Erdoğan Mitrani
Comédie Française´in ´Molière Maratonu´nda yer alan gösterilerle, 26. İstanbul Tiyatro Festivali´nin en iyi yabancı oyunlarına ait izlenimlerimi sonlandırıyorum.
‘Le Malade İmaginaire / Hastalık Hastası’
Molière, 1673’te yazdığı, ilk gösterimlerinde başrolünü üstlendiği son eseri ‘Le malade imaginaire / Hastalık Hastası’nda, mesleğini kötüye kullanarak hastaların zaaflarından yararlanmaya çalışan doktorlar üzerinden, toplumun ahlâkî yapısının ve yozlaşmış tıp çevrelerini eleştirir.
Şarlatan doktorunun yalanlarına kanarak kendini ölümcül hasta zanneden Argan karakteri, sanki oyunu yazarken tüberkülozun ileri evresinde olan ve son günlerini yaşadığını hisseden yazarın alter-egosudur. Her komik replik, satır aralarında ölümü çağrıştırır ve ölmekte olan Molière, gerçek yaşamındaki kişisel trajedisini sahnede komediye dönüştürerek seyircisini kendi felaketiyle güldürür.
Fransa’nın önde gelen yönetmenlerinden Claude Stratz Hastalık Hastası’nı komik olduğu kadar melankolik bir tonlamayla yönetmiş. Yorum, gerek seyirciler gerek eleştirmenler tarafından müthiş beğenilmiş, 2001’den bu yana 500 kez sahnelenmiş.
Argan olmayan dertlerinin acısını çekerek doktoruyla eczacısının maskarası olurken, onunla parası için evlenen Béline, kocasını aldatmakta ve elinde avucundakine el koymaya çalışmaktadır. Doktor damadın para harcatmadan onu tedavi edeceği düşüncesiyle Argan, başkasına âşık kızını bir doktorla evlendirmeye kalkar. Hakikatlerin ve aşkın kazanması için elinden geleni yapan sağduyulu hizmetçi Toinette’in hilesi sayesinde gerçekler açığa çıkar.
Gerçek hastanın, sahte hastayı canlandırdığı Hastalık Hastası’nda anlatı gerçekle yalanın ikiliği ve karşıtlığı üzerine kuruludur: gerçek ve sahte müzik hocası, gerçek ve sahte doktor, gerçek ve sahte hastalık, hatta gerçek ve sahte ölüm.
Yalan yaşamda da gerçeğe dönüşecek, 17 Şubat 1673’teki dördüncü temsili kan tükürmesine rağmen sonuna kadar sürdüren Molière, oyun bittikten birkaç saat sonra evinde ölecektir.
2007’de ölen Claude Stratz’ın yorumunun yeniden canlandırılmasında Comédie-Française oyuncuları ekip olarak kusursuzdur. Guillaume Gallienne’in müthiş Argon’u kadar Denys Podalydes’in bütün sahtekâr doktorları yorumlaması çok başarılıdır.
‘Le Bourgeois Gentilhomme / Kibarlık Budalası’
Maratonun ikinci gösterisi komedi-bale ‘Kibarlık Budalası’, Valérie Lesort ve Christian Hecq’in klasik metne sadık kalarak, ancak olayları absürt, gerçeküstü, fantastik bir evrene transfer ederek, palyaçolu, filli bir sirk gösterisiymişçesine sahneledikleri, Lully’nin özgün bestelerini balkan müziğine ve orkestrasına uyarladıkları buffon ağırlıklı bir fars olarak yönettikleri aykırı bir yorumdu.
Molière’in hem asilzadeliğe yükselmeye çalışan yüksek orta sınıfı, hem de kendini beğenmiş kof ve züppe yüksek asil sınıfı hicvettiği Kibarlık Budalası, Fransa’nın 17. yüzyılda değişen çehresinin, el değiştiren zenginliğin ve gücün de hınzır bir eleştirisidir.
Konuyu kısaca anımsarsak, varlıklı orta sınıftan cahil ve saf Monsieur Jourdain’in amacı asilzade olmak, soylu Markiz’i baştan çıkarmak ve kızını bir asilzadeyle evlendirmektir. Soylu statüsüne ulaşabilmek için müzik, dans, eskrim ve felsefe hocalarından eğitim alır, ikiyüzlü asil dostlarına hediyeler ve geri ödemedikleri borçlar verir. Yüzüne gülüp hovardalığını sömüren bu asalakların onu arkasından alaya aldıkları konusunda kendisini uyaran karısının, kızının ve hizmetçisinin uyarılarına kulak asmaz.
Kızının sevgilisi Cléante’la uşağı Covielle Jourdain’i, Osmanlı’nın saygın “Mamamuşi” rütbesine layık görüldüğünü, kızını kıyafet değiştirmiş Cléante’ın canlandırdığı “Büyük Türkün oğlu” ile evlendirdiğine inandırırlar. Jourdain gerçekleri ancak evlilik fiilen gerçekleştikten sonra anlayacaktır…
Abartılı makyajları, dozunda yapay oyunculuklarıyla en az izleyici kadar keyif alan Comédie Française ekibinin takım oyunculuğu kusursuz. Naif, neredeyse çocuksu Jourdain’iyle Christian Hecq müthiş. Seyrelmiş kirli saçları, kamburu, pençemsi parmaklarıyla felsefe hocasını Voldemort ile Gallum arası bir mahluk olarak yorumlayan Guillaume Gallienne, ürkünç görünümü, yılan gibi tıslayan sesiyle olağanüstüdür.
‘Büyük Türk’ün görkemli karşılama töreni, kitch kostümlerin desteklediği görsellikle grotesk bir gösteriye dönüşür. Kitsch’in doruğu, Jourdain’in tören kıyafetini tamamlayan başlığını çıkma bir pisuar olmasıdır!
‘Le Tartuffe ou L’hypocrite / Tartuffe ya da İkiyüzlü’
Comédie Française, 1680’de, Molière’in ölümünden birkaç yıl sonra, ekibinden oyuncuların da bulunduğu bir grup tiyatrocu tarafından kurulduğundan Molière’in fiilen ‘evi’dir. Kurumda Molière’in adı “patron” olarak geçer.
‘Patronun’ 400. doğum yılını sıra dışı bir yapımla kutlamak için, klasik Fransız tiyatrosunun en çok sahnelenen oyunu ‘Tartuffe’ün sadece Kralın gördüğü orijinal versiyonuna karar veren Comédie Française, oyunu yönetmen İvo Van Hove’la hayat arkadaşı, sahne tasarımcısı Jan Versweyveld ve kostüm tasarımcısı An D’Huys’a emanet eder.
Kral ve maiyetinin huzurunda sahnelendikten sonra, kilisenin baskısıyla yasaklanan ve ancak yıllar sonra yeniden yazılan yumuşatılmış biçeminin oynanmasına izin verilen oyunun özgün versiyonu kayıptır ama 17. yüzyıl tiyatrosu uzmanı eğitmen yazar Georges Forestier uzun bir araştırma ve çalışma sürecinin ardından metni yeniden ilk yazıldığı hâline yakın olarak oluşturmuştur.
‘Le Tartuffe ou L’hypocrite / Tartuffe ya da İkiyüzlü’nün bu derinlikli, enerjik, hırçın ve şiddetli versiyonu, Tartuffe’ün aileye karışmasının tüm bireylerinde yarattığı karmaşanın aileyi parçalamasını, asırlardır izlenen sansürlü Tartuffe’e göre daha inandırıcı ve daha gerçekçi biçemde yansıtır.
Tartuffe ya da İkiyüzlü, ailenin kir pas içinde sokakta bulduğu genç serseriyi, çırılçıplak soyup yıkadığı, giydirdiği, himayesine aldığı uzun diyalogsuz bir ön oyunla açılır. Tartuffe birkaç dakikada ilginin odağına, seyircilerin gözü önünde onunla aynı zamanda var olan mekânın / evin ayrılmaz elemanına, sözünden çıkılmayacak, saygı görecek hâkimine dönüşür. Tamamen yönetmenin buluşu olan bu sahnede, genç ve yakışıklı Tartuffe, aile tarafından el birliğiyle var edilirken sadece Orgon’a, önemseyerek, değer vererek, bakar. Orgon’un ne kendinden epey genç ikinci karısının, ne oğlunun, ne annesinin, ne de hizmetçisinin gözlerinde bulamadığı bu takdir ve ilgi dolu, biraz da baştan çıkarıcı bakış, Tartuffe’e körü körüne kanmasının, kayıtsız şartsız inanmasının belki de gerçek sebebidir. Ivo Van Hove sahtekâr sofunun aileyi ikiyüzlülüğüyle mahvetmesinden çok, aile içine giren yabancının, aşk, ebeveynlik, kardeşlik gibi sevgi ilişkilerini alt üst edişine odaklanır.
Bu versiyonda, tutkularının peşinde kendilerini ya da etrafındakileri parçalamaya hazır karakterlerin arzularıyla duyguları karmaşa ve karşıtlık doludur. Orgon, Tartuffe’e körü körüne inanmakta mıdır, yoksa ailesine “güç bende” diyebilmek için mi böyle davranır?
Ya da Tartuffe’e karşı farkında bile olmadığı, ama genç serserinin farkındalıkla sömürdüğü duygular mı besler? Nefretin itici gücüyle, cinsel çekimin ikilik/düalitesinin ustalıkla iç içe geçirildiği Tartuffe-Elmire ilişkisinde Tartuffe’ün baştan çıkarma girişimi Elmire’i gerçekten isyan ettirmiş midir, yoksa adamın çekiciliğinden etkilenmiş midir?
Hem manzum metnin şiirselliğini koruyan, hem benzersiz bir doğallıkla gelişen olağanüstü oyunculuklar müthiş sahnelemeyi daha da çarpıcı kılar. Açılış gecesi temaslı ve negatif olduğundan maskeyle oynayan Denis Podalydès, doğru dürüst tartışamayan, etrafına ancak korku salarak söz dinletebilen müthiş Orgon’unu bedeni ve bakışlarıyla var eder. Christophe Montenez’in çekici, yakışıklı ve kişilikli Tartuffe’ünün itici ve ahlaksız olduğu bilinse de ustalıklı yorumu ondan nefret etmeyi iyice zorlaştırır. Dominique Blanc, ailenin her bireyine büyük sevgiyle bağlı, hepsinin üzerine titreyen muhteşem bir Dorine’dir. Yorumu ve cinsel çekiciliğiyle Marina Hands (Elmire) müthiştir. Alexandre Desplat’nın ön oyundan itibaren metne eşlik eden özgün müziği, her sahnenin içine girerek, etkileşimlerin altını çizerek, gerilimleri, duygusal anları, tutkuları vurgulayarak oyunun kişilerinden birine dönüşür.
Sonuçta İvo Van Hove’un Tartuffe’ü kusursuz, olağanüstü her zamanki gibi, tartışmaya açık, bir tiyatro olayı. Gelecek yazılarımızda sezonun en iyi yerlilerinde buluşmak üzere…