Türk Tiyatrosuna Adanan Ömür: Haldun Taner

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Türkiye’de epik ve kabare tiyatrosunun öncüsü Haldun Taner ölüm yıl dönümünde anılıyor. Birleşmiş Milletler UNESCO kültür komisyonlarında görev alan, Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü’nü kazanan usta isim, öykülerinde genellikle insan ve insani değerler, doğa, yaşam, zaman, psikolojik durumlar, seçme yetisi, seçicilik özelliği ve anormallik gibi başlıklara yer vermişti.

Türk tiyatrosunda epik ve kabarenin öncülerinden Haldun Taner’in ölümünün üzerinden 36 yıl geçti.

Meclis-i Mebusan’da İstanbul milletvekilliği yapan hukuk profesörü Ahmet Selahattin Bey ile Seza Hanım’ın oğlu olan Taner, 16 Mayıs 1915’te İstanbul’da dünyaya geldi.

Haldun Taner, henüz 5 yaşındayken, 42 yaşındaki babasını kalp krizi nedeniyle kaybedince, annesiyle büyükbabası Matbaa-i Amire Müdürü İsmail Hamit Bey’in Saraçhanebaşı’ndaki konağına taşındı.

Konakta büyükannesi, teyzesi ve 4 dayısıyla yaşayan Taner, bir yazısında o günleri şu sözlerle anlatmıştı:

“Babamı 5 yaşında yitirdim. Annem, benim babam, dert yoldaşım, arkadaşım, her şeyim oldu. Yaşamını bana adamıştı. Bunu hak etmek için, ayrı bir çabayla çalıştım. İlk müsveddelerimin ilk dinleyicisi hep o olurdu. Ana dilimizin, halk Türkçemizin bütün inceliklerini onun konuşmalarından edinmişimdir. Kendi kendimle hiç övünmedim. Ama onun benimle övünmesine çok çalıştım. Çeşitli hükümetlerle hapse girecek derecede başımı derde sokmamaya da kendimden çok, onun için gayret ettim. Babamın istiklal mücadelesinden bana temiz bir ad kaldı. Bir de onun bilim adamı yeteneklerinden bazı iyi kötü genler kaldı. Ama bütün öteki birikimim, aile terbiyem, büyük çalışma gücüm, onuruma karşı saygım, bende olumlu ne varsa, hep anama borçluyum. Teyzeme okuma yazma borçluyum. Büyük dayım beni gezmeye götürdü. İngiltere’deyken bir Hintli arkadaşından öğrendiği yogayı o yaşta bana da öğretmişti. Küçük dayım bana ilk olarak Fransızcayı öğretti. Büyükbabam açık havayı, doğayı, sporu sevdirdi.”

DEDESİNİN MATBAASI YAZARLIK HAYATINDA ÖNEMLİ ROL OYNADI

Dedesi ve dedesinin sahibi olduğu Hamid Matbaası, Taner’in yazarlık hayatında dönüm noktası oldu. Usta edebiyatçı bu durumu, “Büyükbabamın matbaası çocuk yaşımda benim için bulunmaz bir yaşam okulu, bir deneyim kaynağı olmuştur. Okul tatillerinde oradan çıkmazdım. Sürekli makine homurtusu insana vapurda imiş duygusu verir. Zamanı boşuna değil de bir yerden bir yere giderek bereketli bir hareket içinde harcama övüntüsü verir. İnsanoğlunun ürettiği en cevherli şeyin, düşüncelerin yayılmasına katkıda bulunduğu böbürü verir. Tanrıya şükür, çocukluğumda bilinçaltıma yerleşen bu güzel fon müziğinden bugüne kadar uzak kalmadım” ifadeleriyle aktarmıştı.

Taner, ortaöğrenimini 1935’te Galatasaray Lisesi’nde (Mekteb-i Sultani) tamamladı. Tatil günlerinde çalıştığı matbaada, Atatürk’ün yakını, yazar ve milletvekili Ruşen Eşref Ünaydın, romancı ve milletvekili Yakup Kadri Karaosmanoğlu, sanat tarihçisi, ressam, yazar Celal Esat Arseven, Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin oğlu Ahmet Muhtar Bey ve Yedi Meşale edebiyat topluluğunun kurucularından Cevdet Kudret Solok ile tanıştı.

Ekonomi ve politika eğitimi almak üzere 1935-1938’de devlet bursuyla Almanya’daki Heidelberg Üniversitesi’ne giden yazar, tüberküloz nedeniyle okulu yarıda bırakıp Türkiye’ye döndü. Başarılı edebiyatçı, 1938-1942’de Erenköy Sanatoryumu’nda tedavi gördü.

İLK ÖYKÜSÜ “HALDUN YAĞCIOĞLU” TAKMA İSMİYLE YAYIMLANDI

Teyzesi sayesinde küçük yaşlarda tiyatroya ilgi duyan Taner, bir açıklamasında, “Hasan Efendi’yi, Naşit’i, Cemal Sahir’i, Darülbedayi’yi, dayımın sınıf arkadaşı Şadi Fikret’in oyunlarını o dönemde gördüm. İlk gördüğüm sinema, Saraçhanebaşı’ndaki Milli Sinema idi. Daha sonra Alemdar ve Ali Efendi sinemalarına giderdik” ifadelerini kullanmıştı.

Haldun Taner, lisedeyken, yazarlık yeteneğini keşfeden Fransızca edebiyat hocası Mösyö Dard’ın tavsiyesiyle, kaleme aldığı skeçlerle edebiyat dünyasına adım attı.

“Töhmet” adlı öyküsü, 1946’da “Haldun Yağcıoğlu” takma ismiyle Yedigün dergisinde yayımlanan Taner, skeç, öykü, oyun, kabare, senaryo ve hiciv türlerinde eserlere de imza attı. Usta edebiyatçının yazıları, “Ülkü”, “Yücel”, “Varlık”, “Küçük Dergi” ve “Yeni İnsan” dergilerinde de yer aldı.

Siyasal politik konulu öykülerden oluşan “Yaşasın Demokrasi” adlı kitabını 1949’da okuyucuyla buluşturan usta edebiyatçı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1950’de bitirdi ve sanat tarihi kürsüsünde asistan olarak görev yaptı.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla