Erdoğan Mitrani
“Ermenistan bir müzik kutusuymuş, her açtığımda yeni bir şey duydum. Hazine arar gibi sokak aralarından, pencere diplerinden, cenaze evlerinden şarkılar arakladım. Şarkıları dinlerken hikayeleri gördüm, her hikâyede beni buldum. Kendimin okulu oldum duyduğum her ezgide. Her ağacın bir adı varmış, her insanın bir şarkısı. Memleketimin, Ermenistan´ımın her yeri hazineymiş. Bu hazineyi ele almaya niyet ettim. İnsanlar sandıklarında neler saklar? Anılar, acılar, ayrılıklar, pişmanlıklar. Bunların hepsini birden saklayamaz ki. Onun yerine bir şarkısı vardır herkesin dedim… Anahtarı olmak istedim o kilitli sandıkların… Ya ölüme gidecekti o sandıklar sahipleriyle ya da ben açacaktım onları birer birer…”
24.İstanbul Tiyatro Festivalinin en etkileyici gösterilerinden Yolcu Tiyatro yapımı tek kişilik lirik oyun ‘Gomidas’, pandemi sebebiyle bu yıl seyirciye ulaşabilen benzersiz bir yapıt. Ahmet Sami Özbudak’ın yazıp yönettiği, süpervizörlüğünü Ersin Umut Güler’in yaptığı, Fehmi Karaarslan’ın Gomidas Vartabed’e can verdiği Gomidas, Kumkapı’da, Surp Vortvots Vorodman Kilisesinde, Müzik Direktörü Hagop Mamigonyan şefliğindeki 40 kişilik Lusavoriç Korosu eşliğinde sahneleniyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşayan müzisyen, besteci, müzik araştırmacısı rahip, Gomidas Vartabed, Ermeni, Anadolu ve dünya kültüründe derin izler bırakmış önemli bir sanatçı.
Gomidas, 1869’da Kütahya’da Soğomon Kevork Soğomonyan adıyla doğar, küçük yaşta anne-babasını kaybeder, bakımını bir süre akrabaları üstlenir. Olağanüstü güzel sesi ve müzik yeteneği olan Soğomon 12 yaşında, köyünün din adamları tarafından dünyanın en eski katedrali olan, Ermenistan’daki Eçmiyadzin Kilisesinin yetimhanesine gönderilir, Eçmiyadzin’de dil ve din eğitimi alırken, Ermeniceyi hiç bilmemesine rağmen, kilise ayinlerinde ilahiler söyler: “Kilise ilahilerini öğrenmedim aslında, ilahiler sesime geldi.” Eğitimi boyunca köy köy gezip etnik müzikleri derleme çalışmalarına başlayan genç rahip adayına eğitimini tamamladığında Gomidas adı ve “Vartabed / evlenmeyen rahip” rütbesi verilir, yüksek müzik eğitimi için Almanya’ya burslu gönderilir.
Gomidas’a kadar tanımlı olmayan Ermeni müziği, onunla birlikte batılı ölçekte, sınırları, tanımları belli bir formata girer. Halk müziğini ilk defa derli toplu bir şekilde düzenleyen, Ermeni dini ve din dışı müziği için notalama araştırmaları yapan Gomidas, Ermeni Kilisesinin pazar ayinini Batılı müzik sistemleri ve notasyonuyla uyarlayarak Avrupalıları Ermeni müziği ile tanıştırır. Berlin’den Paris’e giden, oradan da Eçmiyadzin’e dönen Gomidas, folklora etnisitelerin üzerinden bakması, Ermenice dışında Türkçe, Kürtçe, Almanca, dini ve din dışı eserler de derlediği için, döndüğünde muhafazakâr kilise ve Ermeni toplumu tarafından dışlanır. İstanbul’daki Surp Krikor Lusaroviç Kilisesinin koro şefi aradığını öğrenen Gomidas, araştırmalarına ve müziğine destek vereceğini düşündüğü bu görevi alarak 1910’da çocukluğunda konuştuğu dilin şehri İstanbul’a yerleşir, 300 kişilik bir koro kurar, çok başarılı ve mutlu olur. Ta ki, 24 Nisan 1915’te tutuklanan 234 Ermeni aydından biri olarak Ayaş ve Çankırı’ya sürülene kadar. Belki sürgünde yaşadıkları yüzünden, belki de sürgünden kurtulan sekiz mahkûmdan biri olarak döndüğünde, evini talan edilmiş, piyanosunu kırılmış, notalarını, eserlerini parçalanmış bulduğunda çalışmalarının insanlara ulaşamadığını düşündüğünden, akli dengesini yitirmeye başlar, dış dünyaya tamamen kapanır. Hayatının son 18 yılını sessizliğe gömülerek geçiren Gomidas, birkaç yıl İstanbul’da bir akıl hastanesinde kalır; 1935’teki ölümüne kadarki yaşamını da Paris’in banliyölerinden Villejuif’te bir psikiyatri hastanesinde geçirir.
Ahmet Sami Özbudak, insanlarla artık konuşmayan müzikolog rahibin yaşam öyküsünü Gomidas’a müthiş bir yorum getiren Fehmi Karaarslan’ın ağzından, bir bakışıyla akıl hastanesi bahçesindeki her birinin adı olan ağaçlara dönüştürdüğü seyircilere anlatır. Gomidas, izleyicileri arkadaşı Pierre’in miras bıraktığı hayalî koyunun peşinde koşturarak, acılarını, kayıplarının, ötekileştirilmesini, yalnızlığının, anlaşılamayışın trajik imbiğinden süzerek aktarır.
İstanbul seyircisinin ilk kez 2013’te Avrupa’nın En Genç Oyun Yazarı ödülünü alan ‘İz’in gencecik bir yazarı olarak tanıdığı Sami Özbudak, ‘Kar Küresinde Bir Tavşan’, ‘Hayal-i Temsil’, ‘Zakir’, ‘Şerlok Hamid’, ‘Meçhul Paşa’ ve ‘Klan’ ile genç kuşağın en iyi yazarlarından biri olduğunu kanıtlamış, ‘Yaşlı Çocuk’, ‘Zakir’, ‘Mutluyduk Belki Bu Güne
Kadar’ ve ‘Red Speedo’ ile, yönetmenlikte de çok başarılı olmuş önemli bir tiyatrocumuz. Direktörü, tasarımcısı, küratörü olduğu ‘Balat Monologlar Müzesi’ projesini 2016’dan beri, yazar ve yönetmen olarak katkıda bulunarak sürdürüyor.
İzleyiciyi Gomidas’ın duygularının, heyecanlarının, trajik yaşamının, deliliğinin ardında nefes nefese bir yolculuğa çıkaran müthiş şiirsel metni, Sami’nin yazar olarak artık olgunluk dönemine girdiğinin göstergesi. Yönetmen Sami ise, müthiş edebi tadıyla okunması izlenmesi kadar zevkli olan bu mükemmel metni, ustalıkla görkemli bir görsel-işitsel gösteriye dönüştürür. Gomidas’ın içsel yolculuğunu sürdürdüğü hastanenin bahçesini simgeleyen, dekor tasarımını üstlenen Cihan Aşar’ın apsisin önüne oturttuğu platformun döşemesine, toprak serilidir. Gomidas/ Karaarslan’ın oyuna giriş tümcesi “Ayağımı toprağa gömdüğüm zaman her şey hafifliyor” diye söz ettiği bu toprak, başlarda genç rahibin inancı gibi düzgün bir haç çizer. Oyun boyunca her ele alındığında karışmaya başlayan haç, finalde, Gomidas’ın artık gerçeklerden kopmuş belleği gibi karmakarışık olur. Özlem Kaya’nın tasarladığı rahip giysisinde, sesi, bedeni, kusursuz diksiyonu ve yüz ifadesiyle Gomidas’a dönüşen Karaarslan ise, tek kelimeyle olağanüstüdür.
Gomidas oyuna sadece yaşamı, acıları ve deliliğiyle değil, olağanüstü müziğiyle de katılır. Müzik Direktörü ve Koro Şefi Mamigonyan’ın yönettiği 40 kişilik Lusavoriç Korosu anlatıya Gomidas Vartabed’in müziğini canlı olarak seslendirerek eşlik eder.
Karaarslan’ın değme operacıyı aratmayan kusursuz bariton sesiyle arada bir katıldığı, 90 yılı aşkın geçmişi olan bu ünlü koro, gösteriden bir perdeyle ayrılmış apsiste izleyiciye oyun boyunca Gomidas’ın belleğindeki müziği aktarırken finalde, ağaçların sesi olarak görüntüye girer. Müzikle metnin kusursuz uyumu, özellikle çocuk Soğomon’un ezana başlamasının ardından koronun Ermenice dini ezgiye girişi tüyler ürpertici güzellikte.
Metni, yorumlanışı, yönetilişi, mizanseniyle müthiş heyecan verici, nefes kesici, kusursuz bir iş. Kanımca yılın tiyatro olayı. Sezon boyunca ortalama ayda üç kez sahneleniyor. Birkaç özel gösteriminde Serra Yılmaz ve Yiğit Bener’in çevirdiği Fransızca versiyonu da izlenebiliyor.
17 Aralık’ta Fransızca, 18 ve 19 Aralık’ta Türkçe ve sezon boyunca Kumkapı’daki Surp Vortvots Vorodman Kilisesinde seyredilebilen bu benzersiz olayı sakın kaçırmayın derim.
NOT: Kilisenin yerini bilmeyenler için Google yol tarifi çok başarılı. Benim gibi tiyatrolara toplu taşımayla gidenler için Hacıosman – Yenikapı metrosu üzerinden Yenikapı son durakta indikten sonra yürüyerek 15 dakikada ulaşılabiliyor.
Hepinize sağlıklı seyirler dilerim.