[Öznur Oğraş Çolak’ın Cumhuriyet’te yayımlanan haberini okurlarımızla paylaşıyoruz]
Türkiye’nin üçüncü ödenekli tiyatrosu Bakırköy Belediye Tiyatroları uzun bir aradan sonra perdelerini açtı. Ferhan Şensoy’un yazdığı, Orhan Kemal Aydın’ın yönettiği ve oynadığı “İstanbul’u Satıyorum 1987” sezon sonuna kadar Müşfik Kenter Sahnesi’nde seyircisiyle buluşacak.
Tiyatroseverlerin ve Bakırköylülerin açılmasını özlemle beklediği Bakırköy Belediye Tiyatroları yeniden “perde” dedi.
Tiyatro önce pandemi nedeniyle kapanmıştı, sonra ise grev sebebiyle… Dört ay süren ayrılık, emekçinin hakkını almasıyla son buldu. Perdelerini yeniden açan tiyatronun hem oyuncuları hem de seyircisi mutlu. Benim için bu tiyatronun önemi başkadır, çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları burada geçti diyebilirim. Mutluluk ve hüzün arasında bir duyguyla, büyük bir heyecanla gittim bir ustanın oyununu seyretmeye. Bir de sahnede iki büyük usta olunca, seyir keyfi bir başka; Aytekin Özen ve Orhan Kemal Aydın…
Ferhan Şensoy’un yazdığı Orhan Kemal Aydın’ın yönettiği ve oynadığı “İstanbul’u Satıyorum 1987” bugüne gönderme yapıyor.
“Kimdir İstanbul’un esas sahibi?” “Kim satabilir koskoca bir şehri?” sorularının da sorulduğu oyunda cevap çok net tabii: Satan sattı, alan aldı. 1987’deki İstanbul’un bugün yerinde yeller esiyor. Ortaoyuncular’ın ilk kez 1987’de sahnelediği “İstanbul’u Satıyorum” adlı oyun şimdi düşününce resmen ustalar geçidi gibi, kimler yokmuş ki; Ferhan Şensoy, Erol Günaydın, Rasim Öztekin, Baykal Kent ve Münir Özkul.
Münir Özkul’u oyunda bugün Mimar Sinan olarak ekrandan seyrediyoruz. Yine ekrana yansıtılan Ferhan Şensoy’a ise finalde bu sefer biz seyirciler selam veriyoruz.
TAŞLAMASI BOL…
Sazlı sözlü, hem zehirli hem hicivli diliyle bize bu kadim şehrin 30 yılda değişen yüzünü ve de değişmeyen hırslı hırsızlarını anlatan kahkahası da taşlaması da bol oyun Müşfik Kenter Sahnesi’nde tiyatroseverlerle sezon sonuna kadar buluşacak.
Aydın, oyunu yönetmeye karar verdiğinde, Ferhan Şensoy daha göçmemişti yıldızlara… Ferhan Şensoy’un oyununu kendi tiyatrosu dışında sahnelemek o kadar kolay değil, vermez yani usta oyununu kimseye.
Aydın, “Ferhan Abi’nin, oyunlarını oynanması için öyle gelişigüzel vermediği ‘mit’i yaygındır tiyatro camiasında. Nöbetçi Tiyatro da onun tedrisatından geçmemin gururu ve ayrıcalığı ile mi bu ‘mit’i kıranlardanım bilmiyorum. Ama oyunun textini kendisinden istediğim de “Ben ancak sana gönderirim” demişti. Hâlâ üzerinde ev adresim olan Kraft posta zarfını saklarım odamda” diyor.
GÜNÜMÜZE GÖNDERMELER…
Oyunda bir güncellemeye gitmemiş Aydın, bu sebeple oyunun adını ustasından izin alarak yazıldığı tarihi de ekleyerek “İstanbul’u Satıyorum 1987” koymuş. Oyunda geçen siyasiler de o dönemin isimleri. Oyunun konusu gereği günümüze göndermeler da var tabii.
Aydın, “Oyunda özellikle herhangi bir güncelleme yapmak istemedim ve yapmadım. Ama, oyunun finalini ne şekilde değiştirmek istediğimi korkarak kendisine anlatınca ‘-Tamam yapabilirsin.’ demişti, mutluluktan ağlamıştım. Bunun dışında da sadece bir iki yerde söylem ve espri anlamında minik göndermeler var. Ayrıca oyun, o günün politik kişilikleri üzerine söylemde bulunduğu için günümüze getirmeye çalışmak saçmalamaktan öteye gitmeyecekti. Oyunun teması İstanbul’un rant uğruna yağmalanıp, satılması olduğu için, sadece ‘tema’ olarak bile fazlasıyla ‘güncel’. Bu nedenle, politik kişilerin isminin o veya bu olması bir şeyi değiştirmiyor; seyirci kafasında anında oyunu güncelliyor” diyor.
Aydın, 1984’Te “Nöbetçi Tiyatro” ile başlamış tiyatroya. Ferhan Şensoy ilk hocası ve ustası. Aydın, “Oyunu ilk oynadığımızda o hayattaydı ve onunla oyun üzerine gerek izin aşamasın da gerekse prova sürecinde yaptığım konuşmalarda çok heyacanlıydım. İzlemesini çok istiyor ve heyecanla o günün gelmesini bekliyordum. Olmadı” diyor.
Aydın, ustasıyla artık oyunun finalinde helalleşiyor. Ferhan Şensoy’un çok kullandığı o güzel sözüyle: “Ustam ölmüş, ben satarım.”
“SONSUZLUĞU YAKALAMIŞ BİR EVRENSEL ŞAHSİYET”
“İstanbul’u Satıyorum 1987” adlı oyununda Mimar Sinan’ı usta oyuncu Aytekin Özen canladırıyor. Tüm yaşam değerlerinin metalaştığı-insansızlaştığı, ahlaksal deyimlerin özünden saptırıldığı, her şeyin parayla ölçüldüğü-paraya-ranta dönüştüğü, bu çarpık insan ilişkilerinin çarpık kentleşmeye zemin hazırladığı şu günümüzde, kalkıp Mimar Sinan gelse bize ne der? İşte bu oyunun konusu: Mimar Sinan, gücü elinde bulunduran rantçılara karşı, İstanbul’un yağmalanmasını önlemek, evlerinin ve yaşadıkları toprakların ellerinden gitmemesi için halkı direnmeleri konusunda onlara destek verir. Ne var ki, halk, rantçıların bu çıkar çatışmasında, onların küçük paralarla kandırılmasına, onların zorbalıklarına, gözü dönmüşlülklerine karşı koyamaz.
Özen, canlandırdığı karakteri şöyle anlatıyor: “Yeryüzü uygarlıklarının yapıtaşlarını oluşturan dehalar/dâhiler vardır. Bilim insanları, sanatçılar, sofistike liderler, devrimciler vb. gibi. Canlandırdığım karakter de bunlardan biri: Yaptığı olağanüstü yapıtlar ve yeni bir çağ başlatacak nitelikteki görkemli eserleriyle mimarlık alanında ikon olmuş Mimar Sinan. (Sinan bin Abdülmennan) Ömrü boyunca toplumsal yaşama, eserlerindeki üstün nitelikleriyle katkı sunan yaratıcı-yenilikçi-devrimci bir kişiliğinin yanı sıra sadece kendi döneminin değil aynı zamanda gelecek nesillerin de vazgeçilmez, sarsılmaz- neredeyse tartışılmaz düzeyde bir ilham kaynağı olmuş, ayrıksı, seçkin, sonsuzluğu yakalamış bir ‘evrensel’ şahsiyet.”
Özen, oyunun yazıldığı dönemdeki toplumsal gerçeklere alan açtığının altını çiziyor ve ekliyor: “Oyun kendi içinde bir anlatım bütünlüğüne, bir görsel dramaturjik estetiğe sahip. Bu haliyle bile günümüzün toplumsal gerçekliğine de hitap edecek ve eksikliği pek o kadar görülmeyecek sağlamlıkta bir yapıt” diyor.
Özen, “oyun, günümüz güncelliğinde olsaydı nasıl olurdu” sorusuna ise şöyle cevap veriyor: “Türk tiyatrosuna, geleneksel tiyatronun kalıplarından yola çıkarak oluşturduğu, eserleri ve dilde geliştirdiği kendine özel eleştirel bakışıyla oluşturduğu tiyatrosuyla bir ekol/okul olmuş büyük ustalarımızdan Ferhan Şensoy’un bu eserini, günümüze uyarlamak gibi bir gelişigüzel çalışma pek hoş olmazdı bence. Bu aynı zamanda oyunun yönetmeni Orhan Kemal Aydın’ın görüşüydü ve hepimiz ekip olarak bu sadakate saygı duyduk.”
Müzik seçimlerinin Özgür Çalı’ya ait olduğu oyunda, Aytekin Özen, Orhan Kemal Aydın, Mustafa Sercan Yener, Yunus Emre Kılınç, Burç Ara, Eda Özdemir, Emre Sırımsı, Ercan Koçak, Gözde Ayar, Kadir Hasman, Murat Şenol, Özge Çatak, Sevda Karabulut rol alıyor.