Yer Altına Gömülen Madenciler Ve Yer Üstünde Bıraktıkları: Karalığın Yüreği

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Yasin Yıldırım’ın Evrensel’de yayımlanan ve Fazilet Küçük ile gerçekleştirdiği söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Oyuncu Fazilet Küçük “Karalığın Yüreği” oyunu için, “Can veren madencilerin arkasında bıraktıkları etten kemikten enkazın da yaşam zorluklarını gösteriyor” diyor.

“Karalığın Yüreği” oyunu, merkezinde bir madenci eşinin 92 Kozlu Grizu Faciası’nda eşini beklerken yaşadığı dönüşümü odağa alıyor. 4 Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle de, oyuncu Fazilet Küçük ile konuşuyoruz oyunu. Oyunun her aşamasında madenci izlerinin olduğunu belirten Küçük, “İşçi sınıfının, madencilerin geride bıraktıklarının aslında madende can verenler kadar karanlık dipsiz bir cehennemde yaşadıkları deneyimleri ve onların psikolojik ve siyasal dönüşümlerini ele aldık” diyor.

“SİYASAL DÖNÜŞÜMLERİ ELE ALDIK”

Oyundaki yolculuğunuzu öğrenebilir miyiz?

Bizim sınıflarımız ve okul binalarımız köyde yaşayan maden işçilerinin yatakhanesiymiş önceleri. Tam karşımızda da işçilerin maden ocağına indikleri kuyu denilen kafes şeklindeki asansörler vardı. Tabi ki bu oyunu oynamamda o atmosferin içinde olmanın etkisi çok büyük oldu. Ama ben aslında ilk Zonguldak’a orta okuldayken babamın tayini sebebiyle gelmiştim. Oradan beri inşa edilen bir gözlem bütünü bu oyun. Bu anlamda Zonguldak’a bir vefa borcuydu diyebilirim.

Öte yandan bu konuda yaşadığımız çok fazla travma var. Oyunumuzda bahsettiğimiz 3 Mart, yakın tarihte yaşadığımız Soma, yine Zonguldak Armutçuk… Madencilerimizi o kadar çok yitirdik ki… Birisi fıtrat diyor, öbürü kader diyor ama işin aslının öyle olmadığını biliyoruz. Öte yandan insanlar bu haberleri kafalarına can veren insanların sayıları ile kodluyor, üzülüyor ve bir süre sonra unutulup gidiyor. Fakat bu insanlar kendi yakınları, çocukları, arkadaşları, aşık olduğu insanlar tarafından unutulmuyor. Yüreklerini kanatan bir taş parçası olarak yoklukları tam orada duruyor.

Biz de bu yüzden bu ailelerin yaşadıklarını, deneyimlerini; sadece Zonguldak’tan da değil, Soma’dan, Ermenek’ten madenci ailelerini dinleyerek yaşamlarını ve anılarını bir öyküde buluşturduk. İşçi sınıfının, madencilerin geride bıraktıklarının aslında madende can verenler kadar karanlık dipsiz bir cehennemde yaşadıkları deneyimleri ve onların psikolojik ve siyasal dönüşümlerini ele aldık. Ortaya da bu oyun çıktı.

Oyun için ayrıca altını çizmem gereken bir diğer nokta da her boyutunda madenci izlerini barındırmasıdır. Öyle ki oyunumuzun müziğini emekli bir maden işçisi olan Fahri Bozbaş yaptı, her beste kendisine ait. Grup Kömürkarası’nın sazından ve sözünden alınan kayıtları kullanıyoruz. Öte yandan iki genç madenci-şair; maden hastalığından yirmili yaşlarında kaybettiğimiz Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur’un şiirlerinden bestelenmiş şarkılar oyunumuzun kıymetli parçaları. Hepsine sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.

“EVE GELİR DİYE IŞIĞI KAPATMIYORLAR”

Ailelerden alınan anılardan bahsettiniz. Madencilerin geride kalan aileleri ne yaşıyorlar? Bunu oyuna nasıl yansıttınız?

Bunu içim burkularak söylüyorum, aileler sonsuz bir bekleyiş yaşıyorlar. Önce sevdiklerinin can vermiş bedenine ulaşıp ulaşamayacaklarının bir bekleyişini yaşıyorlar. Daha sonrasında da yitirdikleri madencilerin her an kapıdan girecekmiş gibi yaşadıklarını söylüyorlar. Neredeyse her ailede ortak bir tutum bu! Yitirdiği madenci eşi eve gelirse evde kimse yok sanar da gider diye evinin ışıklarını hiç kapatmayan kadınlarla tanıştık. Çok ağır süreçler.

Devamı için tıklayınız.

Evrensel

Paylaş.

Yanıtla