Yaşam Kaya
K! Kültüral Performing Arts, Jean Genet’ in ölmeden önce yazdığı son eseri Paravanlar oyununu sergiliyor. Fransa işgalindeki Cezayir’in özgürlüğünü kazanma mücadelesini ele alan Paravanlar’da Genet, kendi ötekileşmiş dünyasının izlerini sunar. Yağmur Yağmur’ un insanı cezbeden zekasının ürünü olarak sahneye aktarılan Paravanlar’da, K! Kültüral Performing Arts öylesine muhteşem bir iş gerçekleştiriyor ki, en son 20. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde izlediğim Merhametliler oyunundan sonra ‘Sinematografik Tiyatro’ adına böylesi kaliteli bir çalışma izlememiştim. Oyunda Altay Özbek, Çiğdem Yıldız, Eren Akova, Gülnara Golovina, İbrahim Cem Tek, Musa Can Pekcan, Şakir Güler, Şirin Ergüven, Teoman Gelmez ve Zeliha Gürsoy rol almış. Kalabalık ve de birbiri içinde uyumu sağlamış farklı bir ekip var karşımızda.
Paravanlar için Genet’in dünyasından kopup giden bir parça diyebiliriz. Oyunun Cezayir Savaşı’nı anlatan yapısına ve Fransız sömürgeci politikasının insanlar üzerinde bıraktığı etkiye baktığımızda; Paravanlar’ı hem sömürgeci dayatmacılığa isyan hem de 2. Dünya Savaşı sonrası yalnızlık bunalımına girmiş kişilerin ruhsal çığlığı olarak adlandırabiliriz. İnsanlar kendilerini arıyor gösteri boyunca. Sömürgecilerin elinde çift toplumlu bir ahlakı yaşayanlar ile, sömürmek için gelenlerin kendi iç sesleriyle yaşadıkları çatışmalar Genet tarafından suratımıza suratımıza tokat gibi indiriliyor. Absürd değil aslında bu metin. Absürd olan bizleriz. Bunca acıya, travmaya sessiz kalarak, kafamızı kuma gömen biz zavallılar absürd kavramını hak edenleriz. Jean Genet de idiot gibi olanı seyreden insancıkları bir torbanın içine koyup dünya sahnesinin önüne fırlatıyor.
Fransa işgalindeki Cezayir’in özgürlüğünü kazanma mücadelesini ele alan Paravanlar’da Genet, Avrupalının doğuluları küçümseyen algısından yola çıkarak çatışmalı bir kuzey Afrika imajı sunar. Bu yapılırken Genet, seyircinin olaylardaki karakterlerle bir paralellik algılamamasını sağlayarak eleştirel bakışın sürekli korunmasını amaçlamıştır. Oyun boyunca aklın önde tutulması, sömürgeleştirilen bir ülkede insanların günlük yaşamlarının nasıl ve hangi şekillerde kendine yer bulduğunu gözler önüne serer. Genet ayrıca toplumsal rolleri ve toplumsal cinsiyeti sorgulayarak, ahlaki kavram üzerinden insanların gerçeklerden nasıl uzaklaştığını açıkça gösterir.
Yağmur Yağmur oyunu es vermeden sürekli birbirini tamamlayan grotesk ögelerle sahneye koyuyor. Özgürlüğünü tekrar kazanmak isteyen Cezayirlilerin yaşamlarının ışığı altında Sait ile Leyla’nın hikayesine uzanıyoruz. Yönetmenin adeta bir sinema filmi çeker gibi olayların akışına doğru sürekli uzanma hissi, bizler için iki buçuk saat süren Paravanlar’ ı tek solukta izlememizin sebebi oluyor. Genet, Freudyen bakış açısıyla ‘Anne-Oğul-Gelin’ üçlemine psikolojik analizler yapmış; yönetmen de bu analizin derin kritiğini gösteri boyunca beynimize işlemiş. Bir yandan özgürlüğünün peşinde koşan insanlar bir yandan da Avrupalının şarkiyatçı kurguları grubun muhteşem enerjisi ile bizlere aktarılıyor. Musa Can Pekcan’ın Sait (oğul) rolünde dinamizmi ile Çiğdem Yıldız’ın Leyla da gösterdiği performans ayakta alkışlanır. Ama burada ‘Anne’ de Şirin Ergüven’ in sistem eleştirisine uzanan duruşu çok ama çok etkili.
Genet’in kafasını meşgul eden 1960’lı yılların tüm olguları sahnede sizi kucaklıyor adeta. Altay Özbek, Zeliha Gürsoy, Eren Akova, İbrahim Cem Tek, Teomaz Gelmez, Şakir Güler arasında savaş olgusu aydınlanırken; sahnelerdeki ölüm-yaşam-kavga üçleminin detaylı analizleri yönetmenin ince zekasıyla ortaya konuluyor. Oyuncular çok ama çok zor bir metnin üstesinden başarıyla gelmiş. Zenne rolündeki Gülnara Golovina’ nın mistik dünya gönderimi çok etkileyici.
K! Kültüral Performing Arts, Yağmur Yağmur’ un yönetiminde belki de dünyanın en zor metinlerinden bir tanesi olan ‘Paravanlar’ı çarpıcı bakış açısıyla sahneye koyuyor. Siz siz olun, bu oyunu izlemeden ‘tiyatro sezonu içinde oyun izledim’ demeyin!