Mehmet K. Özel
çocukluğumda ve ilk gençliğimde milliyet sanat dergisinde zeynep oral’ın her yıl salzburg, edinburgh, avignon festivallerinde, londra west-end’de seyrettiği gösterileri ballandıra ballandıra anlattığı yazılarını takip ettiğimden beridir oralara gidip gösteriler seyretmek en büyük hayallerimden biriydi. west-end’de, salzburg festivali’nde ve sonradan kendimin keşfettiği başka pek çok avrupa festivalinde gösteriler seyretme şansım oldu, hatta bazılarının müdavimi bile oldum. ancak, ben frankofon olmadığımdan, onlar da programa aldıkları gösterilere ingilizce üstyazı koymadıklarından dolayı, sahne sanatları dünyasının kâbe’si sayılan avignon festivali’ne şimdiye kadar yolumu düşürememiştim. taa ki geçen yıl festivalin direktörlüğüne dört yıllığına getirilen portekizli tiyatro insanı tiago rodrigues, düzenlediği bu yılki ilk edisyonda fransızların dil konusundaki tutuculuklarını aşarak gösterilere ingilizce üstyazı ekleme kararı alıncaya dek. bu yıl aynı zamanda rodrigues’in her edisyonda bir dile odaklanma fikrinin de ilk uygulamasıydı ve seçtiği dil ingilizceydi. ingilizce üstyazı bu yıl bu yüzden mi kullanılıyordu, önümüzdeki yıl o yılın seçilen dili mi, geçen gün açıklandı ispanyolca olacakmış, üstyazılarda kullanılacak, bilmiyorum. neyse, ben avignon maceralarıma geri döneyim.
festival 5 temmuz günü açıldı, ertesi gün avignon’daydım. bu festival konusunda oldukça deneyimli istanbul’dan üç, paris ve londra’dan birer arkadaşımla avignon’da dört gün kaldım. festival 25 temmuz’a kadar devam etti…
bana göre seyirci olarak avignon festivali’nde yaşanan en büyük sorun eski kent surları içinde veya yakınında uygun fiyata konaklama bulabilmek. bilet bulmak bile konaklama yeri bulmaktan daha kolay. iki ay önceden bileti kalmadı denen bir çok gösteriye festival yaklaştıkça koltuklar açıldı. eğer festival sitesini sıkı ve düzenli takip ederseniz, hiç bir gösteride kapıda kalmazsınız. ama sokakta ya da şehre çok uzakta bir yerde kalabilirsiniz!
neyse ki biz şanslıydık, program açıklanalı oldukça zaman geçmiş olmasına rağmen airbnb’den, belki ucuz değil ama, surun hemen dışında tren-otobüs istasyonları dibinde, eski kentin merkezi sayılabilecek saatli meydana benim adımlarımla ve hızımla 10 dakika yürüme mesafesinde bir daire bulduk.
dairenin iyi taraflarından biri konumuduysa, diğeri ferah ve sessiz olmasıydı. geceleri festival partilerine veya sokak parade’lerine katılmamayı tercih eden benim gibi birisi için gürültüsüz bir ortamda uyuyabilmek büyük bir lükstü. dairenin tek gürültüsü sabah erken saatten itibaren geçmeye başlayan trenlerdi, ama o bile sorun değildi, çünkü avignon’da günler erken başlıyor. nedeni sonraki yazılarımda…
sur içinde konaklamak belki gösteri mekanlarına daha yakın olacağı için tercih edilebilir ama festival zamanı gece geç saatlere kadar süren sokak hayatının gürültüsünden etkilenmeyi göze alarak…
avignon’un festival sırasında ne kadar renkli ama bir o kadar da kaotik, kalabalık ve gürültülü bir atmosfere sahip olduğuna dair sadece yukarıdaki, afişlerle yığılı sokak fotoğrafları bile fikir veriyor olmalı. aşağıdaki gibi sessiz sakin bir meydanda, şehrin her yerinde olan o güzelim devasa ağaçların altında kahve içmek ya da bir şeyler yemek gibi keyifler avignon’da ancak ya sabah 9 civarında ya da festival dışı bir zamanda olası…