27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin Ardından! ‘Çocuklar gibi şendik…’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

İKSV 27. İstanbul Tiyatro Festivali 25 Ekim-25 Kasım tarihleri arasında, Işıl Kasapoğlu’nun küratörlüğünde, programlama & operasyon yöneticisi Handan Uzal Dündar, program & operasyon koordinatör Gizem Aktepe, bütçe ve operasyon danışmanı Ayşe Emek ile sorumlu ekiplerin titiz çalışmalarıyla hayata geçirildi… Her ne kadar zamanlama olarak gönlüm 2017 yılına kadar Avignon, Atina, Edinburgh festivalleri gibi bizim festivalimizin de açık alanlara yayılan, insanlara farklı bir enerji aşılayan mayıs ayında yapıldığı günlere takılı kaldıysa da sözü fazla uzatmadan, yüzümü 27. İstanbul Tiyatro Festivali’ne dönüyorum. İnsanlar mutlu ayrıldılar izledikleri gösterilerden… Bu başarıda payları yadsınamayacak olan Handan Uzal Dündar ve Gizem Aktepe, “Pandemiden sonra özlediğimiz o coşkuyu, ritmi ve katılımı nihayet yakaladık” diyorlar. “Pandemi ile birlikte seyircinin kültür sanat etkinliklerine gitme alışkanlığı epey değişmişti. Bu yıl, seyircinin de şehrin de eski ritmine kavuştuğunu gördük. Bu durum festivalin ritmini de etkiledi…

Açılışın, bir Pina Bausch klasiği olarak anılan Cafe Müller ile yapılması da festivalinin itici gücü oldu. 2009 yılında yitirdiğimiz “Modern Koreografinin Trajik Jokeri” Pina Bausch; Cam Temizleyici, Masurca Fogo ve ortak yapımcısı olduğumuz, neredeyse bütün dünyayı dolaşan Nefes’ten sonra, bir kez daha geçti İstanbul’dan. Umudum, hiç bitmesin bu geçişler…

BEYOĞLU, BEYOĞLU…

Bu yıl, Beyoğlu bir kez daha festivalle bütünleşti. “Beyoğlu’nda yeni metinlerin ön plana çıktığı, mekâna özgü, genç yazar ve yönetmenlerin işlerine yer verdik” diyorlar Gizem ve Handan. “Son yıllarda Beyoğlu’nun üzücü dönüşümüne şahit olmuş ve burada bir etkinliğe katılmayı iki kez düşünen festival seyircisine ‘Beyoğlu bizim, bizler burada var oldukça’ dedik. Umut verdik.” Evet, burada farklı sahnelerde yer alan oyunları sıralamak olanaksız. Ama hepsi de özenle yapılmış seçimler “Büyük Zarifi Apartmanı” ya da “Ayazmanın Yılanı”, “Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir Leke Bıraktı” ya da “İstanbul Mon Amour/ Beyoğlu” gibi…

 ZENGİN BİR PROGRAM

Festivalin temel hedeflerinden biri “kapsayıcı olmak ve alan açmak” şeklinde tanımlanıyor. Maske tiyatrosundan, dans tiyatrosuna, mekâna özgü projelerden yeni metinlere, alışılmışın dışında sahneleme deneyimlerine, klasiklere yeni yaklaşımlara kadar uzanan ve dolayısıyla her yaştan seyirciye hitap edebilecek bir program amaçlandığını vurguluyorlar. Bu arada, deprem bölgesinden iki özel projeye de yer verildiğini belirtelim: Biri Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü ile desteklenen çocuk oyunu Kabuk, diğeri de Adana’dan gelen Birileri.

Şehrin iki yakasında 15 farklı mekânda 19 gösteri… Hepsinin üzerinde tek tek durmak olanaksız. Ama galiba, tüm yerli ve yabancı gruplar ilgiyle izlenirken Hofesh Schechter topluluğunun Çifte Cinayet’i en çok ses getiren işlerden biri oldu. Bunun bir nedeni, kuşkusuz yapımın öz ve biçim açısından hatasız bir profesyonellik sergilemesiydi. İkinci neden ise kanımca hemen yanı başımızda yaşanan korkunç savaş ve Gazze katliamının çağrıştırdıklarıydı. Barışa duyulan özlemdi…

VE IŞIL KASAPOĞLU…

İstanbul Tiyatro Festivali üstüne son sözleri sevgili Işıl Kasapoğlu’na bırakıyorum. 2022 ve 2023 yıllarında küratör olarak fikirleriyle, duruşuyla, olumlu tavrıyla genç çalışma arkadaşlarını destekleyen, onlara ilham olan değerli tiyatro insanı Işıl Kasapoğlu. Hiç tükenmeyen enerjisiyle tiyatroya, tiyatro festivaline dair dünlerden, bugünlerden ve de yarınlardan beklentilerini ne güzel paylaşıyor şu satırlarla:

Umutlarımız bir bir yok olurken bizler masal anlatmaya devam ettik. Hepimizin ihtiyacı vardı anlatmaya, dinlemeye. Oyun oynamaya ihtiyacımız vardı: beş taş, saklambaç, sek sek… Karanlık günlerde yakılan bir mum ışığı bizi ne kadar aydınlatabilirdi ki? Olsun…

Bu festivalde değişik biçimler denedik hayallerimize besin olarak. Anlatmak istediklerimizi daha iyi anlatabilmek için her biçime girdik: dans, performans, video, şarkı, mask, anlatı, kukla… Bir de yeni metinler yarattık Türk tiyatrosunda kalıcı olabilecek ve de Beyoğlu’na geri döndük. Özlemiştim.

Çocuğumuz büyüyor (hepimizin çocuğu). Gelecek yıl 28 yaşına girecek. Ergenlik dönemini tamamladı. Sıra dünyadaki tüm festivaller ile daha fazla bütünleşme ve oralarda temsil edilmemiz, tiyatromuzla.

Uluslararası ortak yapımlara katılıp birlikte masallar anlatabilmek. Ya da festivalin katkısıyla KOCAMAN bir oyun ile dünyayı gezmek. Biliyorum çok zor. Ancak başarılamayacak bir şey de değil. Ülkemizde var olan birçok nitelikli tiyatrocunun birlikte çalışmasına olanak verecek bir projeden söz ediyorum. Bireysellik iyidir ama birlikte olmak da iyidir. Daha uzaklara gitmek için. 

Aslında galiba bu bir çağrı.

Bize kalmış.

Sıra şimdi bizi dinleyenleri dinlemek…

YILDIZ KENTER OLMADAN DÖRT YIL

17 Kasım 2019’da bir yıldız kaydı dünyamızdan… Yıldız Kenter’in aramızdan ayrılışının dördüncü yılındayız… Nasıl da akıp gidiyor zaman. Daha dün gibi hatırlıyorum 2015’te Yapı Kredi Yayınları tarafından çıkarılan kitabımı yazarken geçirdiğimiz keyifli günleri, ayları ve hatta yılları. Tiyatro Benim Hayatım Yıldız Hanım’ı mutlu ettiği gibi, 2022’de Enka Kültür Sanat sponsorluğunda Selçuk Metin tarafından çekilen Caniko adlı belgesele de zaman zaman ilham oldu…  Yıldız Kenter, hayatı tüm renkleriyle, inişleriyle çıkışlarıyla dolu dolu yaşamış ve tiyatro sahnesinin merkezine oturtmuş bir büyük sanatçıydı… Onun gidişi ve daha da öncesinden Kenter Tiyatrosu’nun ışıklarının sönüşü Shakespeare’in şu sözlerini hatırlatır bana: “Şölenlerimiz, oyunlarımız bitti artık!” Evet, başta Yıldız Kenter olmak üzere Müşfik Kenter’i, Şükran Güngör’ü, Kâmran Yüce’yi ve yolları o güzelim tiyatrodan geçmiş olan tüm sanatçıları kahreden bir sessizlik çöktü yıllardır Kenter Tiyatrosu’nun üstüne… Beklemekteyiz soluklanmasını Çöl Faresi, Salıncakta İki Kişi, Ders, Nalınlar  ya da Pembe Kadın, Mikadonun Çöpleri, Vanya Dayı, Hamlet, Martı, Ben Anadolu, Maria Callas, Kraliçe Lear ya da Hep Aşk Vardı’dan dizelerin ve daha nicelerinin Kenter Tiyatrosu’nun duvarlarında,  merdivenlerinde, fuayesinde, kulisinde ve de o güzelim sahnesinde var güçleriyle yankılanmalarını…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla