AbZu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Melike Tekin

“Anlatılan bizim hikâyemiz”

 

Alışık olmadığımız, aşina olmadığımız pek de tanıdık gelmeyen biri. Kimdir bu AbZu?

İlk duyuşta, ilk görüşte akılda kalması zor gelen bir isim AbZu; ama onu tanıdıktan sonra kolay kolay dillerden de düşmeyecek bir isim aynı zamanda.

Boş Sahne’nin AbZu oyununun, ülkemizdeki alışılagelmiş çocuk tiyatrosu örneklerinden oldukça farklı bir yeri var. AbZu, 9 yaş üstü tüm seyirciler için sahneye taşınıyor.  Ne mutlu, daha seyirci koltuğuna otururken kapsayıcılık da başlamış oluyor…

BOŞ SAHNE

ODTÜ Oyuncuları’nda tanışmış ve orada kolektif tiyatro yapmayı keşfetmiş yakın arkadaşların kurduğu bir sahne, Boş Sahne. 2011 yılından beri de senden, benden, bizden, birlikte yaşadığımız tüm canlılardan bahsederek, hepimize temas ederek üretim yapmaya ve kapsamaya devam ediyorlar.

Sahne üzerinde varlık gösteren oyuncuları birbirinden ayırmak, onu değil de şunu izleyelim demek oldukça zor. Kolektif tiyatronun etkisi, sahnedeki yayılımlarına ve birbirlerini tamamlamalarına öyle güzel hizmet ediyor ki, büyülü bir evrenin içinde buluyor izleyici kendisini. İstedikleri tiyatroyu tanımlarken kurdukları cümleyi, seyircinin izlediği her oyunda iliklerine kadar hissedeceği şüphesiz: “Sade ve özgür bir şekilde yaşamak, yaşadığımız gibi tiyatro yapmak istiyoruz.” Öyle de yapıyor Boş Sahne! İzleyicisine başka bir dünyanın mümkün olduğunu, birlikte nefes almanın çok daha kolay olduğunu, özgür bir şekilde yaşarken tüm mümkünlerin ötesine geçmenin kapılarını aralatmayı başarıyor!

2022 yılında prömiyerini yaptıkları AbZu’da istedikleri gibi kapı açtırmayı başarıyor seyircisine. Çoğunluğun yargısı, bir kız çocuğundan çiçeklerden hoşlanmasını beklerken, Ayşe Zuhal çiçeklerden değil de böceklerden hoşlanan bir çocuk olarak seyirci karşısına çıkıyor. “Ama bu çok saçma!” Oyun boyunca sıklıkla duyduğumuz cümlelerden biri bu oluyor. Peki nedir saçma olan? Böyle bir kız çocuğunun varlığı mı; yoksa bu söylem mi? Çoğunluk balinaları daha sevilesi canlılar olarak görürken; balinalar Ayşe Zuhal’in ilgisini çekmiyor. Peki gerçekten hangisi saçma? Sevgiyi ve ilgiyi çoğunluğun yargısına göre belirlemek mi? Yoksa, ürkülen ya da görmezden gelinen bir canlıya kalbini açmak mı?

AbZu’nun Dünyası

Ayşe Zuhal ablasından, anne ve babasından, sınıf arkadaşlarından ve öğretmeninden daha farklı şeylere ilgi duyan bir çocuk. Böceklere ilgi duyuyor, hani şu eklem bacaklılara, insanların genelde evlerinde karşılaştıklarında çığlık attıkları canlılara, varlıklarından rahatsız olup pis diye tanımladıkları; hatta sonlarını getirmek için ilaçlama şirketlerinin kurulmasına sebep olan canlılara. Tabii ki normal karşılanmıyor bu ilgisi,  herkes tarafından eleştiriliyor Ayşe Zuhal, kendine koyduğu ismiyle Azu! Çevresinden duyduğu sözler, bazen o kadar çınlıyor ki  kulağında o bile ilgisinin saçma olduğunu düşünüyor kimi zaman… Taa ki bir gün dedesiyle konuşana kadar. Dedesi de çiçeklere ilgi duyuyor ve diğerleri gibi saçma bulmuyor  Azu’nun ilgisini; ama Azu diyor ki aynı şey değil, “çiçekler güzeldir!” Şöyle bir karşılık geliyor dedesinden: “Küçük ve çirkin sanılan şeylerin dünyasında da mucizeler vardır; en az diğerleri kadar ve çiçeklerle böcekler sanıldığından çok daha bağlıdırlar birbirlerine!”

Dedesi çiçeklerine iyi geldiğini düşündüğü için balinaların şarkısından bestelenmiş bir şarkı dinletiyor sürekli onlara. “Ama bu çok saçma!” diyerek karşılık veriyor Azu… Ömründe bir kez bile balina görmemiş ve görme ihtimalinin de olacağını hiç düşünmeyen Azu nasıl bir bağ kuracaktı ki bu ezgiyle! Taa ki bir gün o şarkıyı, gider borularından duyana kadar… Boruların içinden hem ürkütücü hem de büyülü bir dünyaya düşene kadar…

O  dünyada, bugüne kadar görmediği çeşitte böcekle tanışıyor Azu. Ama artık adı Azu değil, AbZu, o dünyada öyle seslenmeye başlıyorlar çünkü ona. Yaşadığı dünyadaki su sıkıntısından, içine düştüğü dünya da nasibini almış… İnsanlar bu sıkıntıdan sadece dert yanarken, borular evreninde karşılaştığı canlılar suya kavuşabilmek için çeşitli yollar deniyor. AbZu da eşlik ediyor onlara, bazen bir hamsterın peşinde buluyor kendini bazen de hamam böceklerinin suyu getirebilmek için ettikleri dansa ortak oluyor. Umutsuzluğa kapıldığı zamanlar da oluyor; ama vazgeçmiyor Abzu, tıpkı böcekleri sevmekten vazgeçmediği gibi. İlgi duyduğu canlılarla dayanışarak ulaşıyor sonunda suya ve yaşadığı dünyaya o suyun ulaşmasını da sağlıyor. Paylaştığımız dünyada –sanılarımızın ve yanılgılarımızın aksine- hepimizin sadece birbirini tamamlayan küçük parçalar olduğunu bir kez daha hatırlatıyor AbZu. Ne kadar birarada – yazım yanlışı değil, birarada durmalarını istemiş olmak da mümkün- durmayı başarırsak, dünyayı o kadar daha yaşanılır kılacağımızı hatırlatıyor bizlere!

Sahne üzerinde kurulan oyun evreni de tanımladıkları tiyatronun biçimine çok uygun olarak karşımıza çıkıyor. Dedikleri gibi sade ve özgürler. Tüm bu sadeliğin içinde oyunculuklarıyla ahenkli olmayı başarıyorlar. Bu denli ahenkli olmaları ise canlılıklarından kaynaklanıyor. Oyuncuların mükemmel bir devinimle yol almaları ve bu devinimin bireysel değil de birarada ilerlemesi, seyircinin bütünün büyüsünde kaybolmasını sağlıyor.

Oyuncular sahnede özgürce kullandıkları basit nesneleri de adeta bir rol arkadaşına çevirmeyi başarıyor. Bazen bir hülahop bir böceğin kabuğu olurken bazen de siyah bir perde, akan bir suya dönüşüyor… Kullandıkları nesneleri öyle güzel sahipleniyorlar ki, onun artık ne’liğinden hiç şüphe etmiyorken buluyoruz kendimizi. AbZu, oyuncuların eylemlerinden ve oyuncuların nesnelerle olan eylemlerinden hareketle, seyircisinin hareketten doğan duyguyla karşılaşmasına olanak sağlıyor böylece…

Işık bazen aydınlık bir ruh halini desteklerken bir güneş gibi parlak oluyor, karamsarlığa düşüldüğünde gecenin karanlığı gibi çöküyor tüm canlıların üstüne. Işıkta kurulan bu matematik de tüm oyun evrenini desteklemeyi başarırken, aynı zamanda oyuncuların ve hikayenin devinimine de yardımcı bir rol arkadaşı oluyor.

Kostümlerinin sadeliği de tüm olanaksızlıkları olanaklı kılacak nitelikte çıkıyor karşımıza. Oyunun anlatıcı karakteri olarak hikayeyi açan Azu, başlangıçta kayboluyor diğer canlıların arasında, ona işaret edilmiyor; aksine onlardan biri gibi buluşuyor seyircisiyle. Buna olanak sağlayan şey ise, şatafattan uzak, siyah kostümden kaynaklanıyor. Oyun kişileri istedikleri an bir böceğe, istedikleri an bir insana dönüşmeye zorlanmıyor bu olanak sayesinde.

Öteki’ni Yaratmamak Mümkün

Öteki diye tanımlanan, tanımladığımız her şeyi sadece zihnimizde yarattığımızı gösteren, başka türlüsünün mümkün olduğunu bir kez daha hatırlatmayı başaran AbZu’yu birbirimizi daha fazla kucaklayabilmek, daha fazla kapsayabilmek için izlemeliyiz. Ne de olsa “anlatılan bizim hikayemiz” ve bu hikaye ne kadar birarada durmayı başarırsak o kadar güzel olacak bir hikaye!

                                             

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Melike Tekin

Yanıtla