İBB Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği 37. Genç Günler’e konuk olan Metin Akpınar, “Ben çocukluktan bu yana komik olmak istedim. Süpürgeden gitar yapardım” dedi.
Oyuncu Metin Akpınar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları’nın düzenlediği 37. Genç Günler’in söyleşi konuğu oldu.
İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever moderatörlüğünde, kendi oyunculuk serüvenini anlatan Akpınar, “Çocukluktan itibaren komik olmak istedim” dedi. Sanat ve sahne aşkının erken yaşlarda başladığını söyleyen Akpınar, geleneksel tiyatrodan İstanbul’un değişen kültürel ve sanatsal ortamına, kitaplardan anılarına birçok konuda gençlerin sorularını cevapladı.
‘ÇOCUKLUKTAN BU YANA KOMİK OLMAK İSTEDİM’
Oyunculuk serüveninin nasıl başladığını anlatan Metin Akpınar, “Minder komiği derlerdi eskiler. Ben çocukluktan bu yana komik olmak istedim. Süpürgeden gitar yapardım. 1957 yılında Yeşil Sahne’ye götürdü bir arkadaşım. Orada çok güzel bir tiyatro kurulmuştu. Orada tiyatroya başladım. Oradan Milli Türk Talebe Birliği’ne geldim. Tiyatro bölümü başkanı oldum. ‘Her Yer Tiyatro’ kampanyası yaptık. Onlar gelemiyorlar biz gidelim, dedik. Florya dinlenme tesislerinde Haldun Taner hoca bizi seyretmiş, beğenmiş. Oyundan sonra da çocuklar gelsin bir konuşalım demiş. O sıra da Haldun Taner, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ı yapmak üzere. Tiyatro kurmak üzere. Hoca bana matinelerde siz burada oynayın, sonra da bana oynayın, dedi. Biz uçtuk tabiİ. Provalar başladı, ekibi de genişletti hoca. Öyle olunca da siz aşağıda oynamayı bırakın, bizimle olun, dedi. 1964 senesinde Ulvi Uraz tiyatrosunda profesyonel oldum. 2 sene orda bazı roller hariç bütün kompozisyonlarda oynadım” ifadelerini kullandı.
Akpınar, daha sonra özel tiyatro kurmalarıyla ilgili bir soru üzerine, “Biz olduk zannettik ve gençlik heyecanıyla kendi tiyatromuzu, Genar tiyatrosunu kurduk. 60 kişilik bir yerdi, biz seyirciden daha kalabalıktık, seyirciler gelmiyorlardı. Sonra Hababam Sınıfı’nda oynadık, yavaş yavaş tanınmaya başladık. Seyirci gelmeyince bir turne tiyatrosu olmaya karar verdik. Bir kış turnesi yaptık, hatta para biriktirdik. Sonra Haldun Hoca’ya geldik, o bize Kabare Tiyatrosu yapalım dedi. Bizi ikna etti, 1967 senesinde Kabare Tiyatrosu’nu kurduk. 1992’ye kadar da aktif oldu” dedi.
10 yıldır üç üniversitede Kabare Tiyatrosu üzerine dersler verdiğini söyleyen Akpınar, “Liseden gençler iyi yetişmiş olarak gelmiyor. Bir süre sonra faydalı olamadığımı, olamayacağımı anladım ve bu dersleri de bıraktım. Ancak Kabare Tiyatrosu üzerine özel oluşumlara destek vermeye devam ediyorum” dedi.
‘BU ÜLKEDE TİYATRONUN VAZGEÇİLMEZ OLDUĞU İNANCI YERLEŞMEDİ’
Ayşegül İşsever’in “Eskiden birçok şeyimiz eksikti ama sanki daha çok keyifliydi, derinliği vardı. Kültür ve sanat ortamında dünden bugüne ne değişti?” sorusu üzerine, Metin Akpınar, İstanbul’un değişen kültürel ve sanatsal ortamına dair şunları şöyle konuştu: “Çok şey değişti. Bizim kabare tiyatrosu yaptığımız İstanbul’da 42 tiyatro perde açardı. 2 bin 500 sanatçı her akşam sahneye çıkardı. O dönemde kentlerde nüfusun yüzde 30’u yaşıyordu. Anadolu’dan büyük bir göç aldık. Orada yaşayan insanlar kendi geleneklerini, örflerini taşıdılar. Burada kent kültürüne ulaşamadılar. Böyle bir yoz kültür oluştu. Bu bize büyük bir seviye kaybettirdi. O yüzden eskiden daha iyiydi diyoruz. Bu ülkede tiyatronun vazgeçilmez olduğu inancı bir türlü yerleşmedi. Sermaye de, siyaset de bize hep uzaktan baktı.”
‘ANI YAZMAYI SEVMİYORUM’
Seyirci sorularında, anılarını yazıp yazmadığının sorulması üzerine Akpınar, “Ben anı yazmayı sevmiyorum. Çünkü anıda samimi olursanız ayıp olur, bazı şeyleri saklarsanız kendinize ayıp olur. O yüzden anı yazmak tehlikeli bir iştir. Ama bu eksikliği gidermek için bir belgesel yaptık. 80 seneyi bir buçuk saate sığdırdık. Zeynep Miraç da bir biyografi yazdı. ‘Metin Akpınar Sahneye Adanmış Bir Ömür’ diye. O ikisiyle şimdilik yetinmeni rica ediyorum” dedi.
‘TİYATRO BİRAZ TEBESSÜM ETTİREREK DOĞRULARI HAYKIRMAK ZORUNDADIR’
Akpınar son olarak sözlerine şöyle devam etti:
“Tiyatronun eğitimle ilgili çok ciddi işlevleri var. Ama tiyatro bir konferans yeri değildir, didaktik olmak zorunda değildir. Biraz tebessüm ettirerek doğruları haykırmak zorundadır. Ama bunun için sayısal çokluk da gerekir. Bugün 84 milyon nüfuslu ülkemizde tiyatro yoktur sayısal olarak. Nüfusun yüzde onu oranında aktif sanatçı olması lazım. 81 ilde tiyatro yok maalesef. Tiyatro ülkede olmayınca tiyatronun görevleri de aynı oranda azalıyor. Siz talep ettiğinizde yerel yönetimler de sermaye de buna uymak zorundadır. Bu yüzden sorumluluk sizde.”