanlama hatasından bahsetmeli. Profesör Mal’ın lideri olduğu siyasi parti “öp öp” sloganını benimsiyor ve bu slogan Nejat’ın ve elbette hücrelerin sevgiyle yaşamasını, geçmişi unutup önüne bakmasını öğütlemekte oysa pandemi sonrası art niyete yorulabilecek başka bir anlam ifade etmekte. Metabolizma halihazırda hastayken, kötü hücreler etrafta kol geziyorken sevgiyi iktidara taşımayı amaçlayan Özgürlük Partisi bir sabotajcı görüntüsüne bürünüyor! Belki öykünün pandemi öncesine ait olması doğurmuş bu sorunu.

Tolga Çebi imzalı müzikler sürükleyici, şarkıların zamanlaması oyunu pekiştirici düzeyde ancak sözlerin tam anlaşılmadığını belirtelim.

OYUNCULUKLAR ÜZERİNE

Engin Günaydın, Cengiz Bozkurt ve Şinasi Yurtsever sahneyi dolduran erkek oyuncularımız arasında. Yetenekleri, özellikle komediye yatkınlıkları tartışılmaz. En önemli ortak özellikleri ise vücut dili ile hitabeti aynı çerçevede kullanabilmeleri. Ses tonları, vurguları sahnedeki varlıklarıyla çelişmiyor. Aralarındaki uyum da keyif vermekte… Özelinde ifade edersek komedi alanında kalan Günaydın ile Yurtsever’in daha güçlü performans sergiledikleri görülüyor. Bozkurt’un karakteri ise duygusallığı aktaramamış.

Üç başrolün yanında ise Nilperi Şahinkaya ve Kubilay Aka’yı kötü karakterlerde izliyoruz. Şahinkaya femme fatale kompozisyonu çizerken Aka da kostüm desteğiyle centilmen, girişken ancak kötü niyetli bir hücreyi canlandırıyor. Oyunda dengede kalmış, “genç ve güzel” şarjını abartmayıp üç komedyenin rolünden çalmamışlar. Bu ahenk takdire şayan fakat kendi kısımlarına biraz daha zenginlik katarak çekilen çizgiyi geliştirebilir, ileri doğru bir adım atabilirlerdi.

Deniz Cengiz santral hücrede iyi. Onu ‘Jet Sosyete’den biliyoruz. Karşı tarafı aşağıladığı belli bir ses tonuyla öne çıkıyordu. Bu sesle santrale atanması sürpriz değil! Bağlayıcı bir sesi var, rolü gibi… Renk katmış.

Oyunda ayrıca Gökçen Gökçebağ, Can Güvenç, Su Lara Aslan, Iraz Akçam, Eray Karadeniz, Buğu Selen Somer, Ömer Güneş ve Meriç Taner Kadıoğlu da rol alıyorlar.

‘DIŞ KAPININ MANDALLARI’NDAN ‘HÜCRELER’E GÜNAYDIN’IN KALEMİ

Günaydın’ın kalemine dair birkaç not düşmeli. “Seyirci onu BKM vasıtasıyla tanıdı” desek yeridir. ‘Bir Demet Tiyatro’da Zabıta İrfan karakteriyle parladı Günaydın. Üçkağıtçı, haris ama günün sonunda gülünç bir zabıtayı canlandıran Günaydın, asıl ününe ise şüphesiz ‘Avrupa Yakası’nda Burhan Altıntop rolüyle kavuştu. Diziye girdiği sezondan itibaren esas ilgiyi üzerine çeken, dizinin reytingini artıran oyuncunun yazarlık yönü de var. Yazıp oynadığı ‘Andropoz’ gibi diziler ve ‘İçimdeki Ses’ gibi romantik komediler var. Öte yandan bir söyleşisinde Demet Akbağ’ın gösterilerine metin yazdığını belirtiyor.(*) Yine BKM’ye ait 1998 yapımı ‘Dış Kapının Mandalları’nda Günaydın’ı izlemedik ama yarattığı derinlikli karakterlere ve naif hikayeye tanık olduk. Kendi halinde bir ailenin başından geçenler dizinin temelini meydana getirmekteydi. Yan öyküler başarıyla kurulmuştu. Dizi güldürürken dramatik yapısını da koruyor, duygusal samimi bir oyun seyirciye geçiyordu. Dizide dikkat çeken unsur dönemin de alametifarikası sayabileceğimiz güçlü karakterlerdi. Televizyon yapımlarımız 90’lar boyunca ve 2000’lerin başında bir dönem daha karakter çizimi bakımından altın çağını yaşadı. Dış Kapının Mandalları da derdini anlatan karakterlere yaslanmıştı. Bir diğer olumlu taraf ise mekânların ekonomik kullanımıydı. Dizi sit-com olduğundan birkaç mekânla iş görülüyordu. Kahvehane, apartman ve karşı komşunun dairesi rastladığımız birkaç mekân arasındaydı. Günaydın olayları iyi dağıtmıştı. Yıllar sonra Günaydın, ‘Hücreler’ ile tiyatro seyircisinin karşısına çıkarken sahneye hakimiyeti şaşırtmıyor.

**

Sözü toparlarsak ‘Hücreler’ için “yirmi yıl geç kalmış bir oyun” benzetmesi uygun düşmekte. Uzun süresine rağmen yormayan komedisi, akıcı diyalogları ve bazen ortalama bazen ince düşünülmüş ama her halükârda emek verilmiş esprileriyle oyun günümüzde tam karşılığını bulmuyor. Buna rağmen fikrin işlenişi ve sahneye yansıtılışı itibarıyla da bir karakter sergilediği, aldığı suyu unutmadığı açık…

DUVAR

Paylaş.

Yanıtla