Bahar Çuhadar
Yazlık açık hava mekânlarındaki tiyatro gösterimlerinin geçen senelere göre artışta olduğu bir dönemdeyiz. Geçmiş sezonlarda sahnelenen pek çok oyun, şimdilerde çok daha geniş mekânlarda seyirci karşısına çıkma şansı buluyor. Özellikle küçük salonlarda, kısıtlı sayıda seyirciyle buluşan bağımsız oyunların kalabalıklarla buluşma fırsatı yakalaması önemli.
Bu hafta açık havada izleyebileceğimiz bağımsız yapımlardan üçüne dikkat çekmek istedim: Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’ndan ‘Kalabalık Duası’, Sarı Sandalye’den ‘Kral Übü’ ve Duende Tiyatro’dan ‘Satranç’. İyi seyirler!
Kadim kente bir de bu gözle bakın!
Tolga İskit’in tek başına sahneyi ‘kalabalıklaştırdığı’ oyun ‘Kalabalık Duası’ pandemi öncesinin en sıradışı işlerindendi. İskit, son yılların en çarpıcı tek kişilik oyunculuk performansıyla çıkıyor karşımıza. Karakterini nasıl tarif etmeli? Bir tür ‘bilge meczup’ diyebiliriz. Volkan Çıkıntıoğlu’nun kaleminden çıkan metin başka türlü bir İstanbul hikâyesi. “Sırlarla ve sırrı bozuklarla dolu bu efsunlu şehri” anlatıyor bize bu tuhaf adam. “Nizam mı şehrin hikmeti, keşmekeş mi” diye soruyor. Şehrin sokaklarında dolanıyor, puslu mekânlarına giriyor, hatta göklerinde süzülüyor. Şehre başka bir gözle bakmamıza vesile oluyor. Bir mikrofon, dev bir kitap, ufacık bir kâğıt gemi, küçük bir büst ve mumdan oluşan aksesuarlarla yapıyor bunu. Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın oyunculukta sınırları esneten yöntemleriyle… Güray Dinçol’un yönetimindeki oyunda çağdaş dansçı gibi, meddah gibi, kukla gibi çıkıyor karşımıza bu ‘tuhaf adam’. Bir İstanbul gecesinde bu kadim, karmaşık kente olan hislerinizi bir de onun gözünden tartın…
Übüler her yerde
Sarı Sandalye yolculuğunun başından beri edebiyat uyarlamalarına ciddi kafa yorarak eserleri özenle sahneye taşıyan bir topluluk. Knut Hamsun’dan ‘Açlık’, Ferit Edgü’den ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ evvelki nitelikli işlerinden. Bu kez Fransız yazar Alfred Jarry’nin kült oyunu ‘Kral Übü’ye özgün uyarlamalarını getiriyorlar. Oyun, Polonya Kralı Venceslas’a suikast düzenleyip onun yerine geçen Ana ve Baba Übü’den müteşekkil ‘Übü Ailesi’nin hikâyesine odaklanıyor.
Übüler, tarihteki tüm zorba ve diktatörlere gönderilmiş bir selam esasında… Tüm dünyada popülist iktidarlar yükselişteyken, insanların doyumsuzluğu zirve yapmışken Übügiller ve onların kurduğu hiyerarşik yapılar da etrafımızı hızla sarıyor.
Sarı Sandalye’nin sahneye kalabalık bir ekiple çıktığı oyun hem güncel bakışı hem de özlediğimiz ansambl oyun duygusunu eğlenceli bir dille vermesiyle dikkat çekiyor. ‘Kral Übü’yü Doğa Nalbantoğlu yönetiyor.
Zweig’ın kült eserine yeni bir yorum
Bağımsız tiyatro ekiplerinden Duende Tiyatro, 1942 yılında sürgün hayatı yaşadığı Brezilya’da hayatına son veren Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ın kaleme aldığı son eseri ‘Satranç’ı çağdaş bir yorumla sahneye taşıyor. İpek Taşdan’ın tek kişilik performansıyla ele aldığı oyun, 2. Dünya Savaşı’nda gestapo tarafından bir otel odasına hapsedilen Avusturyalı Dr. B. karakterinin iç dünyasını, metnin yanı sıra hareketle de araştırıyor.
İpek Taşdan bir önceki çalışması ‘Sıfır Noktasındaki Kadın’la Mısırlı feminist yazar Neval El Seddavi’nin, Kanatır Cezaevi’nde hayatının son anlarına tanıklık ettiği Firdevs’in öyküsünü kum zemin üzerinde anlatmıştı. Bu kez New York’tan Buenos Aires’e giden bir gemide, hayatının satranç müsabakasına oturan Dr. B. olarak sahnede. Faşizm kavramını hem iki insan özelinde hem de milyonları yıkıma sürükleyen toplumsal düzeyde irdeleyen roman, güncelliğini her daim koruyan, kısa ama yoğun yapıtlardan. Özgün bir gerilim kurgusuna sahip olan bu eser şimdi bir hikâye anlatıcısına teslim; yeni kuşaklara aktarılmak üzere…