Dikmen Gürün
İstanbul seyircisi yakından tanır Theodoros Terzopoulos’u… 1992 yılında İstanbul Tiyatro Festivali’nde Bakkhalar’la başlayan buluşma uzun yıllar devam etti, ediyor ve sanırım daha da edecek boğazın iki yakasında.
“Boğazın iki yakası” diyorum çünkü geçtiğimiz hafta, DasDas’ın düzenlediği İO Uluslar arası Tiyatro Festivali’nde Theodoros Terzopoulos’un yazdığı ve yönettiği “İO” adlı oyunu izledik. Mitolojide Inakhos’un kızı İo’nun Yunanistan’dan Trakya’ya, Asya’ya ve nihayet Nil kıyılarına uzanan acılı yolculuğu bir başka renge, bir başka boyuta bürünüyor Terzopoulos’un kısa ama yoğun metninde. 45 dakika süren bir ağıt aslında bu vurucu oyun. Aglaia Pappas’ın gözlerinden, dilinden, sesinden, kısıtlı beden kullanımından seyirciye yansıyan güçlü ve yalın bir oyunculuk… İo’nun dizeleri Terzopoulos’un bizzat sahnede yer alarak yaktığı ağıtlarla bütünleşince mitoloji sınırlarının çok ötesinde farklı bir yolculuğa çıkıyor seyirci. Günümüze sıçramalar yapıyor İo’nun yolculuğu: “Bombalar uçuşuyordu/ ışık hızından çok daha hızlı/ Kesif bir duman/ yanmış kemiklerden oluşan/ Gece, ahlaken doğru olur mu bu canavarlığı gizlemek diye merak etti/ Sonra kararını verdi/ Gökyüzünün ta tepesinde asılı kalacaktı/ Her şeyleri elinden alınanların son varlığı/ Sessizlik çöktü ve bir merdiven de olmayınca/ Olanca ağırlığıyla düştü, kurşun gibi…” Bu yolculuk Filistin’de yaşanan vahşete, şiddete, ölüme ve de dünyanın suskunluğuna bir ağıt olarak yankılanıyor. Sadece Filistin mi? Aslında dünyanın her yanında yaşanan acımasızlığa bir gönderme…
‘BARBARLIK DÖNGÜSÜ’
Theodoros Terzopoulos antik Yunan dünyasının zengin imgeleri arasından dolaşırken alışılagelmiş kalıpları kıran ve farklı beden diliyle düşün dünyası arasında güçlü köprüler kuran bir yönetmen. Tragedyanın rütüelistik yapısı içinde şiddetin boyutlarını irdeleyen çağdaş yorumları onun tiyatrosunun satırbaşlarını oluşturuyor. İO da böylesi bir hesaplaşma.
Gösteri öncesi, Studio Oyuncuları Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı Verda Habif’in moderatörlüğünde yaptığı konuşmada Terzopoulos: “İnsanlara meta muamelesi yapıldığı günümüzün küreselleşmiş ortamında nefretin dilini deneyimliyoruz. Sürekli bir savunma ve saldırı halindeyiz. Kendimizi sürekli olarak ‘öteki’nden, ‘yabancı’dan, ‘farklı olan’dan koruyoruz. Onu ortadan kaldırmak, yaşamsal alanından yoksun bırakmak, yeryüzünden silmek istiyoruz!” Bu süreci “barbarlık döngüsü” olara tanımlıyor ve de şu soruyu soruyor: “Çağdaş tiyatro, 21. yüzyılda şekillenen insanlık durumuna ilişkin kaygıları ifade etme potansiyeline sahip mi? Tiyatro sosyal, varoluşsal, politik, ontolojik yansımalar için açık, demokratik bir alan, farklılıkların çoğulluğunun bir arada var olduğu bir laboratuar olarak var olabilir mi? Toplumsal travmayı dikkate almadan diller, ekoller, ulusal gelenekler, dönemler ve eğilimler arasında köprü kurabilir miyiz ?” Ve tartışmaya açık bu soruların cevabını bizlere bırakıyor Theodoros Terzopoulos çarpık bir dünya düzeninde çöküşün kaçınılmazlığını vurgularken…