Editörden
İKSV 27. İstanbul Tiyatro Festivali 25 Ekim-25 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirildi. Bu yıl daha geniş bir alana yayılan (Beyoğlu’nun da yeniden Festival’e ev sahipliği yapmaya başladığını vurgulayalım) Festival’in küratörlüğünü ikinci kez Işıl Kasapoğlu yaptı. Çok sayıda yerli ve yabancı yapımın seyirciyle buluştuğu ve açılışını dans tiyatrosunun ilk örneklerinden biri kabul edilen Pina Bausch’un Cafe Müller eseri ile yapan Festival’de özellikle İsrailli dans tiyatrosu topluluğu Hofesh Schechter’in Çifte Cinayet adlı gösterisi ve Wajdi Mouwad’in Kız Kardeşler oyunu beğeni topladı. Çifte Cinayet Gazze’de yaşanan katliam konjonktüründe bir barış çağrısı olarak izlenildi ve büyük etki yarattı. Pandemiden sonra Festivalin yeniden çok sayıda seyirciye ulaşmaya başlaması sevindirici ama Festival’in düzenlendiği tarihin tam da sezonun en hareketli zamanına denk gelmesi tiyatrocular arasında bir tartışma doğuruyor. Yeni sezon başlar başlamaz düzenlenen ve bir aya yayılan Festival’in zaten seyirci sıkıntısı yaşayan özel tiyatrolar için seyirci kaybına yol açtığını düşünen tiyatrocu sayısı az değil. Festivalin, eskiden olduğu gibi, sezonun sonu kabul edilen Mayıs-Haziran dönemine denk gelmesi sektörün daha az zarar görmesini sağlayacaktır.
*
Bu yıl Kültür Bakanlığı desteklerinde ilginç bir gelişme yaşandı ve bir süredir destek alamayan (ve bu yüzden KB ile mahkemelik olan) BGST Tiyatro ve Moda Sahnesi gibi topluluklar da bu seneki destekten faydalandırıldı. Bu ilginç gelişmeyi nasıl yorumlamak gerekir: KB’nin yeni kadroları (KB Bakan Yardımcılığına Batuhan Mumcu getirilmişti) tarafından daha esnek ve sansüre karşı bir tutum mu benimseniyor yoksa BGST-Tiyatro ve Moda Sahnesi gibi toplulukların hukuk mücadelesi başlatması ve konuyu kamusal alana taşıması meyvelerini mi veriyor? Bu sorunun cevabı önümüzdeki süreçte netleşecek gibi görünüyor. Şimdilik her iki nedenin de şu ya da bu ölçüde geçerli olduğunu söylemek mümkün.
*
Gazze’de yaşanan katliamda son iki ayda 20 bine yakın insan hayatını kaybetti. Çatışmanın son derece kanlı seyrettiği ilk günlerinde Cumhurbaşkanlığı 3 günlük yas ilan etti ve kamu kurumlarının ve belediyelerin düzenlediği bütün konser ve tiyatro gösterileri iptal edildi, özel sektörün yaptığı etkinliklerin de çoğu iptal baskısıyla karşı karşıya kaldı. Hiç kuşkusuz Gazze’de yaşanan bir insanlık faciasıdır ve en şiddetli biçimde kınanmalıdır. Ama daha önce yaşanan deprem, doğal felaket gibi durumlarda da ilan edilen yasların sadece müzik ve tiyatro sektörünü vurması akıl dışı bir tutumdur. Televizyonlar eğlence dolu ve suya sabuna dokunmayan yayınlarını sürdürürken, futbol maçları tam gaz devam ederken sanat dünyasını son derece olumsuz etkileyen bu yas yasaklarında ısrar edilmesi (buna hükümetten önce yas ilan eden CHP’li belediyeler de dahildir) bu yaklaşımın iyi niyetli olmadığı izlenimi uyandırmaktadır. Son günlerde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün her türlü etkinliği süresiz yasaklaması ise karikatürize bir faşizan tutumdur. Sanat yas tutmayı bilir. Sanatla da yas tutulabilir. Nasıl yas tutacaklarına sanatçılar karar vermelidir. Sanatçıların tutacağı yas, bir yandan İsrail’le alışverişi tam gaz sürdürürken, bir yandan da hamaset dolu siyasal İslamcı nutuklar atan devletin tutacağı yastan çok daha samimidir.
*
Dergimizin de aktif destek verdiği, kurucu üyelerimizden ve yazarlarımızdan Ömer Faruk Kurhan anısına düzenlenen Kültür ve Sanat Buluşmaları’nın ikincisi 10 Aralık Pazar günü Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonunda gerçekleştirildi. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO), Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK), Mimesis ve Artizan Kültür-Sanat Çevresi tarafından ortak olarak düzenlenen etkinliğin bu seneki teması amatör sanattı. Açılış konuşmasını dergimiz editörlerinden Cüneyt Yalaz’ın yaptığı etkinlikte iki önemli panel gerçekleştirildi: “Amatör Sanat – Kavramsal Çerçeve ve Tarihsel Perspektif Paneli” ve “ Amatör Sanat Deneyimleri Paneli”. Tüm güne yayılan ve değerli sunumların yapıldığı etkinlikte BÜO ve BÜFK geçen yılki ürünlerinden kesitler sundular. Amatör Sanat’ın kısıtlarının ve imkanlarının tartışıldığı ve Ömer Faruk Kurhan’ın düşüncelerine sıkça atıf yapılan etkinliğin detaylı dökümü yakın zamanda dergimizde yayınlanacak. Günümüzde profesyonel tiyatronun yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle, sektörün çok geniş bir kesiminin tiyatrodan para kazanmadığı göz önüne alınırsa profesyonellik ile amatörlük arasındaki çizginin muğlaklaştığını, tiyatro camiasının amatör sanat yaptığını iddia etmek abartı olmaz. Bu anlamda da bu etkinlikte tartışılan başlıkların geniş bir kesimi ilgilendirdiğini söyleyebiliriz.