[Ayşegül Yüksel’in Cumhuriyet’te yayımlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Çağdaş Türk tiyatrosunun kurucularından Muhsin Ertuğrul ölümünün 44. yıldönümünde bir kez daha anıldı. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde 29 Nisan’da yer alan özel programda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları’ndan çıkan Muhsin Ertuğrul Kitabı’nın tanıtımı da yapıldı.
Muhsin Ertuğrul’un tiyatromuza yaptığı hizmeti anlatmaya yazımızın sınırları yetmez. Büyük ustanın tiyatro sanatını ülkemizde kurumlaştırma yolundaki çok yönlü çabalarını belki kısaca anımsatabiliriz.
1914 yılında kurulan Darülbedayi’nin ilk uzun soluklu yöneticisi Muhsin Ertuğrul’dur. [Darülbedayi 1934’te İstanbul Şehir Tiyatrosu, 1984’te de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) adını almıştır]. Kurumun sanat yönetmenliği görevini 1927’den başlayarak uzun yıllar boyunca yürüten Ertuğrul, çocuk tiyatrosu birimini de oluşturan kişidir (1935).
DARÜLBEDAYİ’DEN DEVLET TİYATROSU’NA
Ertuğrul, bu görevi sırasında belediyeye bağlı bir tiyatro meslek okulunun kurulmasına da önayak oldu (1931) ve Belediye Konservatuvarı’nın öncüsü sayılabilecek bu okulda ders verdi. (Belediye Konservatuvarı 1980’lerde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı adını almıştır.)
1936’da Ankara’da kurulan Devlet Konservatuvarı’nda da aralıklı olarak hocalık yapan Ertuğrul, kurulma aşamasındaki Devlet Tiyatrosu’nun başına geçmesi için 1947’de Ankara’ya çağrıldı. 1947’de Küçük Tiyatro’yu ve 1948’de Büyük Tiyatro’yu kurdu. Çeşitli aralarla hem İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başyönetmeni hem de Devlet Tiyatrosu genel müdürü olarak hizmet verdi.
Ödenekli tiyatrolarla yarışabilecek düzeydeki ilk özel tiyatromuz da Ertuğrul’un Yapı Kredi Bankası’nın desteğiyle İstanbul’un Beyoğlu semtinde 1951 yılında kurduğu Küçük Sahne olmuştur. Sanatçı bu tiyatroda sahnelediği oyunlarla birçok ünlü oyuncu yetiştirdi.
Ertuğrul 1958’de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde açılan ve üniversite düzeyinde tiyatro bilimine odaklanan ilk kuruluşumuz olan Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü’nün çalışmalarına da katkıda bulunuyordu.
Devlet Tiyatrosu’na ikinci kez genel müdür yapıldığında (1954-1958) Ankara’da Oda Tiyatrosu ve Üçüncü Tiyatro da etkinlik sunmaya başlayacak, Bursa’da Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu ve İzmir’de Devlet Tiyatrosu açılacaktı (1957).
Milletlerarası Tiyatro Enstitüsü’nün (I.T.I.) Türkiye Milli Merkezi 1955’te kuruldu. İlk başkanı Muhsin Ertuğrul’dur.
Ertuğrul 1958’de yeniden İstanbul Şehir Tiyatrosu başyönetmenliğine getirildiğinde Kadıköy ve Üsküdar’da yeni sahneler açtı. Rumelihisarı temsillerini başlattı. Başrejisörlük makamının kaldırılmasıyla İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndaki görevi sona erince 1967’de özel bir kuruluş olan LCC Tiyatro Okulu’nda ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nde ders verdi.
TİYATROYU YAYGINLAŞTIRMA EYLEMİ
Köy Enstitülerinin ve Halkevlerinin 1950’li yıllarda kapatılmasıyla Anadolu’ya özgü olan kültür ve sanatı araştırma ve geliştirme projesi ve tiyatroya ülke düzeyinde yaygınlık kazandırma eylemi duraklamaya uğramıştı. Muhsin Ertuğrul’un 1960’lı yıllarda yasalaşması için uğraştığı, sahne sanatını yurt çapında yaygınlaştırma amacına yönelik “bölge tiyatroları” tasarısı ne yazık ki Büyük Millet Meclisi’nin gündemine getirilmedi. Oysa sanatçının en büyük hayali, okumuş bir gencin köy kahvesinde oturanlara bir oyun okumasıyla başlatılan tiyatro aydınlığının tüm ülkeyi sarıp sarmalamasıydı.
Devletten ve/ya da belediyelerden ödenek alan sahnelerin gelişip sayıca çoğalmasında en büyük katkı, Muhsin Ertuğrul’un çeşitli yöneticilik dönemlerinde gerçekleşmiştir. 1964’te Muhsin Ertuğrul’un yönlendirmesiyle açılmış olan Ordu Belediye Tiyatrosu bugün de etkindir.
Ertuğrul 1974’te son kez İstanbul Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmenliğine getirildiğinde 82 yaşındaydı. Semt tiyatrosu, öğle tiyatrosu gibi projelere imza attı, Tepebaşı’nda Deneme Sahnesi’ni kurdu. Bu görevi 1976’da bıraktı.
Muhsin Ertuğrul’un ülkemizde tiyatro eğitiminin ve tiyatro kuruluşlarının oluşum ve gelişimine olan katkısı, sanatçının çalışma yaşamını ödünsüz bir yaklaşımla sürdürebilmiş olmasıyla açıklanmalıdır. Görevini yaparken karşılaştığı sınırlamalara olan tepkisi ya da ilke bağlamındaki anlaşmazlıklar, sanatçının işi terk etmesi ya da görevine son verilmesiyle sonuçlanmış ama Ertuğrul her seferinde geri çağrılarak hizmetini aynı yetkinlikle sürdürmüştür.
Ustayı sevgi ve saygıyla anıyoruz.