Erdoğan Mitrani
Ödenekli tiyatrolar geleneksel tatillerini yaparken özel tiyatrolarımız yaz boyunca hiç ara vermeden açık havada mevsimin oyunlarını sahnelemeyi sürdürdü; kimi büyük yapım da İstanbul dışı turnelere çıktı. Eylül başından itibaren de neredeyse hiç nefes almadan, heyecan verici yepyeni oyunlar izleyeceğimiz 2023-2024 sezonuna girmiş bulunuyoruz.
İki Kore’nin Birleşmesi
DasDas Uluslararası Tiyatro Festivali başladı!
Ataşehir’de kurulduğundan beri kapalı gişe oyunları, konserleri ve stand-up gösterileriyle önemli bir sanat merkezine dönüşen DasDas, sezona eylül ayında, geçen yıldan beri planlanan, ancak deprem felaketi yüzünden ertelenen İO Uluslararası Tiyatro Festivali ile giriyor.
Anadolu yakasının ilk uluslararası etkinliği, ulusal ve uluslararası tiyatro, dans ve performans yapımlarının yanı sıra, çeşitli sanatçılarla gerçekleştirilecek atölyeler, söyleşiler, farklı kültürlerden yeni metinlerin yer aldığı okuma tiyatrolarından oluşan bir programla karşımıza çıkıyor. Bir diğer önemli etkinlik de, üniversitelerin oyunculuk ve sahne sanatları bölümleriyle iş birlikleriyle, oyunlarına sahnelerinde yer vererek, onların seyircilerle buluşmasını sağlamak.
İO, Yunan mitolojisinde Tanrı Zeus tarafından ineğe dönüştürülen kadın kahramanın adı… Zeus’un kıskanç eşi Hera’dan kaçışının aşamaları, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının, hatta Haliç’in meydana gelişinin mitolojik öyküsünü de barındırır. Sınırları Balkanlardan Kafkasya’ya, Anadolu’dan Mısır’a ve Libya’ya kadar uzanan serüven, kimi zaman bir başkaldırı öyküsüne, kimi zaman bir göç hikâyesine, kimi zaman da bir kadının tüm zorluklar karşısındaki mücadelesine dönüşür.
DasDas’ın festivalin adını İO koyarak bu mitolojik karakterin peşinden çıktığı heyecan verici keşifte iki önemli kozu var: Birincisi ilk oyunlarından bugüne sanata saygılı, bilgili ve ciddi bir kuruluş olarak tanıdığımız DasDas’ın günümüze kadar hep büyük başarıyla gelmiş olması. İkincisiyse projenin direktörlüğünü Doç. Dr. Leman Yılmaz’ın üstlenmiş olması.
Bilindiği gibi, İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Dikmen Gürün’ün yardımcısı olarak sekiz yıllık çalışmanın ardından 2013’te bayrağı devralarak İKSV Tiyatro Festivali direktörü olan Yılmaz, dokuz yıl sürdürdüğü görevinde Gürün’ün kurduğu yenilikçi sistemi geliştirerek sürdürmüş, ülke ülke dolaşarak, seyircimize çağcıl tiyatronun ve modern dans tiyatrosunun en önemli örneklerini getirmiştir. İKSV’nin kurumsal bir kararla direktörlüğün yerine her yıl değişen küratörlük sistemi getirmesi, kanımca İKSV için büyük kayıp, DasDas için de büyük kazanç olmuştur.
Projenin direktörlüğünü uluslararası tiyatro arenasında benzersiz ilişkileri olan Leman Yılmaz’ın üstlenmesinin ne kadar isabetli olduğu, İO’nun açılış oyunlarından hissediliyor:
9 – 10 Eylül tarihlerinde çağdaş tiyatronun en önemli yaratıcılarından Milo Rau’nun, nefes kesici oyunu ‘La Reprise. Histoiré Du Théâtre (I)’ ile başlayan festivalde, bilinen metinleri farklı bir sahne tasarımı ve estetiği ile mekâna taşıyan Mesut Arslan’ın ‘Gılgamesh / Gılgamış’ oyunu 15 – 16 Eylül akşamlarında DasDas’ta sahnelenecek.
Her iki oyuna ait izlenimlerimi ancak haftaya paylaşabileceğim. La Reprise geçti ama, Gılgamesh’i mutlaka izleyin derim.
İBBŞT’de Cumhuriyet’in 100. yılı kutlaması
Siyasi nedenlerle geçen uzunca bir tatsız dönemin ardından geçen yıl, yeni Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever’le küllerinden doğan anka kuşu gibi yeniden parlak bir döneme giren İBBŞT, Cumhuriyetimizin 100. yılına “Klasiklere Devam” diyerek yine müthiş etkileyici bir gösterim programıyla girerken, 100. yılı çok önemli iki projeyle kutluyor.
Birincisi yeni ve öncü tiyatro uygulamalarını gerçekleştirmek için, Beklan Algan’ın Muhsin Ertuğrul’un desteğiyle, yanan Dram Tiyatrosu marangozhanesinde oluşturduğu, 1975-1983 arasında hizmet vermiş Deneme Sahnesini yeniden hayata geçirmek. Türkiye’de ilk kez yerleşik sahne ve perdenin olmadığı, seyirci yerleri değişken mekânda, oyunların kimi kez izleyicilerin ortasında, kimi kez çevresinde sahnelendiği, Brecht’in ‘Cesaret Ana ve Çocukları’ (1977), Weiss’ın ‘Marat-Sade’ (1978), Shakespeare & Can Yücel’in ‘Bahar Noktası’ gibi her biri efsaneleşmiş yapımları izlediğimiz Deneme Sahnesi, 1983’ün aralık ayında boşaltılmış, 1984’te yıkılmıştı.
Deneme Sahnesi bu yıl, yeni mekânları Müze Gazhane ve Muhsin Ertuğrul sahnelerinde Lucy Kirkwood’un ‘Sivrisinekler’ oyunuyla yeniden faaliyete geçecek.
İkincisiyse, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda sadece 16 ve 17 Eylül’de iki gösterim yapacak olan ‘Bu Memleket Bizim’ adlı müzikli oyun.
İBBŞT’nin kuruluşuna tanıklık ettiği Cumhuriyetin 100. Yılına özel bu gösterinin metni, Atatürk’ten Nutuk başta olmak üzere, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı, Erol Toy, İsmet Küntay, Samim Kocagöz, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun metinlerinden parçaların yanı sıra birçok yazarın kısa pasajlarla katıldığı bir kolaj.
‘Bu Memleket Bizim’, yönetmenler Ali Gökmen Altuğ, Aslı Öngören, Yıldırım Fikret Urağ ve Yiğit Sertdemir tarafından sahneye taşınıyor. İBBŞT’nin neredeyse tüm kadrosuyla sahnede olacağı, 300’ü aşkın oyuncu, 20 kişilik dans ekibi, genişletilmiş Şehir Tiyatrosu Orkestrasıyla gerçekleşecek bu çok özel gösterimin biletleri hâlen satılmakta. Kaçırmayın derim.
‘İki Kore’nin Birleşmesi’
1963 doğumlu, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni, Fransız Akademisi Tiyatro ödülü sahibi Joël Pommerat, Fransızların yaşayan frankofon yazarlara verdiği en prestijli ödül olan ‘Molière’i iki kez kazandı.
İlk kez 2013’de sahnelenen ‘La Réunification des deux Corées / İki Kore’nin Birleşmesi’, kadın-erkek ilişkilerine odaklanan, kimi zaman ikili, kimi zaman üçlü kimi zaman çoklu 20 kurmaca öykücükten, 20 enstantaneden oluşur. Bu birbirinden bağımsız sahnelerin hepsi, aşk ilişkisine odaklandıklarından, birbirleriyle anlatı olarak değil, tematik olarak bağımlıdır.
Sevgililerin, arkadaşların, sadık ya da birbirini aldatan çiftlerin geçici ya da kalıcı ilişkileri üzerinden, insanları aynı anda birbirine bağlayan ve ayıranların didik didik edildiği ‘İki Kore’nin Birleşmesi’nde aşkın değil, aşksızlığın gerçekçi bir resmi çizilir.
Öykülerin adeta satır aralarında duyumsatıldığı oyunun adında sözü geçen iki Kore, birbirinden farklı ve bağımsız iki bireyden oluşan çiftin, aynen Kuzey ve Güney Kore’de olduğu gibi, sevgi ve nefret ilişkisinin metaforudur.
İki Kore’nin birleşmesine en yakın duran öykü belleğini yitirmiş kadının ortak geçmişlerini kocasından dinlediği ‘hafıza’dır. Kadın kocasına evlendiklerinde birbirlerini ne derece sevdiklerini sorar. Adam başlarda her şeyin mükemmel olduğunu, sanki iki Kore birleşmiş de, yıllardır ayrı kalmış, parçalanmış aileler buluşmuş, birbirini kaybetmiş iki yarın buluşup birleşmiş gibi hissettiklerini söyler…
Oyun yapısal olarak Arthur Schnitzler’in ‘La Ronde’unun biçemini özgürce uyarlar. Sonlardaki ‘değer’ öyküsünün ‘La Ronde’un açılış sekansının bir çeşitlemesi oluşuyla bu biçem, etkileşimin ötesinde bir saygı duruşuna dönüşür. Açılış öyküsü ‘boşanma’da belirginleşen bir diğer esin kaynağı da Ingmar Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Sahneler’ filmidir.
Tamamını sahnelemenin 2,5 saati bulacağını hesaplayan Kemal Aydoğan oyunda sadece 14 öyküyü kullanmayı yeğler.
Temposu hiç düşmeyen yorumunda Neriman Uğur, Levent Tülek, Sedat Kalkavan, Asiye Dinçsoy, Reyhan Özdilek, Melek Ceylan ve Damla Pehlevan çok parlak bir ekip oyunculuğuyla, karakterden karaktere ustalıkla geçerler. Hem iyi oyuncu, hem usta müzisyen Damla Pehlevan, piyanosu eşliğinde nefis bir sesle söylediği şarkılarla bölümleri birbirine bağlar.
Metinlerin duygusuna göre kimi öyküler dramatik, kimiyse komik tonlamalarla sahnelenir. Hatta Aydoğan ‘düğün’ öyküsünü metne çok yakışan abartılı bir Bulvar Komedisi gibi yönetmekten çekinmez.
Sonuç olarak nefis bir metin, parlak bir sahnelemeyle müthiş keyifli bir müzikli seyirliğe dönüşmüş. Kaçırmayın derim. 13 ve 14 Eylül, 6, 7 ve 8 Ekim Moda Sahnesi’nde.
Hepinize keyifli bir tiyatro mevsimi dileklerimle.