Söyleşi / Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Günsu Özkarar

Çiçeği burnunda yönetmen Özden Selim Karadana ile sezonda Algı Eke’nin oynadığı oyun “Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler” hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Karadana tiyatro geçmişini ve neden mültecilerle ilgili bir oyun yazdığını anlattı. Keyifli okumalar!

Sizi Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler’i yazmaya iten ne oldu?

2019 yılında Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun Yazı Masasında Bir Hafta isimli atölyesine katılmıştım. Murat bize, temasını “savaş“ olarak belirlediği bir kısa oyun yazdırtmıştı. Pandemide tiyatrolar kapandığında, kendi kendime kaldığım süreçte o metnin üzerine çalıştım ve oyunu uzattım. Ortaya Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler çıkmış oldu.

Mülteci meselesine değiniyorsunuz…

Uzun yıllardır gündemimizde olan bir mesele. Bu yıllar içerisinde de gördüğüm haberler, sokakta duyduklarım ve yakın çevremden dahi gözlemlediğim beklenmedik yaklaşımlar iz bıraktı bende. İnsanların öznesinin yitirilmesi ve onlara genellemeyle bakılması beni çok tedirgin ediyordu. O yüzden de göçmen bir kızın hikayesi çıktı ortaya. Bir de sırf mülteci değil, kadın mülteci. Oyunun içinde ayrıca ev içi iş bölümü adaletsizliği de geniş bir yer kaplıyor. Oyun yazarlığına ilk başladığımda elim hep erkek karakterlere gidiyordu, bu kez bir kadın karakter üstüne eğilmek benim için iyi bir deneyim oldu.

Erkek karakterle kadın karakter yazmak arasında çok fark var mı gerçekten?

Ben meseleye böyle bakmıyorum aslında, kendime yakın olmayan bir şeyi yazmak zor diye düşünüyorum. Erkeksem kadını, gençsem daha yaşlıyı. Yani içinde bulunmadığım her şart ve oluş, kaleme almak açısından bir yenilik bana. Bu cinsiyet de olabilir, farklı bir yaş grubu da… Hemen hemen herkes için böyle olsa gerek bu durum. Başta zorlayıcı oluyor, sonra güzel bir deneyim.

Sahi nasıl başladı kalem serüveniniz, yani oyun yazarlığı?

Bursa’da okurken tiyatro yapıyordum. O dönem Firuze Engin’in “Cambazın Cenazesi” isimli oyununu izlemiş ve çok etkilenmiştim. “Ben de böyle bir şeyler yapabilirim galiba.” diye düşünmüştüm. O dönem arkadaş grubumuzla birlikte kendimizi geliştirebilmek için atölyeler yapıyorduk. Tek kişilik kısa oyunlar yazdığımız bir atölye de yapmıştık. Oyunlar yazıp, birbirimize okuyorduk. O esnada, o dönemde kafamda dönüp duran soru işaretlerinin peşinden gidip, projeden bağımsız bir şekilde kalabalık kadrolu bir metin fikri çıktı ortaya. Çevreme okutunca bunu sahnelemelisin dediler.

“Bahtsız Cumhur” isimli oyununuzdan bahsediyorsunuz sanırım…

Evet, 2018 yılında Tiyatro Figür ile sahneledik. Bursa’daki en yakın altı arkadaşımla sahnelediğimiz bir oyun bu. Sahne bulduğumuzda sahnede, bulamadığımızda barlarda oynadık. Kendi imkanlarımızla da bir çok üniversite tiyatro festivaline turne yaptık. Benim için her anlamda şahane bir ilk oyundu. Yazdığım bir şeyin seyirciyle vücut bulması çok heyecan vericiydi. Böylece devamı da gelmiş oldu.

…ve sonra bu döneminize uzanıyorsunuz. Tek kişilik bir oyun daha. Oyuncu seçimleriniz nasıl gerçekleşti? Algı Eke ile yollarınız nerede kesişti?

Bunu söylemeli miyim acaba? (Gülüyor.) Algı benim kuzenim. Teyzemin kızı. Kabul etmesine tabii ki çok sevindim. Her konuda her zaman fikrini aldığım bir insan hayatımda. Yine de biraz sürpriz oldu çünkü o dönem On Saniye isimli oyunda oynuyordu, çok yoğundu ve vakit ayıracağına dair de pek ihtimal vermemiştim aslında. Ama ayarlayabildi ve bu bizim birlikte yaptığımız ilk iş oldu.

Metne oyunculuğu ile ne gibi yenilikler kattı peki?

Algı çok hünerli ve kendisine dışarıdan bakabilen bir oyuncu. Prova sürecimiz çok verimli geçti her anlamda. Kafamdaki Nadia karakterinin ötesine geçti. Bir de komedi tecrübesi fazla olan biri. Yazdığım metin drama ağırlıklı olmasına rağmen kara komediye fırsat tanıyan anlar da mevcuttu. Algı hem o anları olabildiğince genişletti hem de metinden destekle kendisine çok iyi anlar da yarattı. Ortaya çıkan sonuçta metnin tonu ikimizi de memnun etti.

Peki genelde tepkiler nasıl seyircilerden? Hiç unutamadığınız bir anı var mı?

Biraz geç girdik sezona maalesef. 14 Nisan’da başladık. Dolayısıyla sadece 7 oyun oynayabildik. Aklımda kalan belirgin bir tepki yok ama çoğunlukla artık bir mülteci gördüklerinde akıllarına Nadia geldiğini ve artık meseleye farklı baktığını söyleyenler oluyor. Bu da benim için oldukça mutluluk verici haliyle… Kadıköy Boa Sahne, Hann Sahne, Bau Pera, DasDas gibi farklı sahnelerde oynadık, bir de İzmir’de turne yaptık. Hepsinden geriye aklımda bu yorum kalmış.

Gelecek projelerinizi öğrenebilir miyiz?

Ben yakın süreçte “Ceviz Ağacı” isimli bir oyun yazdım. Tiyatro mezunu ama tiyatro yapamayan iki gencin Eskişehir‘den İstanbul’a gelişini ve var olma çabalarını anlatıyorum. 20-30 yaş arası gençlerin hayallerine ulaşmaya çalıştıklarında karşılarına çıkan Türkiyesel engelleri tiyatro sektörü çerçevesinde işledim.

Bu tür oyunlar işe yarıyor mudur?

Hoşuma giden bir kalıp var: “Yazım ve rahatladım.“ Bu bağlamda bana çok iyi geliyor. On yıldır tiyatro yapıyorum ve bu konuda heybemde biriktirdiğim bir çok şeyi irdeleme fırsatım oldu ve bu bana çok iyi geldi. Seyircide de karşılık bulursa ne ala. Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler ‘de bulduğunu düşünüyorum. Ceviz Ağacı için de temennim bu.

Bu kez kimler oynuyor?

Adil İrfanoğlu ve Oğuzhan Aksu var. Bu oyunu geçtiğimiz sezon Zorlu PSM Atölye’nin kısa oyunlar projesinde yazmaya başladım. Sürecin sonunda da iki gösterim yaptık. Bu yaz da üzerinde çalışıp, uzattım oyunu. Yakın zamanda da provalara başlayacağız.

Yan Etki ile çalışıyorsunuz. Sahne bulmak zor olmuyor mu?

Bize sahne bulma konusunda hep Yan Etki aracı oluyordu ve evet gerek ekonomik durum olsun, sahne kirası, nakliye ücreti gibi detaylarla sahne bulmak gittikçe zorlaşıyor. Ama buna rağmen sahnelerin programları da çok dolu, ne güzel.

Bağımsız tiyatroların ayakta kalması için bize neler düşüyor olabilir?

Herkes gönlünden ne geçiyorsa yapsın tabii ama şunu unutmamak lazım, çok emek vererek, yoğun bir sürecin ardından sahneye çıkıyoruz ve seyirci ile buluşmadıktan sonra hiç bir anlamı olmuyor. Herşey seyirci ile anlam kazanıyor, yani ne kadar seyirci o kadar iyi.

Sezon içinde hangi oyunları beğendiniz?

Toz ve Misket’i sayabilirim. Biri Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp, Hira Tekindor’un yönettiği, diğeri Turgay Korkmaz’ın yazıp Kayhan Berkin’in yönettiği iki kıymetli oyun bence.

Sizin bu güne dek rol aldığınız oyunları da hatırlasak?

Tabii. Sahneye ilk defa Uludağ Üniversitesi Oyuncuları ile Guguk Kuşu oyunuyla çıktım. Üç sezon oynadık ve bende yeri çok ayrıdır. Sonrasında Yanıklar, Sevgili Doktor, Boş Şehir, Kuvayi Milliye ve Evcilik Oyunu geliyor. Bu sezon da İKSV’ nin açılış oyunu olan Kibarlık Budalası’nda sahneye çıkacağım. Festival seyircisini bekliyoruz. (Gülüyor.)

Yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?

Kendi yaşantımdan ilham alıyorum aslında. Belli dönemlerde üzerine kafa yorduğum veya maruz kaldığım belli meseleler oluyor. Belli bir doyuma ulaştıktan sonra da yazıya dökme ihtiyacı duyuyorum. Peşinden not alma evresi başlıyor. Bir de konu ile ilgili muhakkak bilgi topluyorum. İlgili filmleri izliyor ve gerekli okumaları yapıyorum.

On yıldır oyuncusunuz, şimdi de Tilkiler ve Kötü Kalpli İtler’de seyirci karşısına yazar ve yönetmen kimliğinizle çıkıyorsunuz. Nasıl bir yazar ve yönetmensiniz? Kendi metninize müdahale ettiğiniz yerler oldu mu?

Dürüst olmam gerekirse oldu. Çünkü daha çok oyuncu ile gelişen bir yönetmenmişim, haliyle yönetmen tarafım ağır basınca da yazar tarafıma biraz müdahale etmiş oldum. Oyuncuyla gelişen provaları ben daha organik ve tatmin edici buluyorum. Dolayısıyla o konuda çok açığım. Bu oyun da Algı ile birlikte gelişti. Kendi yazdığınız metni yönetmek çok keyifli. Kendi yazdığım diğer oyunları da sahneleme fikri benim için yeni bir motivasyon sebebi şimdi.

Peki ülkede tiyatro eğitimi nasıl bir seviyede?

Ben Sadri Alışık’tan mezun olduğum için bu konuda yorum yapacak doğru kişi miyim bilmiyorum. Ama tiyatro duayenlerinden bir şeyler öğrenmek için mutlak akademinin gerektiğini düşünmüyorum. Pekala dolaylı yollardan da hocalarınız ya da örnek aldığınız kişiler olabilir. Benim var mesela.

Kim bu isimler?

Kesinlikle Ferhan Şensoy ve Haldun Taner’i sayabilirim. Murat‘la karşılaşmam da çok önemlidir. Bam İstanbul‘a dahil olunca; kendi metinlerini yazıp yöneten, bunu en özgün şekilde yapan ve oyunlarıyla her karşılaşmamda beni etkileyen birinin yanında olmak, aklıma takılan her sorunun cevabını ilk ağızdan alabilmek bana çok fayda sağladı. Murat Mahmutyazıcıoğlu da hocam olmuş oldu tabii. Berkun Oya’yı da bu listede sayabilirim.

Ya hocalık yapmayı düşünür müydünüz?

Geçtiğimiz sezon tiyatroya başladığım üniversite topluluğumda “Kısa Oyun Nasıl Yazılır?” diye bir atölye verdim. Hocalık değil de, belki bu tarz atölyelere devam edebilirim.

Son olarak da oyun tarihlerini not düşelim…

Önümüzde Gaziantep Turnesi var. Onun haricinde 14 Ekim’de Sahne Pulcherie, 26 Ekim Boa Sahne, 9 Kasım Caddebostan Kültür Merkezi, 18 Kasım Hann Sahne, 17 Aralık Par Sahne ve 23 Aralık Bau Pera’da oynayacak oyunumuz.

Çok teşekkürler!

Asıl ben teşekkür ederim bu güzel söyleşi için. Oyuna bekliyoruz.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Günsu Özkarar

Yanıtla