Cem Gümüş
“Hayal gücünün korkuya galip gelebilmesi için
canlı performans ve tiyatroya en çok şimdi ihtiyacımız var.”
Sue Giles
Bir kentte belediye tiyatrosunun varlığı çok önemli. Elbette belediyeciliği su, kanalizasyon, beton, ulaşım gibi hizmetlerden ibaret sanmayanlar için. Çünkü, kültürel ve sosyal ihtiyaçlara yanıt verme noktasında yerel yönetimler tarafından desteklenen tiyatrolar büyük önem taşır. Bunlar, kent insanının kültürel birikimine katkı sunmakla kalmaz, tiyatro seyircisinin yetişmesine de katkıda bulunur. Belediyelerin tiyatro faaliyetleri bir seçim vaadi ya da lüks değildir. Bu, yerel yönetimlerin yapmakla yükümlü oldukları bir hizmettir. Önemi ve zorunluluğu da buradadır. Bu perspektiften bakıldığında belediye tiyatrosunun çocuk oyunları sergiliyor olması da ayrıca önemlidir.
İzmir Şehir Tiyatrosu (İŞT) kuruluşunun ikinci yılında Robinson Dans Öğreniyor oyununu çıkarttı; veliler ve çocuklar da İŞT’nin ilk çocuk oyunu ile buluşmuş oldular. Anlaşılan o ki İŞT kültürel ve sosyal ihtiyaçlar tarafında çocuklara karşı olan sorumluluğunu da yerine getirecek. Bu umut veren bir gelişme.
Robinson Dans Öğreniyor
En başta belirtmeliyim ki Robinson Dans Öğreniyor İzmir’de yaşayan her çocuğun ve ebeveynin izlemesi gereken bir oyun. Türkiye’nin hali hazırda içinde bulunduğu politik atmosferde çocuklara ve velilere “başka türlüsünü düşünmek” adına önemli bir kapı aralıyor. Çocukların yasaklar ve kurallar üzerine düşünmeleri, anlamaları ve öğrenmeleri için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Elbette oyundan sonra ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte düşünmesi, sohbet etmesi ve tartışması koşuluyla…
Yönetmen koltuğunda Hatice Altan’ın oturduğu Robinson Dans Öğreniyor düşünsel sürecinin yanı sıra göz alıcı, canlı bir atmosfere davet ediyor çocukları. Sahne tasarımında Anıl Işık, kostüm tasarımında Deniz Çağrı Bilgili harika işler çıkartmış. Özellikle Huligali Kuşu ve Papağan’ın kostümleri olağanüstü güzellikte. Ozan Çolak (Robinson), Efe Çetinel (Cuma), Devrim Karakoyun (Papağan) ve Ercan Erdil (Korsan) oyun boyunca çocuklarla etkileşimi bir an olsun elden bırakmıyorlar; çocuklar bu sayede dikkatleri dağılmadan keyif dolu bir seyir deneyimliyorlar. Işıl Keskin Peynirci (Huligali Kuşu) oyun boyunca deyimi yerindeyse “şakıyarak” konuşuyor, eğlenceli bir performans sergiliyor. Ayrıca hamağında huzurla uyuyan kukla Robi’yi de anmadan geçmeyelim.
Çocuk Oyunlarının Misyonu ve Robinson Dans Öğreniyor
Çocuk tiyatrosu denilince akla Almanya merkezli Grips Tiyatrosu gelir. 1960’lı yıllardan beri çalışmalarını sürdüren Grips’in misyonu ilerici ve realist bir bakışla çocukların özgürleşmesini sağlamaktır. Yöntemsel olarak oyunlarında politik didaktik yapıyı eğlenceyle sentezlemişlerdir.
Çocuk tiyatrosunun politik didaktik yapıya sahip olması izleyen çocuk seyirciyi eğitsel söylemlere maruz bırakmak anlamına gelmiyor. Politik didaktik yapı hikâyenin anlam düzleminde, sahneleme yöntemlerinde, oyunculuk performanslarında ve oyunun dramaturgisinde vücut bulur. Bu parçaların doğru bir izlek üzerinde birleştirilmesi ve izleyen çocuk seyirciye doğru şekilde aktarılması gerekiyor.
Evet, çocuk tiyatrosundan böyle bir beklentide bulunmak önemli. Hatta bu beklentinin kendisi de son derece politik. Çocuk tiyatrosunu sevgisiz ve memnuniyetsizce yapan birçok ekiple karşılaşmış olabilirsiniz. Haliyle bu tür ekiplerin oyunları çocuklar için zorla yedirilen bir yemek tadı veriyor olabilir.
Robinson Dans Öğreniyor çocuklar için sıkıcı bir oyun mu? Dikkatleri dağılmadan zevkle izlediklerine, kahkaha attıklarına ve çok eğlendiklerine bakılırsa kesinlikle hayır. İyi işleyen bir akış, başarılı oyunculuklar ve ayrıntılarla dolu sahne/kostüm tasarımı çocukları büyülüyor. Fakat bütün bunlar oyunun eğitsel söyleminin sağlıklı bir şekilde işlediği anlamına gelmiyor. Kanımca dramaturgi masasında göz ardı edilen bir detay var ki oyunun politik didaktik yapısı için son derece kritik.
Yasağın Adı Var, Kendisi Yok
Tartışmasız ki çocuk oyunlarının sözü iyi, doğru, haklıyı savunan, çocuğu düşündüren bir düzlemde bulunmalı. Bu sözün açık ve net olup olmadığını tespit etmek, pedagojik normlara uygun olup olmadığını denetlemek ve sağlıklı bir şekilde işlemesi için uğraşmak gerekiyor. Robinson Dans Öğreniyor bu değerlendirmelerden tam not alıyor. Oyunun sözü özgürlüğe, özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğuna dair. Bu önermesini bir karşıtlık üzerinden kurguluyor, özgürlüğün karşısında yasaklar konumlandırılıyor. Dramaturgi masasında göz ardı edilen mesele ise işte tam olarak burada görülüyor.
Oyun kişimiz Robinson tarafından müziğin, dansın ve şarkı söylemenin “sözde” yasaklandığı ıssız bir adada geçiyor oyun. Sözde yasak diyorum çünkü gerçekten öyle. Yasaklar oyun kişileri tarafından tiye alınıyor, çocukları düşünmeye teşvik etmiyor, yasakların ve kuralların arasındaki farkı açıklamıyor, yani yasağın adı var kendisi yok. Yasaklar bir mahrumiyeti, bir eksikliği göstermiyor, bir eylemin yasaklanmasının neye neden olduğu örneklenmiyor. Hal böyle olunca baskı ve yasaklarla yaşamanın etkisi görünür olmuyor, pek de ciddiye alınmayan yasaklar kolayca kaldırılınca ortaya çıkan mutluluğun ve özgür olmanın önemi sıradanlaşıyor.
Cuma, oyunda yasaklara en çok maruz kalan ve çocukların özdeşlik kurduğu karakter. Yasakların kalkması adına en büyük adımı atan oyun kişisi olarak karşımızda duruyor. Bu adım adayı terk etmek, bir gece aniden kaybolmaktan ibaret. Yasaklara karşı geliştirmemiz gereken refleks bu mu? Yasaklarla dolu bir politik atmosferde bulabileceğimiz çözüm kaçmak mı olmalı? Kaçtığımız için bizi özleyecek ve yasaklar koyduğu için pişman olacak bir Robinson varsa evet bu bir çözüm olabilir.
Yasakların ve kuralların arasındaki farkı açıklamak, yasakların kötü sonuçlarını anlatmak varken tercihin kaçmaktan yana kullanılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Direnmek, hakkını aramak ve bunun için mücadele etmek gibi seçenekler varken kaçmanın tercih edilmesi biraz tembelce geliyor kulağa.
Bulunan çözüm kaçmak olunca oyundan beklenen katharsis etkisi tam anlamıyla işlevini yerine getiremiyor. Klasik dramatik yapıda aradığımız çatışma tam da bu noktada devreye giriyor. Yasaklar ve özgürlük. Oyunun temel çatışmasını oluşturan bu iki unsur birbirine çok yakın. Yasakların ne kadar kötücül, ne kadar kısıtlayıcı olduğu hissedilmiyor. Hal böyle olunca çocuklar için özgürlük sıradanlaşıyor. Bu nedenle her ebeveyn oyundan sonra çocuğuyla konuşmalı, fikir alışverişi yapmalı. Oyunda yeterince “parlatılmayan” yasakların ne olduğu, yasaklar ve kurallar arasındaki farkın nedenleri ve en önemlisi özgürlüğün ne kadar kıymetli olduğu çocuklara anlatılmalı. İşte o zaman Robinson Dans Öğreniyor ve İzmir Şehir Tiyatrosu, bir çocuk tiyatrosunun sahip olması gereken misyona tam anlamıyla yanıt vermiş olacak.