Erdoğan Mitrani
“Zamanların en iyisiydi / zamanların en kötüsüydü. Gençliğimizin baharındaydık / muhtemelen son baharındaydık. Önümüzde fırsatlar vardı 7 bütün köşeler çoktan kapıldı. Müjdeler havada uçuşuyordu / kara haber tez duyuluyordu. İşte böyle bir zamanda Arif ve Ferdi İstanbul´a geldi. Hiç kimse bunu fark etmedi. Ağzı yok dili yok ama İstanbul “Bir siz eksiktiniz” dedi. Yaşamanın bile zor olduğu bir şehirde üretmek mümkün mü peki?”
Kadıköy Boa Sahne’nin kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni Aytekin Atabey, mekânın açıldığı tarihten bu yana gerek kendi yapımlarına gerekse misafir topluluk seçimlerine müthiş özen göstererek üst düzey seçkileriyle “Boa’daysa iyidir” diyerek oyun izleyen bir seyirci kitlesi yarattı. Kendisi de genç bir sanatçı olan Atabey, henüz yolun başındaki çok daha genç tiyatroculara hep kapılarını açtı, hatta beğendiği metinlerin yapımını da üstlenerek seyirciye ulaşmasını sağladı. Bu yapımların en yenisi, geçtiğimiz sezon yazıp yönettiği ‘Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler’le ismini duyuran Özden Selim Karadana’nın yazıp yönettiği, 17 Ocak’ta prömiyer yapan, ‘Ceviz Ağacı’.
‘Ceviz Ağacı’ Eskişehir oyunculuk bölümünden yeni mezun iki gencin, pandemide kademeli
normalleşmeye geçilen 2021’de, tiyatro yapmak için sektörün kalbi İstanbul’a göç ettikten sonra yaşadıklarına odaklanan iki kişilik bir çağcıl meddah gösterisi.
Arif ile Ferdi’nin başarı / başarısızlık öyküsü, yoğun, keyifli ve epey karmaşık bir anlatımla yansıtılıyor. İki erkek oyuncu hem ana karakterler üzerinden hikâye anlatıcılığını üstleniyor hem de çok sayıda yan karakteri canlandırıyor. Karadana, oyunu yalın, tek aksesuar olarak bir bankın bulunduğu nerdeyse boş oyun alanında (Dekor Metin Gümüşoğlu), tüm ayrıntıları iki oyuncusuna yükleyerek sahneliyor. Sahnede ilk kez profesyonel olarak gördüğümüz Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü yeni mezunlarından Adil İrfanoğlu ile Oğuzhan Aksu bu zor çabanın altından büyük başarıyla kalkıyorlar.
Aynı şekilde giyinen, kimyaları son derece uyuşan ikili, müthiş bir sahne sempatisiyle Arif ile Ferdi’yi var ederken, Can, Müdür, Nakliyeci, Tayfur, Seda, Hala, Anne, Baba, Burhan, Demirci, Amca, Kadın gibi çok sayıda karakteri de ustalıkla ayrıştırıyor.
Sezonun en keyifli izlencelerinden, iyi yazılmış, iyi yönetilmiş, çok iyi oynanmış bir oyun.
Kaçırmayın. 15 ve 25 Şubat Kadıköy Boa Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.
Tiyatro Watt’ta hiç de sıradan olmayan bir çalışma
‘Sıradan Karşılaşmalar’
Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu, yüksek lisansını Haliç Üniversitesi Tiyatro Bölümünde tamamlayan Yusuf Onur Aydın, tezinde, sanal gerçeklik kullanan hibrit bir deneysel / dijital proje yapmış. Sahne sanatlarındaki dijitalleşme ve deneysel işler üzerine yoğun araştırmalarla geçirdiği pandemi döneminde, konvansiyonel teatral yapıyı günümüzün imkânlarıyla bir araya getirmek ve genç kitlelere daha fazla ulaşmak amacıyla bir tiyatro topluluğu kurmaya karar vermiş. Tiyatro Watt adını verdiği toplulukta yazıp yönettiği ilk projesi ‘Sıradan Karşılaşmışlar’ı sahneliyor.
‘Sıradan Karşılaşmışlar’, sıradan bir günde, iki kişinin, Ayfer ile Sinan’ın olağan şekilde karşılaşarak hayatlarının kesişmesinin sıradan öyküsü.
Ayfer (Elif Arman), ebeveynlerini küçük yaşta kaybetmiş, köyde büyümüş, evlenmemiş, tıp okumak için geldiği küçük bir şehrin hastanesinde iç hastalıkları doktoru olarak görev yapmaktadır. Zamanında yönetmen olmak istemiş, fakat cesaret edemeyen Ayfer’in pek arkadaşı yoktur; izole bir hayat sürer, en büyük tutkusu filmlerdir.
Teknik üniversite mezunu, bir süre mühendislik yaptıktan sonra film çekmek ve yönetmen olmak için işinden ayrılan, ilk filmi için senaryo arayışı içerisinde Sinan (Onur Gürçay), annesinin hastalığından dolayı, bir süreliğine doğup büyüdüğü bu şehre gelmiştir.
35 yaşındaki bu iki yalnız insanın hayatlarına kendilerinin ve birbirlerinin gözünden bakma çabalarında, yaşam ve sahne, gerçek ve kurmaca iç içe geçecektir.
Yusuf Onur Aydın, bilinçli olarak sıradan ve bildik olarak tasarladığı öyküyü son derece sıra dışı biçimde sahneler. Ayfer’in en sevdiği yönetmenin Truffaut olması rastlantı değildir.
François Truffaut, “güneşin altında yeni bir şey yok” sloganıyla, artık anlatılacak yeni bir hikâye kalmadığını, ama öykünün yepyeni, özgün ve farklı biçemde anlatılabileceğini savunan Fransız Yeni Dalga Sineması’nın önde gelen temsilcilerindendir.
Aydın da bu aşırı tanıdık öyküyü müthiş farklı anlatım biçemiyle son derece özgün bir görsel işitsel teatral deneyime çevirir.
Görsel açıdan anlatımın sinemasal boyutu çok başarılı. Başlangıç ve final jeneriğiyle doğrudan sinemaya gönderme yapan sahnelemede, film çekimlerinde özel efekt oluşturmak için kullanılan yeşil fon perdesiyle bu perdede var edilen dekorlar izletilerek sinemanın hem büyüsü hem de yanılsama gücü yansıtılmaktadır.
Neredeyse interaktif hikâye anlatıcılığıyla dramatik oyunculuk ustalıkla iç içe geçirilerek oyuncularla seyirciler arasında kurulan, izleyiciyi olayları ve kişileri sorgulamaya yönelten epik/ diyalektik ilişki çok etkileyici. Rejinin bu temel unsurunu yansıtmakta Elif Arman ve Onur Gürçay’ın başarılı yorumlarının büyük rolü var.
Eski ahitten alıntılanan, “Ne olduysa gene olacak, ne yapıldıysa gene yapılacak. Güneşin altında yeni bir şey yok” ifadesi, yaşamda karşılaşılan hiçbir olgunun yeni, yaşanmamış ya da anlaşılamaz olmadığını vurgulasa da bazen, farklı ve sıra dışı bir anlatım en bildik hikâyeye bile ilk kez izlemenin benzersiz heyecanını ve şaşırtıcılığını getirir. ‘Sıradan Karşılaşmışlar’ da böyle bir çalışma. Mutlaka izlenmeli.
12 ve 22 Şubat Kadıköy Boa ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. İstanbul dışında turneye de çıkıyorlar. 17 ve 18 Şubat’ta İzmir Ege Perla’da olacaklar.