Frey Faust ile Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Söyleşi / Ağustos 2022 – Luc en Diois, Nomadic College ‘22

2022 Ağustos ayında Fransa’nın La Drome bölgesinde yer alan Luc en Diois köyüne, her yıl düzenlenen AS Nomadic College’a ilk kez katılmak üzere İstanbul’dan yola çıktım. O sene NC’de, Türkiye’de Barış Mıhçı tarafından yürütülen Axis Syllabus çalışmalarına katılan ekipten yedi kişiydik. Atölyeler boyunca Axis Syllabus Araştırma Ağı’nda yer alan ve Nomadic College’da atölyeler veren Frey Faust, Francesca Pedulla, Barış Mıhçı, Jerome D’Orso, Manuela Martella ve Anne Cecile Chantune ile söyleşiler gerçekleştirdik. Türkiye’de AS çalışmalarına katılan arkadaşlarımla birlikte bu söyleşileri yayına hazırladık. Axis Syllabus kitabının yazarı ve bu araştırma çalışmasının kurucusu Frey Faust ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.

Söyleşi/Çeviri: Banu Açıkdeniz

Bu söyleşi aynı zamanda Axis Syllabus Türkiye sitesinde yayınlanmıştır.

Banu Açıkdeniz: Axis Syllabus© nasıl başladı, bu alanda çalışmaya sizi teşvik eden neydi? Ve AS’yi nasıl tarif edersiniz? Tarihsel arka planından ve genel içeriğinden bahseder misiniz?

Frey Faust: Axis Syllabus bir çare [arayışı] olarak başladı, “yapılacaklar ve yapılmayacaklar” hakkında öğretmenlerden aldığım hatırlatmalar ve yönergelerden oluşan bir liste olarak; yaralanmaları önlemek, bir şeyi yapabilmek için ihtiyaç duyulan momentumu, kinetik enerjiyi sağlamak ya da uygun bir geçiş bulmak için. Pek çok hareket formu üzerine çalıştım, fakat başlangıçta kendimi bir aktör ya da bir pandomimci olarak düşünürdüm. 60’larda Amerika’da karşı-kültür devrimi içinde büyürken annem ve kız kardeşimle sokak performansları yapardık. Genellikle bu buluşmalarda tanımlanmamış alanlar yaratılırdı.
Bazıları akustik müzik çalar, bazıları hareket ederdi ve geleneksel performans kriterlerinin hiçbirine rastlanmazdı.
Buna “happening” adını verirlerdi. Herhangi bir plan yoktu, insanlar gelirdi ve ne olursa [o anda]olurdu. Ben de dans etmeye bu atmosferde başlamıştım. Yaptığım şeyin tam olarak dans olduğunu da düşünmüyordum. Fakat her şeye yakın olma hissi, bunun bir parçası olmak… Kozmik titreşimin, süregiden spirallerin, salınımların, frekansların… Frekansların bir parçası olmak… Bana kalan şeylerden biriydi bu; bir aitlik hissi, birilerini etkilemek ya da bir onay almak yerine fiziğin kozmik dili için bir kanal olma hissi.

Benim için performans birtakım seçilmiş şekiller ya da tercih edilen belli hareketler yerine, bu zihinsel hali ya da duyguyu aktarmak üzere kendimi bir tür açık kanala dönüştürmekle ilgili olmaya devam etti. Bu tercihler birer araçtı, benim ifadelerim değil.

Marcel Marceau ile çalışmaya gittiğimde, kelimeleri kullanmadan yaptığı hikaye anlatıcılığındaki zihinsel ve fiziksel ustalığına ve disiplinine, hayali nesne ve karakter yaratımına hayran kalmıştım. Dans etme fikri Marceau’nun okulunda aklıma düşmüştü. Pandomim bir açıdan kapalıydı, insanların [bir şeyleri]entelektüel olarak anlamasını amaçlıyordu, halbuki danstaki soyutlama açık ve tanıdıktı. Derste de benzer bir özen, dikkat ve kesinlik var, fakat evrenin dahil olmasına ve konuşmasına imkan veren bir şekilde. Daha sonra, New York dans dünyası içinde geçimimi sağlamaya çalışırken, estetik kesinliğe olan ilginin bölgesel bir kültürel egemenlik kavgasının gölgesinde kaldığını hissettim.

“Özgün” olmanın kendisi bir saplantı haline gelmişti, bunun insanları evrenle temas halinde olmaktan alıkoyduğunu, fakat aynı zamanda bedensel olarak sağlıklı kalmak için ihtiyaç duydukları şeylerle de bağlantılarını kopardığını düşünüyorum. Proje liderleri sanırım bu mücadele yüzünden gittikçe daha ısrarlı hale geldiler. Özgünlük sonuç olarak markalaşmak demekti, bu da bir tarzı seçerek oluyordu. Beni yanlış anlamayın, sanatın çeşitli formları üzerine yürütülen estetik tartışmaları makul buluyorum. Sadece bu yırtıcı, aşırı rekabetçi dinamiğin yıkıcı olduğunu düşünüyorum.

O sıralarda insanlar fizik veya anatomi üzerine yeterince bilgi sahibi değildi. Dansçılar da ödüller kazanmakla, sahnelerde yer almakla ve eleştiri yazılarına konu olmakla o kadar meşgullerdi ki bu konular üzerine çalışmayı ihmal ettiler. Aynı zamanda yaralanmalarla ilgili popüler bir kanaat de vardı; nasıl düşündüğünüz ne yaptığınızdan daha önemliydi. Ya da yeterince dikkat etmediğiniz veya yeterince disipline olmadığınız için yaralandığınız düşünülürdü. Diğer bir deyişle, yaralanmak istediğiniz için yaralanırdınız. Bu sizin hatanızdı. Bu sırada dansçılardan pek çok talepte bulunulduğu gözden kaçırılıyordu, ya da bu taleplerin hangi koşullarda mümkün olabileceği konusunda bir cahillik vardı.

Doğumumdan itibaren beni zayıf düşüren çeşitli fiziksel zorlanmalar yaşamıştım. Sakatlanmaya meyilliydim. Büyürken sağlığım konusunda ihtiyatlı olmam gerekiyordu. Bu zorluklar nedeniyle bir çocuk olarak hastalıktan, acıdan ve zayıflıktan aldığım motivasyonla bunların sebebini keşfetmek ve bu konuda neler yapabileceğimi öğrenmek için bedenle ilgili bilgiler toplamaya başlamıştım. Ne zaman bir koreograf sakatlanma riski taşıdığını bildiğim bir şeyi yapmam konusunda ısrar etse ya bunu yapmayı reddediyordum ya da yerine bir alternatif öneriyordum. Sonuç olarak çeşitli projelerden ayrıldım ya da ayrılmaya zorlandım.

Kişinin kendi sağlığını korumak için birtakım taleplerde bulunması aslında uzun vadede avantajlıdır. En önemlisi hareket etmeyi sürdürebilmek ve dolayısıyla keyif alacak zamana sahip olmaktır. Daha kabiliyetli ve ifadeli hale gelmek, fakat aynı zamanda sömürücü olmayan bir liderlik, uygun sınırlar koyma ve makul çalışma koşulları yaratma konusunda genel bir kültürel tartışmaya da katkıda bulunabilmek… Çalışmaya ve araştırmaya devam ettikçe, bazı notlar almaya başladım. Örneğin, klasik bale sıçramalara odaklanır. Kendime şunu sormak zorundaydım: eğer nasıl hareket edileceğini öğrenmemiz bekleniyorsa ve havaya sıçrayışımız bir koordinasyon içeriyorsa, neden durağan pozlar üzerine çalışıp duruyoruz? Durağan pozlar vermenin hareket etmekle bir ilgisi yok, çünkü hareket tamamen geçişle ilgilidir. O zaman neden geçişler üzerine çalışarak başlamıyoruz ve yaratmak istediğimiz şekilleri geçişlerden edindiğimiz bilgiyle besleyerek sonrasında ele almıyoruz? Bu durum, bir şeyleri (örneğin sıçrama, vb.) nasıl yaptığımızla ilgili teknik çözümlemelerde bulunmak konusunda bir cehalet ya da reddiyeye işaret ediyor gibiydi. İnsanlar beni asi bir ruha sahip olmakla suçladılar. Tabi devrimciler tarafından büyütülmüştüm; geleneklerle ilgili şüphecilik ve eleştirellik benim için normal bir durumdu. Bir şeyi yapıyor olmamız herkesin aynı şeyi yapmasını gerektirmiyordu. Bir şeyin uzun süreden beri yapılıyor olması bunu yapmaya devam etmemiz gerektiği anlamına da gelmiyordu.

Listem uzadıkça uzadı. Ve şunu düşünmeye başladım, “Diğerleri kendi dans stillerini yaratıyorlar, neden ben de yaratmayayım?”. Bunu topladığım teknik bilgilere yaslanarak yapacaktım, bedene saygı duyan bir hareket tasarımı oluşturacaktım. Fakat bu aynı zamanda virtüözlük de içerecekti, atletik ve ifade dolu olacaktı. Kendi dansımı yaratmaya başladığımı düşünüyordum. Axis Syllabus©’u kendi dans stilime bir ek olarak oluşturdum. Fakat daha derinlere indikçe üzerinde çalışmakta olduğum şeyin başka alanları da destekleyebileceğini fark ettim; sadece dansı değil, tüm diğer insan aktivitelerini. Bedenleri farklı olan, örneğin bir kolunu ya da bacağını kaybetmiş insanlar için bile çözümler üretebilirdim. Axis Syllabus© kendini verili bir bağlam için çözümler üretme biçimi olarak ortaya koydu: Desteği nasıl bulabilir ya da yaratabilirsin? Bir şey yapmak için enerjiyi nereden sağlarsın? İskeletin asli tasarım unsurları nelerdir? Kaslar nasıl çalışır? Zihinsel dikkatin rolü nedir?

En önemlisi; temel olan nedir, nereden geliyoruz? Kaynak nedir? “Kaynak” bazı insanların tercih ettiği bazı hareketler midir? Ya da bize miras kalan bir hareket matrisi midir? Bitkilerin spiraller halinde büyüyüşünü, bir yaprağın damarlarını ve bir böceğin kanatlarını, kabukların nasıl oluştuğunu, okyanustaki dalgaların ritmini gözlemleyin. Bizden çok daha önce burada olan tüm bu şeylerin bir parçasıyız. Dolayısıyla hareketin temellerini de miras almış olmalıyız. Tüm bu hareket temel halimize/başlangıç durumumuza içkindir.
Hareket formu denilen pek çok şey gelip geçici heveslerden ibarettir, “günün modası”dır. Bir fiziksel disiplinin ismi birkaç bin yıldır anılıyor olsa dahi, evrenle kıyaslandığında hiçbir şeydir. Kısacık bir süredir bu.
Hareketin kaynağı bizim de parçası olduğumuz evrenin dokusundadır. Yer çekimi, bir iskelet, yumuşak dokunun yapısı… Sahip olduğumuz şeyi yönetmekte becerikli ve bu becerileri öğretmekte daha etkin hale gelebiliriz.

Bir öğretmen size daha önceden yapamadığınız bir şeyin nasıl yapıldığını gösterebilir ve birkaç dakika, birkaç saat ya da birkaç gün içinde siz de bunu yapmayı başarabilirsiniz. Bir şeyleri yapabiliyor olmamızın tek sebebi bir şeylerin doğasını algılama yetimiz değildir. Pratik önemlidir, disiplin önemlidir.
İnsanlar öğrenen hayvanlardır, çünkü pek fazla içgüdüye sahip değiliz. Dolayısıyla birlikte bir şeyler yaparak ya da yazı yoluyla bir bilgiyi miras bırakıp, aktarıyoruz. Axis Syllabus© bu teknik danışmanlığı, insanlara faydalı olacak bilgileri henüz konuşamadığım ve ben öldükten sonra hayatta olacak insanlar için arşivleme çabasıdır.

A.: Hareket eden insanlar için…

Frey Faust: Hareket eden insanlar için bir sözlük.

B. A.: İnsanlık pek çok evreden geçti. İnsanlığa bir miras bırakmak çok önemli. Bazı insanlar bilgilerini ve yöntemlerini paylaşmayı tercih etmiyorlar, başkalarına aktarmıyorlar. İşin püf noktalarını, gelişimi destekleyen şifre çözücüleri göstermiyorlar. Dolayısıyla sizin ve sizinle birlikte çalışan ve yaratan insanların yaptıkları çok değerli. Bu insanlık için bir kaynak yaratımı.

Frey Faust: AS’nin insanlığa hizmet etmesi kesinlikle umut ettiğim şey. Çocukluğumun devrimcileri ile ilgili beni rahatsız eden şeylerden biri açık görüşlü olduklarını iddia etmelerine karşın kendi varsayımlarını sorgulamıyor oluşlarıydı. Ön yargıyı mahkum ediyorlardı, ancak kendileriyle aynı şekilde düşünmeyen insanlara karşı katıydılar.

AS’yi öğretirken niyetim insanlara ortak bir zemin bulabilecekleri bir alan teklif etmek. Tabi ki toplumsal politikalar üzerine tartışmaya ihtiyacımız var, örneğin politika, bilim ve diğer şeyler üzerine. Fakat burada, her birimizin bir arada olmaktan fayda sağlayabileceği fayda sağlayabileceği; aynı zamanda daha iyi hareket etme yolunda bireysel gelişimini sürdürdürebileceği bir alan açıyoruz.

Basta. Eğer odak noktam kendimi geliştirmekse, kendimi başkalarıyla kıyaslamaya ihtiyacım yok. Senin yaptığın şeylerden ilham alabilirim, senden tavsiye isteyebilirim ya da mentörüm olarak kabul ettiğim kişinin rehberliğinde bir keşif sürecine girebilirim. Fakat yine de bu benimle benim aramdadır. “Kazanmak” zorunda değilim, ve kimse de kaybetmek zorunda değil. Ki böyle olsaydı bu sonu olan bir oyun olurdu.

Tersine, kişisel gelişim sonu olmayan bir oyundur. Ne kazananı ne de kaybedeni vardır. Kendinize öznel olarak seçtiğiniz hedef her ne ise o konuda devam eden bir gelişim sürecidir.

Tabii ki medeni olmak adına, yaralanma riskini ya da duygusal gerginliği azaltacak ve bu sırada araştırma ve uygulama için gerekli koşulları sağlayacak birtakım kurallara ihtiyaç duyulur.

B. A.: Yani grubun ve bireyin ihtiyaçları arasında bir denge kurmaktan mı bahsediyorsunuz? Çünkü bir arada durabilmek için ihtiyaç duyulan birtakım…

Frey Faust:
Kurallara ve saygıya ihtiyaç var.

B. A.:
Kurallar ya da belki ilkeler? Bireyler gelişimlerini sürdürebilmeli ve bu gelişim baskılanmamalı.

Frey Faust:
Militerleşme de bir tür kolektifliktir. Bir futbol maçında tek bir amaca sahip iki takım vardır; amaç diğer grubu yenmektir. Bireyin belli ve zorunlu bir rolü vardır, aynı bir asker gibi. Burada yaratmaya çalıştığım modelde, yani Nomadic College’da ise birey kendini iyileştirmeye yönelik süreçlerini devam ettirmeye teşvik edilir. Bu da tercih ettiği odak ne ise o yönde olacaktır.

Rudolf Steiner’in antropozofik yönteminden çokça ilham aldım. Steiner, insanlara talimatlar vermemiz gerekmediğini savunur. Onlara kendi uzmanlık alanımızdan üzerine çalışabilecekleri bazı malzemeler ve araçlar sunabiliriz. Sahip oldukları merak duygusu onları bir şeyleri seçmeye teşvik edecektir ve ardından bizim rehberliğimize başvuracaklardır. Bu “duruma uyarlanan eğitim” fikri bana oldukça yakın geliyor.

Kurumsal yapıların -yerine getirdikleri iddia edilen- işlevlerinden daha önemli hale gelmeye başladıklarını düşünüyorum. Üniversiteler örneğinde müfredat gittikçe daha atıl kalırken kurumsal roller, statüler ve finansal konular öğretilenlerden çok daha önemli hale gelmeye başladı.

Üniversiteler bünyesinde öğretilen içerikler güncelliğini yitirdiğinde, [bu yapılar]yok edilme tehdidi ile karşı karşıya kalırlar. Fakat bu kurumlardan fayda sağlayanlar, gözden geçirme ve düzelti içeren dönüştürcü bir sürece izin vermek yerine -ki bu mantıklı olurdu- dışardan gelecek eleştiri ve rekabeti durdurma çabasına girişirler. Tabi ki bu kurumlarda da pek çok insan var ve bu insanlar bilginizi paylaşmak isteyeceğiniz kişiler. Bu kurumlardan kurtulmayı önermiyorum, fakat yukarıda bahsettiğim dinamik konusunda da endişelerim var. Toplumsal etki belli bir yerde konsantre oluyor ve bu güç nesillerin zihinlerini şekillendirmek üzere kullanılıyor. Üniversitelere tüketmeleri için koca bir yığın kamusal fon veriliyor. Hükümetler güç kullanarak herkesten para topluyorlar ve bunları bir avuç insanın eline verip bu kişilerin toplumun gidişatına yön vermesine izin veriyorlar. Bunun adına demokrasi deniyor. Üniversiteler yapılan yardımlar yoluyla milyarları toplarken öğrenciler altından kalkamayacakları bir borçla mezun oluyorlar. [Bir yandan da] eğitimin çok önemli olduğunu söylüyorlar.

Kimliğimizin bedenlerimizle eş anlamlı olduğuna inanmıyorum. Her yedi yılda bir bedenimizdeki hücreler yenileniyor, dolayısıyla kim olduğumuz hakkındaki bilgi biyolojik olmayan bir şeyler yoluyla geleceğe taşınıyor. Bedenlerimiz etki ediyor fakat kim olduğumuzu belirlemiyorlar. Durumlar hakkında nasıl düşündüğümüz, nasıl davrandığımız karakterimizi şekillendiriyor. Bilgi kaynaklarının düşünme biçimimiz üzerinde ciddi bir etkisi var. Bilgi medeniyetin temel taşı, toplumsal bir rehber. Bilgi az sayıda elde toplandığında ve bu eller de sadece kendi statülerini korumakla ilgilendiklerinde bence toplum bundan zarar görüyor. Bunun sonuçlarını görmeye başladığımızı düşünüyorum.
İnsanlar otorite yanılsamasını gördüklerinde doğal olarak öfkelenirler. Dolayısıyla Nomadic College, güncel bilgiye ulaşmak için kurumsal olmayan bir çerçeve sağlamayı amaçlayan bir girişim. Bilimsel olarak sağlam ve mütemadiyen gözden geçirilen bir bilgi bu. Atölyelere gelen kişiler bu gözden geçirme sürecinin katılımcıları olarak görülüyor. Herkes öğrenir, buna eğitmenler de dahildir. Axis Syllabus© gelinen son noktanın arşividir. Belgeler tarihlendirilmez, böylece yürütülen araştırmanın hızına ayak uydurulur. Şu anda altıncı edisyonu hazırlıyorum. İnsanlar genellikle AS’yi bir “pratik” ya da bir “metod” olarak değerlendirme hatasına düşüyorlar, fakat AS bunların hiçbiri değil. AS, paylaşılan bir bilgi kaynağı. Bu ayrımı yapmak önemli, çünkü AS bedenle çalışanların, dansçıların, akrobatların piyasası ya da herhangi başka bir ekonomik teşebbüs için bir rekabet aracı olarak var olmaz. Başka alanlarla ya da birbirimizle mücadele etmeye ihtiyacımız yok. Her bir öğretmen kendi pratiğini geliştirir, her birimiz AS bilgisini taşıma yoluna kendi eşsiz çabamızla katkıda bulunuruz. Dans dünyası için oldukça zehirleyici olan ekonomik savaş, hareket eğitimi alanında da aynı derecede zehirleyici olmakta. Marka savaşları, fikri mülkiyet mücadeleleri… Bu yüzden insanlar paylaşmaktan geri duruyorlar. Bu sebeple insanlar saldırıya uğruyor. AS kitabı telif hakkı korumasına sahip. Bu bir nesne, dolayısıyla yazarının haklarının korunması bir sorun teşkil etmiyor. Bir egzersiz protokolünü, bir dans dersini, bir dans eserini korumak… Bunlar intihalden korunabilecek şeyler değiller.

Motorların montajı konusunda yazılmış bir kitap gibi, bu kitabı da herkes okuyabilir ve içindeki bilgiyi kendi hayatında kullanabilir. Tıpkı, bir sözlüğün daha uygun sözcüklere ve tanımlara erişmemi sağlayarak daha iyi düşünmeme yardımcı olması gibi; Axis Syllabus© kitabında kalça eklemi üzerine yazılanları okumak da daha iyi oturmak, ayakta durmak, yürümek, tırmanmak ya da koşmak konusunda bana yardımcı olur. Herkes kitabı okuyabilir ve içindeki bilgiyi kendi hayatında kullanabilir. Motorların montajı konusunda yazılmış bir kitap gibi; daha uygun sözcüklere ve onların tanımlarına erişmemi sağlayacak bir sözlük gibi.

B.A.: Yukarıda bahsettiğiniz bu güç ilişkilerinin dışına çıkabilmek için bir tür altyapı oluşturmaya ihtiyacımız var. Sürdürülebilir bir ekonomik kaynak yaratmak, çalışabilecek bir mekan bulmak gibi… Bu güç ilişkilerine hapsolmamak için bağımsızlaşmaya ihtiyaç duyuyoruz. Söyledikleriniz bana bunları düşündürdü.

Frey Faust: Her zaman bir tabiyetvardır, çünkü önerdiğiniz etkinliğin sürdürülebilirliği bunu değerli bulan başka insanların katılımına bağlıdır. Fakat bu manada burada kurulan oldukça doğrudan bir bağımlılık ilişkisi. [Örneğin] sen buradasın çünkü burada yaptığımız şeyin tüm bu maliyete, yolculuğun ya da yaşam şartlarının müşküllüğüne değecek bir şey olduğunu düşünüyorsun. Dolayısıyla bu sana bağlı. Sağlam ve disiplinli kalmak ve bu sayede itibarımızı korumak, bunlar tamamen bize bağlı. “Doğrudan” derken kast ettiğim şey şu: bilmediğim insanlara bağımlı olmamaya çalışıyorum. Çünkü örneğin hükümet aracılığıyla bir hibe aldığımı varsayalım. Bu para hükümet tarafından farklı amaçları ve ihtiyaçları olabilecek kişilerden toplanır. Belki çocuklarına ve büyükannesine bakmakta olan tek başına ebeveynlik yapan bir annedir o kişi. Belki bir rahatsızlığı olan ve bu paraya başka bir şekilde ihtiyaç duyan biridir. Belki de benim yaptığım işi hiçbir zaman görmeyecek, anlamayacak ya da buna destek olmak istemeyecek biridir. Belki de gördüğünde bunu aptalca bulacaktır. Fakat bu şekilde ben biliyorum ki sen buna önem veriyorsun ve benim etkinliğimin ölçütü gerçekten buna ilgi duyan insanlara dayanıyor. Bu bağlamda yaptığımız bağımsız bir şey değil. Ama kurumsal olmadığını söyleyebiliriz.

B. A.: Biraz önce AS’nin bir disiplin olmadığını belirttiniz. Ve buradaki bilginin gerçek kaynağının da insan doğası olduğunu söylüyorsunuz. Oldukça disiplinler arası bir arka planınız ve yaklaşımınız var. Etrafınızdaki farklı alanlarda uzman olan kişiler sizin bu disiplinler arası ilginizi desteklediler mi?

Frey Faust: Bilim insanlarıyla ya da uzmanlarla tanıştığımda onların fikirlerini öğrenmeye çalışıyorum. 1997’de çalışmaya “Axis Syllabus” ismini koymadan önce de konuyla ilgili bilgiler toplamaktaydım. Fakat ne zamanki ilk edisyonu oluşturdum, bu dinamik hız kazandı. Gittikçe daha fazla uzman çalışma grubuna katılmaya başladı: doktorlar, mühendisler, akrobatlar, yoga eğitmenleri, şifacılar ve farklı disiplinlerden dansçılar.

B. A.: Fakat anladığım kadarıyla onların katkılarını da eleştirel bir süzgeçten geçiriyordunuz, değil mi?

Frey Faust: Tabii ki. Benimle çalışmaktan memnunlardı, çünkü sorgulayıcı ve araştırmacıydım. Virtüöz bir dansçı olarak tanınıyordum. Ünlü kumpanyalarda dans ettim. İnsanlar iyi hareket edebildiğimi görebiliyordu. Hareket üzerine çalışan insanlar genellikle uluslararası çapta tanınan kişilerden ya da yetenekli bir atletten bir şeyler öğrenmeyi tercih ederler. Danıştığım uzmanlar yeteneğim ve ünümden etkilenmiş olabilirler ama onları asıl ikna eden şey, uygulama esnasında karşılaştıkları zorluklara yönelik pratik çözümler üretme konusundaki çabamdı. Anatomi üzerine çalışıyor olmam ve ona referans veriyor olmamdı. Ya da fizik alanı üzerine çalışıyor olmam ve buna referans veriyor olmamdı. Bu hızlıca destek oluşturan, pratik bir yaklaşımdı.

İnsan hareketinin tarifi oldukça karmaşıktır. Genişlik, derece, kesme ve yerçekimi kuvveti, mekanik kuvvet, dayanak noktası, çoklu yörüngelerde hareket eden farklı sarkaçlar, vb. Dahası, hangi yörüngelerin ilgili eklem tipine uygun olduğunu bilmek daha da zorlayıcıdır. Bunlar hep öğrencilerimle derslerde ve ders dışında üzerine tartıştığımız konular. Nihayetinde, faydalı bir miras üzerine konuşmaktayız ve bence Axis Syllabus©’ı pek çok insan için çekici kılan da bu.

[Bilgiyi] ulaşılabilir kılmak üzere AS’yi organize ederken, bir yandan hali hazırda var olan kategorileri öğrenirken bir yandan da eksik olan bazı kategoriler keşfettim. Eksik olan kategorileri ve alt kategorileri isimlendirirken belli terimler ortaya çıktı: “Üst merkez” (Metacenter), “Anatomik merkez” (Anatomical Center), “İniş ve Çıkış yastıkları” (Landing and Launching pads), “Hareket Merkezleri” (Motion Centers) ya da omurga mekaniğini tarif etmede kullandığımız önemli bir terim olan “Dokunum” (Osculation). Bunlar bilimsel literatürde eksik olan terimlerdi.

B. A.: Bilimsel literatürde herhangi bir şekilde yer almıyorlar mıydı?

Frey Faust: Hayır, yer almıyorlardı… hala da öyle. Bu terimlerin eksik olmasını bilim üzerine çalışan insanların hareket etmiyor oluşuna bağlıyorum. İnsan bedeninin hareket potansiyelini tarif ediyorlar fakat aslında kendileri birer hareket uzmanı değiller. Birlikte çalıştıkları hareket uzmanları klasik [bale]dansçılar, fakat onlar da yaptıkları şeyin anatomik ve biyomekanik unsurlarından çok keyfi estetik formaliteleriyle ilgileniyorlar.

B.A.: Yani AS’nin teori ve pratiği bir araya getirme çabası olduğunu söyleyebilir miyiz?

Frey Faust: Hiç şüphesiz. AS pratik ve teorinin karşı karşıya gelmesine ve birbirini etkilemesine yardım etmeli. Hareket ile ilgili fikirler uygulama ile test edilmedikçe teorik kalırlar. Bilgi bir know-how’dır; bir şeyin nasıl yapılacağını bilmek. Pratik, kanıları düzeltir. Fikirler pratiği ilerletir fakat konseptler pratiğin evrimine tehdit oluştururlar. Konsepti pratiğin önüne koymanın toplumsal bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum.

Verilebilecek başlıca örnek pek çok kişiye göre insanın nasıl ayakta durması gerektiğini gösteren Standart Anatomik Pozisyon’dur. Bir diseksiyon masasındaki ölü bir beden gibi. Düzleştirilmiş bir kurabiye dilimi gibi. Yaşayan bir insan değil, bizler gibi evrensel kıpırtı kulübünün bir üyesi değil. Hepimiz yaşamımız boyunca evrensel dalgalandırıcılar kulübünün bir üyesiyiz.

B. A.: Son kitabınız İşe yaramayan ve Tehlikeli 101 Egzersiz den biraz bahsedebilir misiniz?

Frey Faust: Bu kez doğrudan önerilerde bulunduğum bu kitapta, geleneksel ve alternatif eğitim protokolleri hakkındaki fikirlerimi olduğu gibi paylaştım. Bu kitapta şunu söylüyorum: “Birtakım şeyleri yapmaya gerçekten ihtiyacınız yok”. Hiçbir faydası olmayan bir dizi egzersiz mevcut. Bunların elde etmek istediğiniz şeyi başarmanıza bir katkısı olmaz, daha ziyade zararı olabilir. Bedeninize hemen zarar vermeseler de uzun vadede vereceklerdir. Tek bir kası çalıştıran parçalanmış hareketler ya da insanları düz düzlemlerde hareket etmeye teşvik eden hareketler bedenin tasarımını inkar etmektedirler. Birlikte çalıştığınız enstrümanı inkar ettiğinizde ve onu yapmak üzere tasarlanmadığı şeyleri yapmaya zorladığınızda, enstrüman bir noktada bozulur.

Çok az bir hasar varsa ya da hiçbir fiziksel hasar yoksa bile bu egzersizler neyin mümkün olduğu konusundaki algınızı zedeler. Bu kitapta yüksek sesle ve net olarak söylediğim şey de bu. Ve alternatifler öneriyorum. Bir yandan da açıklamalarda bulunuyorum “şu egzersize bir bakın, ne kadar düz ve bunun bedene ne yaptığına bir bakın” gibi. Bir şeylerin doğal halini bir düşünün: her zaman eğimli, anlaşılması güç ve geçişlidirler. Bedenimizdeki tüm bu çoklu form kesişimlerinin işleme biçimi böyledir. Şeylerin bir araya gelişinin bizzat kendisi hep açısal bir belirsizlik sunar ve bir düzelti potansiyeli verir. Bu da kendimizi hayali kutuların içine hapsetmek yerine bize akma, adapte olma ve seçenekler bulabilme fırsatı verir.

İnsanlar bedenlerini bir düzlüğün içine sıkıştırıyorlar, herkes de “Vay canına, ne kadar harika!” diyor. Bunun nesi harika anlamıyorum. Bu kitapta bunun harika filan olmadığını anlatıyorum, çünkü insanlar bu fikirler yüzünden ciddi şekilde sakatlanıyorlar. Belki görünüşünü beğeniyor olabiliriz, fakat [ardından gelecek] yaralanma hissini sevmeyeceğimiz açık. Eğer ligamentlerinizi aşırı şekilde esnetirseniz artık herhangi bir şey hissedemez hale gelirsiniz, böylece bedenin alarm sistemini ortadan kaldırmış olursunuz. Hastalıkların semptomlarını bastırmak için ilaç kullanmak gibi. Semptomlar, hastalığın kendisi değildir, size bir şeylerin yolunda gitmediğini söylerler. Corona virüsü etrafında dönen tüm bu krizden endişe etmemin sebeplerinden biri de bu. Çünkü insanların bu temel anlayışı unuttuklarını düşünüyorum, ya da hiç bir zaman bunun farkında olmadılar. Sizi saran dünya ile makul ölçüde temas halinde olmaya ihtiyacınız var. Etrafa sterilizasyon için kimyasallar sıkarak, nefes almaya yarayan deliklerinizi plastikle kapayarak gezinemezsiniz ve kendinizi eve kapatıp başkalarıyla asla bir araya gelmeyerek sağlıklı kalmayı bekleyemezsiniz.

Organik hücrelerden yapıldık. Virüslere ve bakterilere ev sahipliği yapıyoruz. Onları evcilleştiriyoruz. Evcilleştirilmiş iç ve dış bakterilerle çevrelenmemiş olsaydık viral ve bakteriyel saldırılara açık hale gelirdik. İhtiyaç duyduğumuz en önemli şey hareket etmek. Neden? Hareket etmek sadece toksinleri ve içsel organik kirliliği dışarı atmamıza yardımcı olmuyor, hareket halinde olmak bizi aynı zamanda çevreyle, etrafımızda yaşayan insanlarla, bakterilerle, virüslerle, yaşayan dünyayla temasa sokuyor.

Terle. Nefes al ve nefes ver. Biyomla ilgili anlayışını güncelle. Kollektif, gezegensel paradigmanın bir parçasıyız. Salınan hücreler. Atomlar. Hareket.

Paylaş.

Yanıtla