Kültürler Arası Bir Yolculuk: “CEKET”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

                        Kardelen Kendir*

Farklı Bir Dilde Oyun İzlemenin Alımlayıcıda Oluşturduğu Etkiler

OYUNUN ADI: CEKET

DİL: ARAPÇA

YAZAN: HABİBA JENDOUBI

YÖNETEN: HABİBA JENDOUBI

OYUNCULAR: OUMAYMA MAJJEDI, ADNEN JENDOUBI

Çocuklar tıpkı bir orman gibidir. Dönüşümün değişimin kilit noktasıdır, geleceğin anahtarı çocukların elindedir. Her çocuk elindeki anahtarı farklı amaçlarda kullanır. Böylece dünya şimdi ki çocukların gelecekteki halleriyle içinde sürekli değişen ve dönüşen oluşumların evi olur.

Çocuklar henüz anne karnındayken ses ve titreşimlere duyarlı hale gelirler. Doğumdan sonra sezgisel ve dürtüsel olanı da son kademede deneyimlerler. Algı seviyeleri çok yüksek olduğu için sürekli öğrenme ve deneyimleme durumu söz konusudur. Henüz bebeklik evresindeyken ebeveyn ve yakın çevreleri tarafından belli nida ve sözcük kalıplarıyla sevilmeye başlarlar. Çocukların gelişim evrelerinin pek çok anında dil ve eylem ögeleri kullanarak iletişim sağlanır. Nitekim dünyanın hemen hemen her yerinde benzer iletişim şekli görülür. Fakat biçim farklılaşabilir. İletişim ögeleri her kültürde farklılık gösterdiği kadar bazı kültürler arasında yüksek benzerlik de gösterir. İletişim şekillerinin birebir aynı olması beklenmese de bazı kodlar aynıdır.

Kültür başlı başına tek yönlü bir olgu değildir içinde parçalı halde pek çok öznel ve nesnel yapı barındırır. Dil kültürün en eski ögesidir fakat dilden de eski gizli kalmış ortaya çıkarılmış toplumun geçmiş yaşamlarını ve geleceğini belirleyen arketip ve mitler kültürün ana etmenleridir. Üstelik kültürlerin zamanla birleşmesi ve karışması da mitlerin ve arketiplerin birbirine ne kadar benzediğini ortaya koymuştur yani temel her zaman “insan”dır. Aynı eylemsel ve dilsel kodlar da olduğu gibi, mitolojik kodlar da gizlenmiş ve evrensel boyuta ulaşmayı başarmıştır. Eski çağların kodları yeni çağları oluşturmakta büyük bir görev edinmiştir.

ESKİNİN IŞIĞINDA YENİNİN CANLANIŞI CEKET OYUNU

Pinokyo masalından uyarlama olan  Tunus’un Domia Prodüksiyon oyunu “Ceket”in temel aldığı masal mitolojik bir hikayeye dayanmaktadır. Bununla birlikte Arapça diliyle oynanmış, içinde bedensel anlatımın olduğu ve birçok kodlarla bezenmiş kültürel bir örnektir.

İnsanın var oluşundan itibaren işlenen tüm kodlar zamanlar arası seyahatini yine insanlar aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Şuan çocukların ve yetişkinlerin izlediği, okuduğu tüm eserler ve aile içinde, toplum içinde edindiği davranışlar eski değerlerden yola çıkarak var olan belli bir kültür karmasının ürünüdür.

Yazımın kilit noktasını oluşturan Ceket oyununun orijinali olan pinokyo bir mitten esinlenerek yazılmıştır. Yaklaşık iki bin küsur yıl önce çıkan mitolojik olayın şu ana nasıl hizmet ettiği, bir çocuğun görseline nasıl işlediğini ve kalbine dokunmayı nasıl başardığını görüyoruz.

PİNOKYO MASALI VE MİT

PYGMALİON

Mitin kahramanı Pygmailion adında Kıbrıslı bir heykeltıraştır. Romalı yazar Ovidius’un Mettomophoses (Dönüşümler) adlı eserinin 10.Kitabında 243-298 dizlerinde anlatılan hikayeye göre, Kıbrıslı Amathonte’in kızları Propotidler, Venüs’ün tanrıçalığını hiçe sayarlar ve sadık olmayı reddederler. Bu durum karşısında Venüs onları ahlak yoksunu kadınlar haline getirerek cezalandırır. Kadınların bu hallerini gören Pygmalion da asla evlenmemeye karar verir ve hayalindeki kadının heykelini yapmaya başlar. Aradığı kusursuz güzellikteki kadının heykelini yapmak için günlerce çalışan Pygmalion bitirdiğinde heykelini süsler ve mücevherler takarak ona canlı bir kadınmış gibi davranmaya başlar. Pygmalion yapıtına aşık olmuştur. İlerleyen zamanlarda Venüs için yapılan festivallerde evde bıraktığı heykelini düşleyen Pygmalion tanrıya dua eder ve Venüs bu duayı yanıtsız bırakmaz. Eve döndüğünde heykelinin canlandığını fark eder ve sonunda sevdiği kadınla evlenip ondan çocuk sahibi olur.

Bu öykü klasik dönemde birçok edebiyat yapıtına, tablo ve heykele konu olmuştur. Klasik sanatta o kadına Galatea denir. Goethe de ona Elise ismini vermiştir, bu durum Antik Yunandan Romaya, Romadan Rönesansa ve Goethe’ye kadar miras kalan bir kültürdür. Bu hikaye eski olanın bir şekilde yeniye can verdiğinin en net kanıtıdır.

PİNOKYO

Pinokyo hikayesinde de bir marangoz tarafından yapılan tahta bir kukla gerçek bir çocuğa dönüşür ama bu sefer kukla dönüşmeden önce bilinçlidir. Bu mucizenin gerçekleşmesi için dilek tutan kuklanın yaratıcısı değil; kuklanın kendisidir. Uyarlamasına geçmeden önce Pinokyo’ya da değinmek gerekir. 1881’de bir çocuk gazetesinde yer alan Carlo Collodi’nin kaleminden çıkan Pinokyo eseri tüm dünya da 260’tan fazla dile çevrilmiş hatta dünya tarihinde en fazla dile çevrilmiş kitap olma özelliği taşır. Modern çocuk edebiyatının ilk örneğidir çünkü çocuklar düşünülerek yazılmış ilk romandır. Romanın temeline dayandırdığı konu “yalan söylemenin bir çocuk için en kötü huy” olduğu ifadesidir. Küçük bir çocuğa dönüşen kuklanın iyi niyetlerine rağmen tembellik ederek, umursamaz olarak, yaramazlık ve muziplik yaparak sürdürdüğü alışkanlıklarının başına açtığı felaketleri konu edinir.

CEKET – HERŞEY DEĞİŞİR

Eski olanın yeri hala aynı mıdır? Yoksa değişen zamanla birlikte eski evrimleşerek yeni mi olur? Eski gelenekler şimdi ki geleneklerle aynı mıdır? Yoksa sürekli değişen dünya şartlarında zamanın etkisine uğramış mıdır?

Evren var olduğu müddetçe dönüşüm de olacaktır. Eski tamamen yok olmayacak bir şekilde evrimleşerek günümüze kadar gelecektir. İnsanlık olduğu müddetçe bu dönüşüm durmadan devam edecektir. Şimdinin alışkanlıkları, davranışları, düşünce ve eylemleri geçmişin kodlarından beslenmektedir. Kendiliğindenlik halinde ilerleyen bu devinimsel aşamalar yaşam döngüsüne ayak uyduran bir düzen halindedir. Yaşam alanı genişledikçe, problemler çözümleri doğurdukça, ihtiyaçlar çoğaldıkça eskinin işlevselliği bir süre sonra an’a fayda sağlamayacaktır. Fakat buradan bütün bir işlevsellik mekanizmasının faydasızlığı algılanmamalıdır. Sistem işlevsel olan ve olmayanı devingen bir tutumla ayıracak, değişim seyahatine devam edecektir. Ceket oyununda da eskinin şimdiye olan etkisini, değerleri, değişmeyi gördük. İnsanın var olduğundan beri süregelen yaşam anekdotlarını geçmişten şimdiye uzatan bir oyun izledik. Üstelik bu hissedilen duygularda bir tanıdık havası vardı. Geçmişten gelen bir dostla sohbet ettik. Eski ile yeninin çatışırken aslında önemli olanın neyi nasıl değerlendirdiğimiz olduğunu anladık. Bu çatışmanın bizim kültürümüz de olduğu gibi diğer kültürlerde de var olan bir süreç olduğunu gözlemlemiş olduk.

Ceket oyunu, değerlere ve geleneklere bağlı ustayla çırağın yıllardır işlettikleri kukla dükkanında yapılan Pinokyo adlı bir kuklanın hayata karışırken yaşadığı deneyimleri çocuklara ve bizlere anlattığı gayet dolu bir oyundu. Eski ve yeni çatışması eski kukla Pinokyo’nun rafa kaldırılması ve yenisinin tahtadan değil farklı malzemelerden bir araya getirilmiş renkli bir kukla olmasıyla anlatıldı. Dayandığı hikayeye baktığımızda yalan söylemenin ne kadar kötü bir şey olduğunu, tembellik yüzünden elimizden bazı şeylerin kayıp gittiğini o yüzden her zaman kendimizi bilmemiz ve doğru biri olmak için uğraşmamız gerektiğinin de üzerinde duruldu. Oyunda kullanılan atık malzemelerin bir yaşam alanını temsil edecek şekilde kullanılması ve tek renk olması oldukça ilgi uyandırıcıydı. Tıpkı şehir hayatı gibi tek renk kullanılan malzemelerin karşılığında Pinokyo’nun renkli bir kukla olması çocuğun dünyasında kuklanın hayata karışması izlenimini uyandırdı.

Oyunun ilk 8-10 dakikasında tüm ilgi ve dikkat oyuncuların ve kuklanın hareketindeydi çünkü yazımın ilk başında belirttiğim gibi bazı kalıplar her kültürde aynı özellikleri taşımaktadır. 10.dakika ile birlikte oyuna karşı bir yabancılaşma hissedildi hem ses hem eylem bir kaç dakika boyunca dikkati dağıttı, sonuçta farklı bir kültürün dili olduğu düşünülünce dilin vurguları, tonlamaları, seslerin çıkış değerleri ve tınıları bizim dilimize çok uzaktı. Yetişkinler de dahil olmak üzere çocuklar bir ara neler olduğunu sesli bir biçimde sorguladı, oyunda kullanılan bir nida ve ses kuklanın hareketi ile birleşince çocuğun eylemi tanıması sağlanarak oyunu çocuklar açısından seyredebilir kıldı. Nesnelerin dönüşümleri ise çocukların hayal gücünde mukayese ettikleri sonra gerçeği ile özdeşleşen birbirine ait bir etkileşim oluşturdu.

Mesela Pinokyo’nun okula başlaması, sırtına bir çanta takarak içinde pek çok kuklanın kare bir karton içinde olduğu yere yönelmesi olarak verilmişti. Fakat buraya gelmeden önce Pinokyo’nun oyun esnasında atık nesnelerden dönüştürülen parkta oynaması ve park yolunun sonunda okula bağlanması da bazı deneyimleri yaşadığını gösterdi. Buna oyunla başlayan öğrenme denilebilir. İzleyen çocuk kendini kuklanın yerine koydu ve o patikalı yolu onunla beraber yürüdü. Pinokyo bazen yeri inceledi bazen gökyüzünü inceledi bazense ayağı takıldı. Çocuk gözü ile baktığımızda bir maceranın içinden geçildiği, eylemlerin çocuğun zihninde çağrışımlarda bulunduğu hatta kendisi ile kıyasladığını düşünüyorum. Bu çağrışımlar “İnsan” merkezlidir.

Oyun aracılığı ile alımladığı kod ve çağrışımlar çocuğun zihninde farklı deneyimler yaşatacak bir köprü görevini görürken kendi yaşadığı dünya gerçekliği ile oyunda ona sunulan gerçekliği karşılaştırır. Oyunun devamında Pinokyo’nun tek başına bilmediği bir yerde gezerken iki kötü niyetli adam tarafından takip edilmesi çocuklarda gerilimi arttırdı. Çünkü ebeveynlerin çocukların akıllarına yerleştirdiği “tanımadığın insanlarla konuşmamalısın”, “biri sana bir şey verirse sakın alma” gibi kalıplar sahnedeki olayla birebir aynı seviyededir. Bu gerilimin izlenilen oyunun dilinin Arapça olmasını gözetmeksizin kültürler arası etkileşimin ne kadar yakın ve aynı olduğunu sunuyor bizlere.  Anlaşılabilirlik sadece dilin işlevi ile değil adamların sesinin çok farklı çok sert ve kötü karakteristikte çıkması karşısında Pinokyo’nun masumluğunu simgeleyen yumuşak ve hafif sesin bir çatışmanın geleceğini çocuklara bu kodlar aracılığıyla sahneden iletilmesiyle anlaşılırlık sağlanıyor.

Bir yandan Pinokyo’nun yaşamını deneyimlerken bir yandan binalar arasında kalmış ve belki de oyun alanı olmayan bir çocuğun yaşamını da görmektedir çocuklar. Çünkü oyunda metropol kent hayatı içeri kapanan ve sokağı daha çok tekinsiz hale getiren bireyi yalnızlaştıran bir oluşumu simgelemekteydi. Çocuk belki üst satırdaki gibi bu hissiyatı sözel olarak ifade edemeyebilir fakat orada iki bina arasına konulan küçük bir bina ve hemen önündeki çöplüğün çocuklarda çağrışım ve empati uyandıracağı yönündeydi. Eski değerlerin yeniler arasında sıkıştırıldığı hissiyatı göstermeci bir biçimde iki yüksek bina ve tek katlı küçük bir binayla anlatılmıştı.

Oyunun ilerleyen safhalarında Pinokyo’nun masal ile uyutularak parasının çalınması sonra usta ve çırağının ondan hesap sorması ve bir kutu içerisine hapsedilmesi Arapça dil kullanılarak oynandı. Fakat sorun aynıydı; amaç aynıydı; ustanın kızması ve Pinokyo’nun pişmanlığı onun bu yaptığının çok yanlış olduğunun mesajını bize iletti. Bir kutuya hapsedilmesi aslında ona güvenilene kadar elinden alınan özgürlüğüydü. Tıpkı bir çocuğun yaptığı bir hata yüzünden anne ve babası tarafından cezalandırılması gibi bu durum aslında bize tanıdık olay ve duyguları göstermiş oldu.

Ceket oyunu bize Tunus’tan gelen bir dost bir arkadaş, aynı evi paylaştığımız bir kardeşimiz gibiydi, yani bizdendi. Dil aynı değildi elbette, kültür ve tavır da aynı değildi ama insanı anlatıyordu. İnsanlığın geçmişinden bugününe edindiği kodlara, hikayelere, olaylara, arketiplere ve deneyimlere başvuruyordu. Dilin tek iletişim kaynağıymış gibi algılanması inancı oyunu izlerken hepimizi zora soksa da zamanla hareketlere ve olaylara odaklanılmaya başlandı. Oyunda kullanılan nesnelerin öznel ifadelerle yansıtılması seyirciyi oldukça rahatlattı. Ses, nidalar ve bazı kulağa aşina gelen kelimelerin sıkça vurgulanması belleğimizde tanıdık bir hava uyandırdı. Oyunun ortalarına doğru kelimelerin fazlalaşması bizi tanımadığımız bir yerde kaybolmuşuz havasına soktu. Çünkü dil sesleri ilk duyduğumuz andan itibaren genetik miras ve etkileşimle beynimizde biçimlendirip, bize ait olan kalıplar ile türettiğimiz canlı bir yapıdır. Farklı bir dili ve bizim seslerimize uymayan bir yapıyı ilk duyum anında algılamak ve öğrendiğimiz ses düzeninin içine sokmaya çalışmak bizi elbette çok zorladı. Fakat tiyatronun ve sahnenin büyüsü bizi dilden uzaklaştırarak sahnede olanlara kilitlemeyi başardı.

Bir diğer dikkat ettiğim noktaysa balığın karnında verilen karakterlerin Karagöz – Hacivat formuna benzetilmesiydi bizim geleneğimizin bir parçası olan gölge oyununu onlarda da görmek oldukça şaşırtıcıydı. Dil ve anlatım şekli ne olursa olsun yapılanın bizden olanla benzeş olması iki kültürün birbirine yakınlığını gözler önüne serdi. Eskiden beri var olan geleneklerin form değiştirerek şimdiye hizmet etmesi seyircide uyarıcı etkilerde bulunmuş ve hangi ülkeden gelirse gelsin ister sözlü ister sözsüz oyun olsun eğer oyun sahneleme olarak bizi içine alıyorsa söz kısmını kendimiz de yazabiliyoruz. Bu da ayrıca hem büyüklere hem de oyunun sahibi küçüklere farklı bir izleme ve bakış açısı sunuyor.

Tunus’un “Ceket” oyunu dil bilmeyen bizlere farklı bir anlamda sıkılmadan ulaşmayı başarmış fakat Arapça bilen izleyicilere de iki kat zevk vererek festivalin iyi oyunları arasında yer almıştır.

İyi ki Bursa’da festival var; biz Tunus’a gidemedik ama Tunus ve daha niceleri bize geldi.

KAYNAKÇA

“ Naso P.O, Dönüşümler, (Çev) İsmet Zeki Eyüboğlu, Payel Yayınları – İstanbul, (1994)”

“ Collodi C, Pinokyo, (Çev) Egemen Berköz, Türkiye İş Bankası Yayınları – (2017)”

“ Wikipedia, Pinokyo, https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Pinokyo

* Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Programı Oyunculuk Anasanat Dalı 3.Sınıf Öğrencisi

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Kardelen Kendir

Yanıtla