Erdoğan Mitrani
Geçen mevsimin en iyi oyunlarında, bıraktığımız yerden devam ediyoruz. On parmağında on marifet sanatçı Murat Mahmutyazıcıoğlu´nun son zamanlarda geliştirdiği, hikâye anlatıcılığı ile fiziksel tiyatro unsurlarını geleneksel meddah anlayışıyla ustaca harmanlayan çalışmalarından İKSV Tiyatro Festvali´nde prömiyer yapmış olan son ikisiyle başlayalım.
‘Istırap Korosu’
‘Istırap Korosu’ İstanbul’un seslerini, kadınların içlerinden geçirdiklerini, oradan oraya savrulan gençlerin kırgın ve öfkeli hallerini, karakterlerin kâh kimselere sezdirmeden çektikleri, kâh yeri göğü inleterek ilan ettikleri ‘ıstıraplarını’ bir ‘apartman hikâyesinde’, ritmik bir akışın içine yerleştirir. Dip dibe dairelerinde, birbirlerine fersah fersah uzak yaşamlar sürdürenlerin içlerinden geçen ve dışlarına taşan bağırışlar; çarpan kapılar, parçalanan kalpler, tepinen çocuklar… Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp yönettiği ‘Istırap Korosu’nun anlatılması zor, soluk soluğa izlenmesi heyecan verici. Kadın, erkek, genç, yaşlı, evli, bekâr, çocuk, köpek 14 karakterden oluşan çok sesli karmaşık ‘koroyu’ iki müthiş oyuncu, ‘Cambazın Cenazesi’nin muhteşem kadın meddahı Seda Türkmen’le ‘Kader Can’ın olağanüstü yorumcusu Deniz Karaoğlu seslendirir.
Yıllarından beri arkadaşlık olan Murat, Seda ve Deniz henüz oyunun metni yokken beraber çalışmaya başlar. Murat, metni onların sesini duyarak, nasıl oynayabileceğini tahmin ederek yazdığını, provalar sırasında Deniz ve Seda’nın karakterlerin üç boyutlu olmalarına büyük katkıları olduğunu belirtir.
Oturdukları sandıklardan 65 dakika hiç kalkmadan, sandığa her vuruşlarıyla anında bir kişilikten ötekine geçen, yüz, beden, ses tonlaması ve mimiklerle her karakteri büyük ustalıkla ayrıştıran Deniz ve Seda’nın peşinden, seyirci, ikilinin kusursuz yorumları sayesinde finale kadar kaybolmadan yolunu bulur. Deniz”in köpeği ile Seda’nın Hoca Efendisi unutulur gibi değildir.
‘Toz’
Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı, Hira Tekindor’un yönettiği ‘Toz’, kahramanının günümüzde yaptığı bir metro yolculuğunda 1960’lardaki geçmişine doğru yaptığı yolculuğun öyküsüdür. Güzeller güzeli ev kadını anne ile titiz avukat babanın tek kızı Handan, sokakların da anne babasıyla yaşadığı evin içi gibi huzursuz olduğu zamanlardan geçerek, betonların göğü henüz delmediği şehrin sokaklarında, apartman önlerinde büyüyen bir genç kadın… Kafasının ve kalbinin içi seslerle dolu: çok uzaklardan gelen bir melodi, kuşlar, rayların sesi, bir hediye paketinin hışırtısı, annesinin, babasının, babaannesinin, halasının sesi… Sonra birden fazla ‘çat’ sesi, farklı zamanlarda, farklı evlerin duvarlarında yankılanan…
Yetişkin bir kadının geçmişine yaptığı içsel yolculuk sırasında, ülkenin içinden geçtiği zor dönemleri arka planda ele alışı, şiddetin yapısına ve onu var eden koşullara odaklanışıyla, ‘Toz’, yazarının anlatıcı oyuncu temelli monodramalarından epey farklı bir yerde durur.
Çok usta bir oyuncu yönetmeni olan Hira Tekindor, tabureye tünemiş tek bir kadın oyuncunun bir saati biraz aşan monoloğunu, heyecanla izlenen, nefes kesici bir tempoyla sahnelerken, annesiyle çalışması performansa farklı, büyüleyici bir tat katar.
Anlatıcı/oyuncu Zerrin Tekindor annesine, halasına ya da babasına dönüşerek darbe sonrasının huzursuz bilinmezliğini, kentin giderek kişiliğini yitirerek beton yığınlarına dönüşmesini ustalıkla yansıtır. En önemlisi, erkek egemen toplumun en eğitimli kesimlerinde bile kadına şiddetin neredeyse doğal karşılandığını duyumsatır, hiç unutturmaz.
Müthiş iyi yazılmış, çok iyi yönetilmiş, çok iyi oynanmış bir kadın oyunu.
‘Evlilikten Sahneler’
Tüm zamanların en yaratıcı sinemacılarından Ingmar Bergman’ın1973’te yazıp yönettiği, kişisel deneyimlerinden, yıllarca birlikte yaşadığı, Norveç kökenli oyuncu yönetmen Liv Ullmann ile ilişkisinden esinlenen televizyon dizisi, ‘Scener ur ett äktenskap / Bir Evlilikten Sahneler’, kadın-erkek kimliğinde önemli dönüşümlere yol açan ve onu biçimlendiren çerçeve haline gelen evliliği mercek altına alır.
Kayhan Berkin’in bu diziden yola çıkarak tiyatroya uyarladığı ve yönettiği oyun, Versus Tiyatro – Zorlu PSM ortak yapımı olarak sahnelendi. Metni çeviren ve kadını canlandıran Ece Dizdar ile Öner Erkan ve Kayhan Berkin’in 2020’den beri yapmayı hayal ettikleri, nerede ve nasıl sahneleneceğini henüz bilmeden provalarına başladıkları ‘Evlilikten Sahneler’, müthiş başarılı, nefes kesici, yılın tiyatro olayı olmaya aday dört dörtlük bir çalışmaya dönüşmüş. Tüm uyarlamalarında son derece kapsamlı bir dramaturgi çalışması yapan Berkin, özgün metinden yola çıkarak oyunu yaklaşık iki saatlik süreye indirgerken, ustalıklı bir çalışmayla Bergman’ın duygusunu ve özünü birebir yansıtmayı başarmış.
Yönetmen olarak Berkin, ilk sahnedeki diğer çift ve ikilinin kendi iş yerlerinde karşılaştıkları iki karakter dışında oyunun tümünü Marianne (Ece Dizdar) ve Johan’ın (Öner Erkan) üzerinden götürmeyi yeğlemiş. Öyle ustalıklı bir iş çıkarmış ki, tiyatroda mahremiyetin bu kadar doğallıkla sahne üzerinde açığa çıktığı olağanüstü bir yoruma oluşmuş. Ece ve Öner, birlikteliğin getirdiği o benzersiz yakınlığı, sadece büyük doğallıkla birlikte giyinip soyunduklarında, aynı yatağa girdiklerinde ya da öpüşüp seviştiklerinde değil, konuşmalarında, tartışmalarında, kavgalarda, baştan çıkarmalarında, hatta bedensel şiddete dönüşen patlamalarda da gerçekten yaşarcasına yansıtıyorlar. İkisinin de performansını kusursuz bulduğumu belirtmek isterim.
‘Aşınma’
Studio Oyuncuları’nda Şahika Tekand’ın yeni oyunu ‘Aşınma’, oyuncunun gerçek zamanda maruz kaldığı zorlu koşullarla şekillenen bir sahneleme düzeni içinde, günümüz dünya sisteminin insanın varlık alanını giderek daraltması, buna karşılık insanın bu durumu kabullenmesiyle hem insanî olanın hem de kendi karakterinin aşınmasını düşünmeyi öteleyerek var olmaya çalışmasını merkeze alır.
Seyircinin oyunun dilini ve işleyişini oyuncuyla birlikte eşzamanlı keşfettiği aktif bir seyir sürecinde bir müzik parçası gibi tasarlanan ‘Aşınma’da ışık, müzikal komutlar ve renkli sinyaller adeta spiraller şeklinde akan konuşma düzenine eşlik eder; doğal hareketlerden sentetik artistik formlara kadar uzanan hareket düzeni de dilin müziğini hareketin müziğine tercüme eder. Oyun alanının adeta çağcıl insanın hayatının simülasyonuna dönüştüğü, eğlenceli ama bir o kadar da ustalık gerektiren sahneleme 27 yıldır birlikte çalışan Şahika Tekand ve Yiğit Özşener’in elinde benzersiz bir tiyatro deneyimine dönüşür.
Bir yandan, kusursuz diksiyonu sayesinde tek bir sözcüğün bile kaçmadığı monoloğunu söyleyen, diğer yandan sinyallerini görmediği, ancak birkaç müzik notasıyla algıladığı komutlara harfiyen tüm bedeniyle uyan Özşener’in performansı benzersiz bir görsel işitsel mucize.
‘Faust’
2019’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Tiyatro Anasanat Dalından mezun olan, uyumları, dostlukları, fikirleri ve ortaklıkları baki kalsın isteyen sekiz arkadaş, hiçbir şeyi yadırgamadan, utanıp sıkılmadan birlikte tiyatro yapmak, sahnede olmak amacıyla Arsız Kumpanya’yı kurmuşlar.
Pandemi sonrası ilk profesyonel çalışmaları olarak da Johann Wolfgang von Goethe’nin ünlü oyununu özgürce uyarlayan hocaları Yiğit Sertdemir’in yönetmenliğini, dekor ve ışık tasarımlarını üstlendiği, benzersiz ‘Faust’ ile seyirci karşısına çıkmışlar.
Sertdemir’in olağanüstü yaratıcı uyarlamasında, olay akışı özgün metni izlerken hikâye, interaktif bir epik anlatımla traji-komik boyutta görsel işitsel bir şenliğe dönüşüyor. Ağır makyajların üzerine geçirilen her maskenin farklı bir ‘personayı / kişiliği’ simgelediği oyunda her oyuncu değişe değişe taktığı maskenin karakterine bürünüyor. Herkes birisinin şeytanı olabilir dercesine, neredeyse bütün ekibin sırayla Mefistofeles’e dönüştüğü yorumda sadece Faust maskesini ve yorumunu hep aynı oyuncu (İbrahim Arıcı) üstleniyor.
Herkesin herkese dönüştüğü yorumun ekip oyunculuğu gerçekten kusursuz. Sadece sözel ve bedensel ifadeleriyle değil, bedenlerinin dört tekerlekli sandıktan oluşan dekorla bütünleşmesiyle de müthişler. Anlatması zor, izlenmesi müthiş keyifli, iki saatlik sürenin su gibi aktığı heyecan verici bir çalışma.
Hepinize iyi seyirler dilerim.