[Vural Nasuhbeyoğlu’nun Evrensel’de yayımlanan söyleşisini okurlarımızla paylaşıyoruz]
Tiyatro Angura, ilk oyunları “Enigma Çeşitlemeleri”ni anlattı.
Tiyatro Angura, ilk oyunu ‘Enigma Çeşitlemeleri’ ile Kadıköy Eylül Sahnesinde seyirciyle buluşuyor. Fransız Oyun Yazarı Eric Emmanuel Shmitt’in Besteci Edward Elgar’ın ‘Enigma Çeşitlemeleri’ adlı eserinden esinlenerek yazdığı oyun bu kez Tiyatro Angura’nın yorumuyla sahnede.
Uzun yıllar ıssız bir adada yalnız ve kimseyle görüşmeden yaşayan Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar Abel Znorko’nun Taşra Muhabiri Eric Larsen’in röportaj talebini kabul etmesiyle başlayan oyun ikili arasındaki gergin sohbetle sürüyor. Aşk ve insan ilişkileri üzerine tartışmalarla süren oyundaki sürprizler seyirciyi daha da içine çekiyor. Yaklaşık 1.5 saat kesintisiz süren oyunda genç tiyatrocuların güçlü oyunculukları da dikkat çekici.
Kartal Can Ermiş’in ilk yönetmenlik deneyimini yaşadığı oyunda Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar Abel Znorko’ya Talat Yüksektemel, Gazeteci Eric Larsen’e ise Çağlar Kocavardar hayat veriyor. Tiyatro Angura’nın serüvenini, amaçlarını ve ilk oyunları olan Enigma Çeşitlemeleri’ni yönetmen ve oyuncularla konuştuk.
Oyundan başlayalım. Enigma Çeşitlemeleri’nin hikayesi nedir, bize ne anlatıyor?
Kartal Can Ermiş: Enigma Çeşitlemeleri aslında kelime anlamıyla ilintili olarak, bilinmezlikler ve ön yargılar üstüne kurulu bir oyun. İnsanlığın modern hayat içerisinde edindiği kimlikler ve benlikler arasındaki çatışmayı anlatıyor. Oyun, insanın psikolojik olarak üstünü örttüğü, gizlediği ya da kaçtığı gerçekliği, hiç beklenmedik bir şekilde karşısına çıkararak, bireyin kendisiyle yüzleşmesini sağlıyor. Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış ve toplumsal olarak çoğu insandan “üstün” sayılabilecek bir yazarın, kendi halinde bir “gazeteci” tarafından alt edilmesini konu ediniyor.
“BİRÇOK ZORLUĞA RAĞMEN VAZGEÇMEDİK”
Yeni bir tiyatro grubu olarak oyunu hazırlarken nasıl bir süreç yaşadınız, karşılaştığınız zorluklar neydi?
K.C.E: Her yeni kurulan tiyatro topluluğu gibi maddi imkansızlıklar bizi en zorlayan faktördü. Provalar için uygun mekan arayışı, oyun için dekor, kostüm, ışık gibi maliyetler, ister istemez güncel ekonomi içerisinde bizi psikolojik olarak başka bir savaş vermeye itti. Ama karamsarlık ya da yakınma değil, mücadele ve ortaya çıkarttığımız işe olan inancımız bu savaşı kazanmamızı ve eserimizi seyirci ile buluşturmamızı sağladı. Şartlar ne kadar güç olursa olsun biz sanatımızı inandığımız ve keyif aldığımız şekliyle yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Bu oyunla ilk kez yönetmenlik koltuğundasınız. Sizin açınızdan nasıl bir deneyimdi?
K.C.E: Öncelikle yönetmenlik noktasında, sanatsal olarak bir edebi eseri kanlı canlı bir tiyatro oyununa dönüştürmek için gerekli olan ögelerin dengesini sağlamak benim için çok önemliydi. Her şey kendi değer ölçüsüne göre sahnede var olmalıydı. Metni ilk elime aldığımda, böyle çok bileşenli bir denklemi toparlamaya çalışmak büyük bir iş gibi gelmiş olsa da, reji sanatıyla ilgili yazılmış kitapları okuyarak, bakış açımı farklı bir yoğunlukta toplayarak ve çok sorgulayarak, doğru bir çıkış yolu bulduğumu düşünüyorum. Sahne üstündeki arkadaşlarımın her oyunda keyifle sarf ettikleri efor ve seyircinin dönüşleri neticesinde, kendimi geliştirecek yeni bir alanım olduğunu fark etmek beni geleceğe dair daha cesur planlar yapmaya ve çalışmaya itti diyebilirim.
“ZNORKO’NUN DERDİ HAKİKAT”
Yalnız ve oldukça agresif bir karakter olan Abel Znorko’ya hayat verdiniz. Nedir Znorko’nun derdi?
Talat Yüksektemel: Dediğiniz gibi Znorko’nun profili, agresif bir kimliği olduğu yargısını doğuruyor. Bence Znorko’nun derdi hakikat. Znorko, içinde bulunduğumuz çağdaki konvansiyonel davranış kalıplarının gerçeği yansıtmadığını düşünüyor. Politik doğruculuk, eyyamcılık, nezaketi bir kılıf olarak kullanıp insanların birbirine yaranması, ona göre değil. Bu tür iletişim modellerinden kendini muaf tutma durumu, karakterimize adeta insanüstü bir statü kazandırıyor. Yani en azından kendince… Fakat oyun ilerledikçe, Znorko’nun başta zaaf olarak niteleyebileceği insani vasıfları bir bir gün yüzüne çıkıyor. Kendi içindeki bu tezatlık, başlangıçta oldukça tekdüze ve sivri olarak algılanan karakterimize farklı boyutlar katıyor.
“AKLIN VE KALBİN ÇATIŞMASI”
Larsen, Znorko’ya göre daha duygusal bir karakter. Oyun boyunca sürprizler de Larsen’den geldi. Larsen bize neyi anlatıyor?
Çağlar Kocavardar: Enigma Çeşitlemeleri oyununda Znorko aklı ve zekasıyla Larsen ise coşkularıyla, duygularıyla ön plana çıkıyor. Binlerce yıldır olduğu gibi aklın ve kalbin çatışması işleniyor. Bu yüzdendir ki sürprizlerin, duygularıyla hareket eden Larsen’den çıkması çok olağan. Larsen’in hikayesi gerçeğin bakış açısına göre değiştiğini anlatıyor. Kendi bakış açısını ve kendi gerçekliğini beraberinde getirerek “keskin ve değişmez gerçeklik” algısını tartışmaya açıyor. Muhafaza edilen gerçeklik algısıyla çatışma halinde olan Larsen’in hikayesinin açılmasıyla beraber de gerçekliğin potansiyelleri ve esnekliği adım adım ortaya çıkıyor.
“ÖZGÜR BİR YARATIM ORTAMI İSTİYORUZ”
Tiyatro Angura’nın anlamı nedir? Kuruluş manifestonuzla isminiz arasında nasıl bir ilişki var?
Tiyatro Angura: Öncelikle söz konusu tiyatro ortamını ödenekli, yani kurum tiyatroları ve özel tiyatrolar olarak iki ayrı başlıkta değerlendirmekte fayda var. Devlet tiyatroları ve bir kısım şehir tiyatroları içerisinde gerçekleşen ayak oyunlarının, buyrukların, sansür ve otosansür (ki en tehlikelisi budur) mekanizmalarının ne denli endişe verici boyutlara ulaştığını söylememize bile gerek yok. Çünkü artık bu gelişmeler gizli saklı değil gözlerimizin önünde oluyor. Kendinizi bu yapılar içerisinde özgür bir şekilde var edebilmeniz, üretebilmeniz neredeyse imkansız. İşin özel tarafındaysa no name yani isimsiz olarak ilerlemeniz için birtakım şeylerden ödün vermeniz gerekiyor. Buna ek, büyük seyirci kitlelerine ulaşabilmeniz, mali bakımdan zorlanmadan kendinizi idame edebilmeniz çok zor. Bu aşamada sorunu genelleştirmek gerekirse bizce sıkıntı yapı ve faaliyet yöntemi. İtirazımız buna. Hal böyleyken ideal tiyatro fikrine dair üçümüz arasında ortak bir konsensüs oluştu. Bunun neticesinde Tiyatro Angura ortaya çıktı. Angura, terminolojide Japon yeraltı tiyatrosu olarak geçiyor. Tabii ki bizim bu ismi seçmemizde türün özüne değil, eylem yöntemine dair bir karşılık var. Angura, 1960’ların sonlarında öğrenci hareketleri döneminde ortaya çıkan küçük tiyatro toplulukları. Bu topluluklar farklı yönelimlerine karşın burjuva tiyatrosuna karşı çıkışla birleşiyorlardı. İsmimizin getirdiği anlam özelinde durumumuzu daha iyi tanıtacak bir kelime olamaz diye düşünüyoruz. Çünkü üç kurucu üye de o kadar birbirine zıt karakterde insan ki bizi tanıyan insanlar bir arada iş yapabiliyor olmamıza hayret ediyor. Bizce işin can alıcı kısmı da burada yatıyor. Zira ne kadar farklı olursak olalım birbirimizle uzun uzadıya tartışma verecek inanca sahibiz. Bizim için tartışmada özgürlük, eylemde birlik en temel esas. En büyük hayalimiz Tiyatro Angura ismiyle fiziki bir tiyatro mekanını mesken edinmek ve özgür yaratım alanı söylemimizi ete kemiğe büründürmek.