Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
İstanbul Fringe Festival, Fiziksel formatındaki gösterimlerine devam ediyor. Festivalde gösterilerini canlı sunan sanatçılarla yaptığımız sohbetlerin bu haftaki konuğu 24 ve 25 Şubat tarihlerinde Institut français İstanbul’da seyirciyle buluşan Je t’appellerais Eve gösterisinin yönetmen, dramaturg ve senografı Eva Schumacher.
İstanbul’da gösteri sanatları sezonunun başlangıcını şenlikli bir hale getiren İstanbul Fringe Festival’in üçüncüsü, 18-26 Eylül 2021 tarihleri arasında Fiziksel, Çevrimiçi ve Dijital olmak üzere üç formatta sunulacak gösterilerden oluşan hibrit bir programla gerçekleşti. Ayrıca mevcut pandemi koşullarına da hızlıca adapte olan festival, tiyatro sezonuna yayılan Fiziksel formatındaki gösterimlerine devam ediyor. Bizler de festivalin Fiziksel başlıklı formatında, gösterilerini canlı sunacak sanatçılarla yaptığımız sohbetlere devam ediyoruz. Festivalin 2022 Şubat etkinliklerinde şehre misafir olmuş son konuğu, Frank Wedekind’in, Lulu – A Monster Tragedy eserinden ilham alan Je t’appellerais Eve (I Will Call You Eve) gösterimiyle, 24 ve 25 Şubat tarihlerinde Institut français İstanbul’da seyirciyle buluşmuş olan Fransa’dan Théâtre Sauve Qui Peut (Le TSQP) ekibi idi. Biz de sizler için gösterinin yönetmen, dramaturg ve senografı Eva Schumacher ile sohbet ettik. Festival, Mart ayında, daha önce çevrimiçi paylaştıkları gösterimleri hakkında sohbet ettiğimiz Collectif 2222’yi misafir etti ve Nisan ayında da seyirciyi başka gösterilerle buluşturmaya devam edecek.
Théâtre Sauve Qui Peut (Le TSQP), Je t’appellerais Eve (I Will Call You Eve) gösteriminden, Fotoğraf: Louis De Ducla
Performansın özü sizce nedir?
Performansın iki kuvvetin sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum: Zaman ve insan. Sonsuza dek sürmeyecek olan belirli bir anı seçmek ve iki kişiyi, bir performansçı ile bir izleyiciyi, birinin bir teklifte bulunduğu ve diğerinin onu alıp ona tepki verdiği, karşı karşıya getirmektir. Performansın sadece bu buluşma hakkında olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor: Birbirine bakan, birbirlerine hikâyelerinin bir parçasını veren ve sonra duran iki insan.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Elbette sanatın bir değişim vektörü olduğuna inanıyorum çünkü olaylara bakışımızı değiştiriyor. Bize başka hikâyeleri, bildiğimizi sandığımız şeyler hakkında başka bakış açılarını gösteriyor. Farklı sanatlar aracılığıyla anlattığımız hikâyelerin bir adım kenara çekilmemize olanak sağlayıp bizi küçük bir değişime götürebileceğini düşünüyorum. Ve bu büyük bir güç. Sanatlar bir mesaj ya da doktrin taşımazlar, onlar açık birer sorudur, yakalayıp kendimizin kılabileceğimiz, gerçeğin içinde askıya alma anlarıdır.
Yazının devamı için tıklayınız…