Dikmen Gürün
15 Ağustos 2012 tarihinde aramızdan ayrıldı Müşfik Kenter. Vefatının 10. yılında saygıyla anıyorum tiyatromuzun büyük sanatçısını. Bu vesileyle biraz gerilere gidiyorum; Kent Oyuncuları’nın 50. yılını 18. İstanbul Tiyatro Festivali içinde kutladığımız Mayıs 2012 yılına… O festivalde daha önce de oynamış oldukları iki oyunla konuğumuz oldu Kent Oyuncuları: Yıldız Kenter’in unutulmaz “Kraliçe Lear”ı ve Müşfik Kenter’in sevgili eşi Kadriye Kenter ile oynadığı sıra dışı bir aşk hikâyesi: “Aşk Mektupları.”
O iki özel günü nasıl unutabilirim? Tiyatro Festivali belki de onca yıl aldığı alkışların en duygu yüklü olanını almıştı.
‘AŞK MEKTUPLARI’
Ne güzel seslenir “Aşk Mektupları”nın bir yerinde erkek sevdiği kadına: “[…] Sana elceğizimle, kendi kalemimle ve tüm yazarlık hünerimle yazdığım bu mektup sadece ve sadece ‘benden’ geliyor sana. Böylece kendimi sana sunuyorum… Beni yırtıp atabilirsin, saklayabilirsin veya bugün, yarın yahut ölene kadar istediğin kadar durup durup okuyabilirsin.” Ne kadar anlamlı bir paylaşımdır “mektup.” Hiç benzemez bugünün “WhatsApp” vesairesine… Evet, “Aşk Mektupları” Müşfik Kenter’in sahneye çıktığı son oyun oldu… Üç ay sonra vefat etti. Sağlığının kritik olduğu bir dönemde Tiyatro Festivali’nde bir kez daha yer alarak bizi onurlandırması elbette ki ayrı bir zarafetti. Tiyatroya duyduğu aşkın simgesiydi.
DÜNYAMIZI ZENGİNLEŞTİREN OYUNLAR
Nice unutulmaz oyunlarda güçlü yorumlarıyla hayat verdiği iddialı karakterle zihinlerimizde yer etmiş bir isim Müşfik Kenter. Usta işi oyunculuğunu sergilediği o kadar çok eser var ki ve hepsi de belleklerimizde… Tarih sırası gözetmeden akıyor bu oyunların bir kısmı gözlerimin önünden… “Raşamon”, “Hamlet,” “Bir Garip Orhan Veli” ya da “Üç Kuruşluk Opera”, “Konken Partisi”, “Ders”, “İskemleler”, “Mikadonun Çöpleri”, “Yalnızlığın Oyuncakları”, “Maskeli Süvari”, “Babalar ve Oğullar”, “Martı”, “Vişne Bahçesi”, “Üç Kız Kardeş…” “Ayak Takımı Arasında”, “Kahramanlar ve Soytarılar…” Hepsi birbirinden iddialı, hepsi Kent Oyuncuları’nın yıllara yayılmış sağlam, ödün vermeyen repertuvarının bir parçası.
‘SAVUNMA’
“Ödün vermeyen” deyince David Rintels’in “Savunma” adlı oyunu ve Müşfik Kenter’in oradaki mükemmel performansı bir kez daha takılıyor aklıma. Ve tabii ki de ana temanın adalet olduğu bu oyuna dair Uğur Mumcu’nun 17 Eylül 1983 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yazdıkları… Kısa bir bölümünü paylaşıyorum: “Avukat Darrow, gericiliğin ve bağnazlığın kol gezdiği yıllarda yaptığı savunmalarla ün kazanmış, adını savunma mesleğinin onurlu bir savaşçısı olarak uygarlık tarihine kazımıştır […] Avukat Darrow’un ceza davalarındaki hüneri, özgürlük tutkusu ile bilenmiş savunma gücü ve konuşma yeteneği şiddete, teröre karşı ödün vermez tutumu ile tam bir ‘çağdaş insanı’ simgelemekteydi. […] Savunma hakkı, yargı bağımsızlığının vazgeçilmez koşullarından biridir. Adalet, ancak ve ancak yargının bağımsız, avukatın özgür olduğu yerde başlar…” Sanki günümüzde yazılmış gibi…
GÜÇLÜ BİR YORUMCU, KIYMETLİ BİR HOCA VE…
Oyunculuk, sanat ve aşkın buluştuğu bir yaratım süreci kuşkusuz. Yeteneğin, bilginin, sevginin iç içe geçtiği bir süreç… Müşfik Kenter’in her oynadığı oyunda, ruh kattığı her karakterde bu süreci gözlemledik. O, sadece bir yorumcu olarak değil, kıymetli bir hoca olarak da Türk tiyatrosuna zenginlikler katmış bir sanatçı. Her daim saygı, hayranlık ve sevgiyle anıyoruz, yokluğunu hissediyoruz… Ama bu yeterli mi? Hayır. Çünkü yitip giden değerlerle birlikte dönemler kapanıyor. Belleklerde kaymalar oluyor. Yapılması gereken ise kapanan dönemleri açmak; tiyatro araştırmalarıyla, yazılı ve sözlü tarih çalışmalarıyla, tiyatro arşivlerini güçlendirmekle ve tiyatro müzeleriyle geçmiş kuşaklara saygı, gelecek kuşaklara bilgi sunmak… Evet, bu saydıklarımın hepsi de başlı başına birer yazı konusu…