Erdoğan Mitrani
Yaz repertuardaki oyunların hemen ardından eylül başından itibaren yepyeni yapımlar prömiyer yapmaya başladı. İlk izlenimlere Tiyatro BeReZe´de sezonu açan ´Cimri´ ile başlamak istiyorum. İlk Ekim 2022´de seyirci karşısına çıkan, geçen tiyatro mevsimi boyunca oynanan bir oyuna neden bu başlık altında değindiğime gelince, amacım, Tansu Biçer´in parlak yorumuyla yıllar önce Semaver Kumpanya´nın repertuarına giren, Serkan Keskin´in benzersiz Harpagon´u sayesinde hâlâ salonları dolduran Cimri´nin yanında, bu daha alçak gönüllü ama daha heyecan verici yorumun göz ardı edilmemesi.7
BeReZe’nin ‘Cimri’si
Günümüzün bilinçli tiyatro seyircisi Molière’i, Shakespeare’i ya da benzer klasikleri, anlatıyı, öyküyü, karakterleri keşfetmek için değil, bildiği hikâye ve kişilere nasıl farklı ve ilginç bir bakış açısı getirildiğini görmek için izler.
Öyküyü bilmeyen yoktur herhalde: Paranın pahalı, ama çok pahalı olduğu bir evde, altınlarından başka hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevemeyen bir adam; adamın cimriliği yüzünden sevdikleriyle birlikte olamayan iki bahtsız kardeş; kardeşlerle birlikte olabilmek için türlü dolaplar çevirmek zorunda kalan âşıklar; âşıkları bir araya getirmeye çalışan çöpçatan ve bunların ortasında sırtından sopa eksik olmayan aç biilaç zavallı uşaklar…
Molière’in 1668’de sahnelenen, dönemin parayı tüm insani değerlerin üstüne koyan, para karşısında özgürlüğünü yitirerek kendisiyle yabancılaşan burjuvazisini ve para temelinde biçimlenen toplumsal ilişkileri hicvettiği Cimri’sini BeReZe’nin kurucularından Elif Temuçin farklı ve çağcıl bir anlayışla sahneliyor.
Sahnede diğer iki kurucu Erkan Uyanıksoy ve Firuze Ergin’le birlikte, Fringe sayesinde tanıdığım topluluğun enerjik genç oyuncuları İbrahim Can Sayan, Hatice Cansu Karagöz, Özge Ünal, Sevcan Başaydın, Can Çelik, Murat Kural, Pelinsu Ekşioğlu olduğuna göre
Sanırım bu Cimri, BeReZe’nin tam takım olarak katıldığı ilk yapım.
Temuçin, tüm fazlalık ve sarkmalardan ayıklayarak 80 dakikaya indirgediği 5 perdelik oyunu Kerem Erverdi ve Barış Aksu’nun müziği eşliğinde, hiç ara verilmeyen, dur durak bilmeyen, tempolu, hınzır ve müthiş eğlenceli bir fars olarak yönetiyor.
Brecht tarzı bir yabancılaştırmayla değil, oyun alanına kulisleri ve tuvaletleri de dâhil ederek, Cimri’yi izleyicilerle iç içe, göz göze oynatarak seyircilere tiyatroda olduklarını unutturmayan bu interaktif yorumda, dönemin erkek egemen cinsellik kavramını da keyifle tersyüz ediyor.
Fenomen oyuncu Erkan Uyanıksoy, olağanüstü Harpagon yorumunda, araçken amaca dönüşen paranın, gönlünce zorbalık etmeyi, etrafındakileri fütursuzca ezmeyi nasıl kolaylaştırdığını da ustalıkla yansıtıyor. Başta nefis çöpçatanı ile Firuze Engin olmak üzere tüm ekibin takım oyunculuğu müthiş uyumlu.
Frankofon eğitimden geldiğim, belki de ders, ödev ve sınav konusu olarak yıllarca haşır neşir olduğum için, Molière’in beni güldürdüğünü, heyecanlandırdığını pek söyleyemem. Geçen İKSV festivalinde filmden izlediğim ‘Molière’in Evi’ Comédie Française’in yorumları bile beni pek etkilememişti ama, bu Cimri baştan sona eğlenerek, keyif alarak izlediğim bir Molière yorumu oldu.
Kaçırmayın derim. 11 Ekim ve sezon boyunca BeReZe Gösteri Evinde.
‘Disko Topu’
“Bir kadın üzerinden ‘gerçek’ dediğimiz tüm sistemin çatlaklarını anlatan, insanı sarsarak uyandırmaya çalışan bir metin.”
Nihan Doğa
Nihan Doğa’nın basıldığı günden beri çok beğendiği, beş yıldır sahneye uyarlamak için çaba gösterdiği Ayça Güçlüten’in 2018 tarihli romanı ‘Disko Topu’ nihayet, etkileyici tek kişilik yorumuyla Kadıköy Boa Sahne’de prömiyer yaptı.
Güçlüten’in önce tiyatro olarak düşündüğü, ancak yazıldıkça romana dönüşen öyküsü, Dilek Tekintaş‘ın çok başarılı dramaturgisinin desteğiyle parlak bir sahne metni olmuş.
Seyirci, dünyası bir disko topu olan, kafası karışık bir kadının, gidip gelen belleği gibi kırık ve karışık monoloğunu izlerken, kadınla birlikte anlatının dolambaçlı kıvrımlarında yolunu kaybediyor, yeniden buluyor ve yeniden kayboluyor. Zorlayıcı ancak çok heyecan verici bir deneyim.
Disko topu bazen ışıl ışıl, bazen paramparça, bazen var, bazen yok. Yine de hep dönüyor. Bazen birileri geliyor, bazen birileri gidiyor. O ve disko topu hep kalanlar oluyor…
Emre Saka’nın yönettiği izleme serüvenini müthiş etkileyici kılan öncelikle Nihan Doğa’nın tüm sesi ve bedeniyle seyirciyi peşine takıp götüren yorumu. Efe Arslan’ın sahne ve kostüm, R. Onur Duru’nun mapping ve görsel, Ataberk Öğe’nin usta işi ışık ve Orhan Enes Kuzu’nun müzik tasarımları bu sıra dışı yolculuğa nefis bir görsel işitsel boyut kazandırıyor.
19 Ekim, 18 Kasım CKM Küçük Salon, 21 Ekim Bakırköy hop, 31 Ekim, 30 Kasım Kadıköy Boa Sahne, 17 Kasım Taksim Ara Sahne’de. Kaçırmayın derim.
‘Hard Love’
Anıl Can Beydilli’nin yazıp yönettiği, dekor tasarımını Cihan Aşar’ın, ışık tasarımını Yasin Gültepe’nin yaptığı ‘HardLove’, yaşamlarında gittikçe hissizleşen, bir şeyler hissetmek için çabalarken tökezleyen bir ikilinin yabancı olmaktan kurtulma çabasını aktarır. Müzikleri, Arkadaş Deniz Koşar ve Mekin Sezer, hareket tasarımını Gülnara Golovina yapmış.
Barda tanışan iki kişi sevişmek üzere erkeğin evine gelirler. Soyunup fiiliyata geçtiklerinde sekste pek de uyum sağlayamazlar. Gece boyunca, biraz da öpüşüp koklaşarak konuşurlar, kendilerini ve birbirlerini tanımaya çalıştıkları garip bir ilişkiye girerler.
Beydilli, yazdığı, eğlenceli hatta komik başlayan, ancak adım adım ciddiye dönüşen sağlam metnine, toplumun giderek aşırı muhafazakârlaştığı günümüz ortamı için epey cesur bir yorum getirmiş.
Sahnelemenin en büyük başarısı, erotik ile müstehceni ayıran incecik çizgi üzerinde gelişen, büyük bölümü giysi olarak sadece sutyen ve boxerle oynanan oyunun ulaşmış olduğu, en tutucu seyirciyi bile rahatsız etmeyecek, hiçbir aşırılığa kaçmayan, son derece edepli tonlama. Özellikle stilize orgazm sahnesi çok etkileyici.
Başarıya, karakterlerini inanılmaz doğallık ve inandırıcılıkla yorumlarken, öykünün tüm derinliklerini açığa çıkaran iki genç oyuncusunun, Atakan Yılmaz ve Tuğba Sorgun’un büyük katkısı var.
11 Ekim Beyoğlu Ara Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. Mutlaka izlenmeli.
‘Kêm’
Mirza Metîn’in kurucularından olduğu Şermola Performans, Kürtçe tiyatro eğitimi sorununun çözümüne katkı için Batman’da Dîwan Uluslararası Tiyatro Akademisi açmaya hazırlanıyor. Sezonu üç oyunla Diyarbakır Amed Şehir Tiyatrosu’nda açan Şermola, oyunlardan gelecek geliri hâlen tadilatı süren Dîwan Akademi’ye bağışlayacak.
Bu üç oyundan biri, prömiyerleri 1 Haziran 2023’te TAK Theater Berlin’de, 20 Eylül’de Amed’de, 5 Ekim’de İstanbul Boa Sahne’de gerçekleşen ‘Kêm’.
Son derece yetenekli bir yazar olan, birbirinden etkileyici birçok usta işi oyununu izlemiş olduğumuz Mirza Metîn, son yıllarda daha deneysel yapımlara, sözsüz oyunlara yöneldi. Tasarlayıp yönettiği Kêm, Hicran Demir’in bir solo ses, nefes ve hareket performansı olarak bu çalışmaların yeni bir aşaması.
Yılan gibi sürünerek oyun alanına giren kadının yavaş yavaş ayaklanması, hırıltılarının nefese, nefesten, ezgiye, ezgiden zılgıta dönüşmesi, görsel işitsel şölenin kendi üzerine kapanan fasit daire olarak sona ermesi, hikâye anlatmadan anlatılmış heyecan verici bir hikâye.
Oyun sonrasındaki söyleşide Mirza, bir dizi rüya imgesinin yumuşak geçişlerle bir araya getirilmesini çağrıştıran bu performansın, farklı toplumlardan gelen bireylerde farklı duygu ve imgeler oluşturduğunu anlattı.
Kaynağını dengbêjlerden, derwêşlerden, çoban seslerinden, govendlerden ve performansçının beden hafızasından alan performansta geleneksel ögelerden yola çıkılarak, çağcıl ve modern bir çalışmaya ulaşılmış olması müthiş heyecan verici.
Tekrar İstanbul’a geldiklerinde mutlaka izleyin. Hepinize iyi seyirler dilerim.