“Seyirciyle diyalog kuran bir monolog, sürgünün sessiz acısının, kaçışın ve bir kadının köksüzlük duygusunun ifadesidir ´İo´. Göç, kayıp, travma ve acı, ölümün İO´da bıraktığı izlerdir. ´İo´ direnir, kendini toplar ve yoluna devam eder. Bununla birlikte yara, uyandığında görünmez ve yenilmez bir düşman gibi ona içeriden eziyet eden bir iblis olarak kalır. Travmayı kabul eder ve ardından, yavaş yavaş değişmeye başlar ve hayatının anlamına yeni bir derinlik katar. ´İo´, her birimizin mevcut veya gelecekteki bir tehdit olarak somutlaştırabileceği bir canavar tarafından kovalanan bir kadındır; maalesef aşina olduğumuz bir şiddetin gölgesi altındaki…”
IO Uluslararası Tiyatro Festivali kasım programında, Attis Tiyatrosu’ndan, Theodoros Terzopoulos’un yönettiği ve Aglaia Pappa’yla birlikte sahnede olduğu ‘İo’yu izledik.
Kendi adıyla anılan metoduyla Antik Yunan tragedyasına yaklaşımı dünyanın dört bir yanında tiyatro akademi ve okullarında ders olarak okutulan, 1947 doğumlu efsanevi tiyatro adamı Theodoros Terzopoulos, antik tragedya performansları dünya çapında 30 üniversitede ders konusu olan Attis Tiyatrosu’nu 1985’te kurmuş. Dünya prömiyerini 1995’te 7. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan Aeschylus’un ‘Zincire Vurulmuş Promete’sine sonsöz olarak eklemek için 30 yıllık arkadaşı Etel Adnan’dan ‘İo’yu yazmasını istemiş. Terzopoulos, Beyrut’ta çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir ailede dünyaya gelen, Suriyeli Müslüman bir babayla Lübnanlı Rum bir annenin kızı, şair, ressam, yazar Etel Adnan’ın (1925-2021) ‘Jenin’ şiirinden alıntılar da içeren metnini o dönemde çalışacak zaman bulamamış.
İleri tarihte, politik, ontolojik ve şok edici şiirsel metni derinlemesine incelemiş, savaşın insanı insanlıktan çıkartmasına karşı bir protesto olarak ‘İo’ performansını oluşturmuş.
‘İo’, insanları terk etmiş ya da unutmuş tüm tanrılara adanmış, dua ve tefekküre yatkın, yalın ve kişisel bir tapınakta, insanlığa çektirilen eziyetlere ve çilelere bir ağıt, bilinmeyen bir tanrıya tapınmanın ritüeli gibi gerçekleşen müthiş etkileyici bir performans.
Esin kaynağı mitolojik efsaneyi kısaca anımsayalım: Tanrı Zeus, arzuladığı ölümlü İo’yu, karısından saklamak için bir düveye çevirir. Durumu fark eden eşi Tanrıça Hera düveyi kendisine hediye etmesini ister. Reddetme nedeni bulamayan Zeus düveye dönüşmüş İo’yu karısına verir. Hera İo’yu koklayarak izlerini takip eden 100 gözlü dev Argos’u Zeus’un düveyi ziyaret etmesini engellemekle görevlendirir. Zeus, Hermes’i Argos’un dikkatini dağıtarak öldürmesi için gönderir. Hâlâ düve olan İo özgürlüğüne kavuştuğunda, intikamcı Hera onu sürekli sokan bir at sineğini musallat eder. Kaçmak için hiç dinlenmeden dünyayı dolaşan İo, arada öküz geçidi anlamına gelen Bosphorus’u oluşturur…
‘İo’, Jannis Kounellis’in yalın ve minimalist dekorunda, elinde tekst, sandalyeye oturmuş Terzopoulos’un uzun bir sessizliğin ardından mırıldanmaya başladığı İo,İo ağıtıyla başlar. Belki anlatıcı, belki de İo’nun alter ego’su olarak, birkaç metre ötede, döşemesi kumlu bir platformda dimdik ayakta duran İo’ya (Aglaia Pappa) kâh metinden okuduklarıyla, kâh müzikal eşlikçi olarak katılır.
İo, mitolojide olduğu gibi performansta da Anadolulu bir kadındır. Oyunda onu 100 gözlü Argos değil, savaşlar, makineli tüfekler, bombalamalar kovalamaktadır. İo, Terzopoulos’un da söylediği gibi mülteci olmanın arketipi, ilk örneğidir. Mülteci olma durumunun performansın temalarından biri olduğunu belirten Terzopoulos, sonuçta sanatçının da sürekli bir noktadan diğerine, bir rolden diğerine gitmek zorunda olan, sürekli yeni bir vatan, bir ütopya arayışında bir mülteci olduğunu söylemiştir.
Benzersiz gösteride Terzopoulos, ‘Amor’un kadını ve ‘Alarme’ın Mary Stuart’ı olarak tanımış olduğumuz büyük oyuncu Aglaia Pappa ile sahnede mükemmel bir ilişki ve iletişim kurar.
Pappa, sözcüklerin anlamları kadar müzikaliteleriyle daha da soyutlaştırdığı sesiyle, mimikleriyle ve devinimleriyle, bedenlerin birer teatral aygıta dönüştüğü oyuncu odaklı performanslarda tiyatroyu yeniden tarif eden, yeniden var eden Terzopoulos’un ideal sözcüsüdür.
Bulunduğu yerden hiç ayrılmadan, az duyulan nefesi ve zar zor anlaşılan ‘ego, İo / ben, io’ ile giriştiği, oyun boyunca hem bedeni, hem müzikal leitmotif olarak tekrarlayacağı bu ‘ego, İo / ben, io’ ile şiirsel metnin kıtalarını, nefesini ve sesini pianissimo’dan piano’ya, piano’dan forte ve fortissimo’ya taşıyarak aktaran yorumu olağanüstüdür.
Terzopoulos, ne kadar uğraşırsa uğraşasın oyuncu olamadığını, bazen sahnede olduğunu unutup yönetmenlik yaptığını söylemiş ama ‘İo’da çok etkileyici bir eşlikçi olmuş.
Sık şarkı söyleyen babası gibi göründüğünü söyleyen Etel Adnan’ın anısına bu performansta da şarkılar mırıldanarak, ritüele ‘İo, İo’ ile başlayıp, ‘İo,İo, aman aman’ diye sona erdirmesi müthiş heyecan vericidir.
‘İo’, Terzopoulos’un tüm yapımları gibi, sözcüklerin anlatmaya yetmediği nefes kesici bir tiyatro olayı. Defalarca izlense doyulamayan, her izlenişinde daha heyecan veren, seyircinin hayatı boyunca böyle bir şey izlemediği için şükredeceği bir başyapıt.
Hatırlatma: Attis, Ocak 2024’te ‘Nora’ ile Maximum Uniq’te olacak.