Bahar Çuhadar
CANAVAR İKİ TİYATRO (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ)
◊ Yazan: Tunç Şahin
◊ Oyuncular: Gülçin Kültür Şahin, Tülin Özen, Hakan Emre Ünal
◊ Süre: 80 dakika
◊ Ne zaman, nerede: 25 Mayıs Perşembe, 20.30’da Oyun Atölyesi’nde.
◊ Bilet fiyatları: 160 ve 190 lira
Aile ‘dokunulmazlığı’ olan bir ‘çekirdek kurum’ ve hakkında açıkça konuşmak pek de kolay değil. Kırılan kolun hep yen içinde kaldığı, geçmişin geçmişe gömüldüğü, konuşulmayanların konuşulanlardan katbekat fazla olduğu bir kurum aile. Kötü hatıraları bastırmanın, yüzleşmeye tercih edildiği, sarsılması güç bir yapı.
Geçen hafta prömiyer yapan ‘Canavar’, aile içinde üstü örtülüp yok sayılanların konuşulması gerektiğini cesurca anımsatıyor. Oyunun yazarı ve yönetmeni Tunç Şahin, insanın karanlık taraflarını aydınlık bir dille anlatan (bkz. yazıp yönettiği filmi ‘İnsanlar İkiye Ayrılır’ ve dijital dizi projesi ‘7 Yüz’) ödüllü bir sinemacı. ‘Canavar’ ise sırtını güvenle dayadığını hissettiren bir ekiple yarattığı ilk tiyatro işi. Gülçin Kültür Şahin, Tülin Özen ve Hakan Emre Ünal’ın oynadığı ‘Canavar’, bir ‘aile içi yüzleşme’ öyküsü…
Küçük bir Anadolu şehrinde aynı evi paylaşan abla-kardeş Derya ile Aslı’nın kendi halindeki dünyalarına giriyoruz önce. Evlenip boşanmış genç bir kadın olan Derya annesinden yadigâr çiçekle (annesine sitemkâr bir tonla) sohbet ede ede örgüsünü ören, ‘tasarımlarını’ Instagram’dan satma hayalinde, neşeli biridir. Vergi dairesinde memur olan abla Aslı daha sert, temkinli bir karakterdir. Epeydir görüşmedikleri kuzenleri Kemal ise çok satan kitapları dizilere bile uyarlanan şöhretli bir yazardır. İmza için bu şehre gelmişken kuzenlerini de ziyaret edecektir…
Gülçin Kültür Şahin kanlı canlı, izlemeye doyulmaz bir karakter sunuyor.
Üçlü arasında daha doğrusu geniş ailede bir gerginlik olduğunu ilk andan veriyor oyun. İletişimi neredeyse kopmuş olan bu üç akran kuzenin ilk karşılaşmasından itibaren de bol teyzeli-halalı, dayılı-amcalı bu ailenin bireyleri arasında çeşitli husumetler, küslükler olduğunu gösteriyor. Üç kuzen, gerçekçi ev dekorunun merkezine konumlanmış yemek masasının etrafına birkaç atıştırmalık eşliğinde yerleştikten sonra ailenin gündemindeki ‘görünür’ huzursuzluklar da yerleşiyor masaya: Miras çekişmeleri, arsa hadiseleri, kadirbilmezlikler vs.
Karakterlerin deyişiyle, “Aile değil, meydan savaşı”dır önümüzdeki. Ama görünen savaşın gerisinde asıl olanı anlamamız için oyun seyircinin biraz daha vaktini istiyor. Üçlünün diyaloglarıyla akan metin, 80 dakikalık sürenin ilk yarım saatinde meseleyi pek açık etmiyor. Kemal’in ziyaretinin gerçek sebebini merak etmeye erkenden başlasak da yanıtı alabilmek için sabretmemiz gerekiyor. Bu sırada bir süre sonra ipin ucunu kaçırdığımız bir dizi aile üyesinin bahsi geçiyor. Üç kuzen geçmişten ve bugünden bahsederken kim kimin dayısı/amcası/halası/teyzesi, kim kime küs birbirine giriyor. Sürenin ikinci yarısına doğru ağırlık sahnedeki üç karakterin gizlediği gerçeklere veriliyor. Ve meselenin ‘ağırlığı’ kucağımıza iyice yerleşiyor…
‘Canavar’ geçmişte yaşanan ve üstü sessiz bir ağızbirliğiyle örtülen bir zulmün mağdurlarını seneler sonra bir araya getiriyor. Ve soruyor: ‘Yüzleşmezsek yaralar nasıl kapanacak?’ Bunu da diyaloğu bol bir metinle yapıyor. Her detayı incelikle hazırlanmış gerçekçi bir ev dekoru içinde… Oyunculuk maharetlerine defalarca tanık olduğumuz deneyimli isimlerle… Özellikle, sahnede ilk kez izlediğim Gülçin Kültür Şahin’in kanlı canlı, izlemeye doyulmaz bir karakter sunacağını daha ilk sahneden fark ediyoruz. Umarım çok daha fazla oyunda görürüz kendisini. Metnin, Türkiye’de pek çok sanat işinde açık açık dokunulmayan bir mevzuyu cesurca ele alması, Tunç Şahin’in sözünü -seyircinin canını yakma pahasına- esirgememesi de oyunun başarı hanesine yazılacaklardan. Üç kuzenin ailenin geleneksel lezzeti ‘Kapama’ üzerinden yürüttükleri muhabbet de ince metaforlar içeriyor. Finalde yönetmenin yaptığı ters köşe ve ‘Kapama’yla da bir nevi yüzleşme yaşamaları şık hareketlerden. Ve tabii Şahin’in kalemine aşina olanların şaşırmayacağı, genele yayılmış mizah, sinema/TV sektörüne ve sosyal medyaya yapılan göndermeler de öyle. Velhasıl; tiyatromuz, sinema dünyasından ‘transfer olmuş’ bir yazar kazanmış diyebiliriz.
Ama oyunun tüm bu güçlü yönlerini zayıflatan bir sahne matematiği sıkıntısı söz konusu. Bir kere metin çok fazla konuşuyor. Seyirci, ailede olan biteni anlasın diye karakterler sürekli olarak birbirlerine “sorma/yanıtlama, anlatma” halinde.
Bu hal sonlara doğru karakterlerin artarda yaşadıkları duygu patlamalarıyla kırılıyor. Ama bu sefer de o patlama anlarının ‘Tamam, ben de anlatıyorum o zaman yaşadıklarımı’ tonunda yaşanması ikna edici olamıyor.
Diyalog akışı, oyun demlendikçe daha ikna edici olacaktır. Girizgâh faslını biraz hızlı geçip sahne üstündeki hareketsizlikten de uzaklaşıldığında ‘Canavar’ın çok daha etkileyici bir kıvama geleceğini düşünüyorum.
Finalini, yüzleşmenin iyileştirici olabileceğini ve bazı aile geleneklerine veda etmenin bizi özgürleştirebileceğini söyleyerek yapıyor ‘Canavar’. En karanlık anımızda bile birlikte umudu yeşertebileceğimizi anımsatıyor. Yeter ki konuşulmayanları konuşmaktan korkmayalım…
SAHNEDE BUNLAR DA VAR
RIchard
Kabare Dada
Shakespeare’in ünlü trajedisinden hareketle Okan Bayülgen’in yazdığı ve kalabalık bir kadroyla birlikte rol aldığı oyun, İngiltere Kralı III. Richard’ı ‘bir şekilde’ 2012 senesine getiriyor… Bu akşam ve yarın 20.30’da İzmir, Ahmed Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde.
444
KUMBARACI50
Gülhan Kadim ve Yiğit Sertdemir bu oyunla 2008’den beri sahnede; seyirciyi bir çağrı merkezinde, işlerin birbirine girdiği yüksek tempolu bir gece vardiyasına topluyor. Sezonun son oyunu, bu akşam 20.30’da Kumbaracı50’de.
DELİ KADIN
GESTUS
Mine Söğüt’ün ‘Deli Kadın Hikâyeleri’ Meryem Şahin’in kalemi, Gökhan Erarslan’ın süpervizörlüğünde seyirci karşısında. ‘Kadınlıklarını bir lanet gibi sırtlarında taşıyan, hepsi kaybetmeye yazgılı’ kadınları Özden Dilek Karakışla’dan izleyeceğiz. 24 Mayıs Çarşamba, 20.30’da Şişli Tiyatrosu’nda.