Zehra İpşiroğlu
Yıllar önce İstanbul Tiyatro Festivali danışma kurulunda hangi oyuncuya onur ödülü vereceğimiz tartışılırken ödülün bu kez bir oyuncuya değil de bir tiyatro araştırmacasına verilmesini önerdiğimde bunun olmayacak bir şey önermişim gibi yadırganmasına üzülmüştüm. Ama bazen bir düşüncenin olgunlaşması ve yeşermesi zaman istiyor. Şimdi de sıra Ayşegül Yüksel’de.
Kimi tiyatro kuramcısı ya da araştırmacısı vardır yaşamınızda iz bırakmıştır ya da hala bırakmaktadır. Ben de benden önceki kuşaktan Türkçe’ye de çevrilen Martin Esslin (absürt tiyatro), Marianne Kesting (epik tiyatro) benim kuşağından Erika Fischer Lichte (performans sanatı) gibi yazarların yapıtlarından çok yararlandım. Yararlanma onların çalışmalarını baştan sona okumanın dışında onlarla sürekli olarak diyalogta olmak, ders verirken, yazı yazarken, dramaturji çalışması yaparken onların çalışmalarını bir başvuru kitabı olarak defalarca not alarak, altını çizerek okumak, üzerine düşünmek, daha somut bir deyişle onlarla konuşmak, tartışmak anlamına geliyor.
Sevda Şener, Özdemir Nutku, Metin And gibi yerli tiyatro bilimcilerimizin içinde ise Ayşegül Yüksel’in bende çok özel bir yeri vardır. O kadar ki sözgelimi Haldun Taner Tiyatrosu, Çağdaş Türk Tiyatrosu’nda 10 Yazar, Yapısalcılık ve Bir Uygulama,Melih Cevdet Anday, Sahneden İzdüşümler gibi bazı kitaplarını altını çize çize elimden hiç düşürmeden okuduğum için kitaplar yıllar içinde iyiden iyiye yıprandılar. Ama yaprakları sararan, uçları bükülen, kısaca yaş alan kitapların bana göre farklı bir gizemi vardır, çünkü yaşanmışlığı anlatırlar. Günümüzde kitapların giderek raflara kaldırıldığı, okunmadığı, bir kenara atıldığı ya da elden kolaylıkla çıkarıldığı bir dönemde bu yazdıklarım belki de bir çok kimseye tuhaf gelecektir. Ama ben özellikle Almanya’da Essen Üniversitesi Türkçe Bölümü’nde ders verdiğim yıllarda Ayşegül Yüksel’in kitaplarından çok yararlandım. Bu açıdan onun çalışmaları sadece buradaki öğrencilerime değil oradakilere de yol açtı. Öte yandan Almanya’da çalıştığım dönemde çeşitli değerli araştırmacı ve yazar arkadaşlarımla birlikte yayına hazırladığım Türk edebiyatının çeşitli alanlarını kuşatan Çağdaş Türk Yazını adlı imece kitabıma Ayşegül Yüksel’in Tiyatro Eleştirisi yazısıyla bulunduğu katkı da eleştiri tarihimizin gelişim sürecini irdelemesi açısından çok değerli.
Yüksel’in çalışmalarının ve araştırmalarının en verimli yanı oyunları doğrudan mercek altına almasıdır. Akademik çalışmaların kim ne demişlere saplanan ya da alıntı yığmacası içinde kaybolarak sözüm ona bilimsellik taslayan duruşundan çok uzak bir yerdedir onun çalışmaları, incelediği yazarların yapıtlarıyla ya da izlediği sahne yorumlarıyla özgün bir iletişime girer, kendi düşüncesini, görüşünü gizlemez tam tersine temellendirerek ve derine inerek açıklar. Bu nedenle de araştırmalarında tiyatroya olan derin sevgisini tüm yoğunluğuyla hissederiz. Öte yandan açık oturumlarda gözlemlediğim canlılığı, izleyicilerle kurduğu yakın iletişim, anlattıklarını örneklerle somutlayarak en iyi biçimde iletme yeteneği onun çok iyi bir hoca olduğunun da somut bir göstergesi.
Bizde tiyatro denince ilk akla gelen doğal olarak oyunculardır, tiyatronun arka planı yönetmen, dramaturg, dahası yazar bile ikinci plandadır. Oyunları ve sahnelemeleri didik didik deşen araştırmacılar, tiyatro bilimcileri ve tiyatro eleştirmenleri ise çok az önemsenirler.
Oyuncusuz bir tiyatro olmayacağına göre oyuncuların ön planda olması her ne kadar doğal olsa da tiyatro yazarıyla, dramaturguyla, yönetmeniyle bir ekip işidir; tiyatro eleştirmenliği ve araştırmacılığı ise verimli bir tiyatro ortamının yeşerebileceği düşünsel bir alan yaratır. Böyle bir alanın olmadığı, yani tiyatro ikliminin yeterince yeşeremediği bir ortamda ise yazar, yönetmen, dahası oyuncunun bile kolay kolay gelişemeyeceğini, başka bir deyişle yetenekli olanların bile kısa sürede yollarının tıkanacağını düşünüyorum. Günümüzde kültür endüstrisinin de etkisiyle oyuncunun performansının giderek önem kazanması, star tiyatrosuna rağbetin giderek büyümesi ile tiyatronun düşünsel boyutunu ikinci plana itilse de, yaşamını sürdürmesi yine de farklı disiplinlerin bir araya geldiği ve birbirini desteklediği ortak bir yaratıcılığa bağlıdır. Bu bağlamda Ayşegül Yüksel’in uzun satar kitaplarının tiyatroyla ilgili olan herkese seslendiğini düşünüyorum. Son çalışmalarında tarihsel araştırmalara da yer vererek tiyatro tarihimize damgasını vurmuş olan Dostlar Tiyatrosu’nun tarihçesini yazmasını, bu tiyatro aracılığıyla politik tiyatronun nasıl geliştiğini irdelemesini (Güneşin Sofrası’nda, Genco Erkal’in Dostlar TiyatrosuSerüveni) sadece bugünün okuyucusuna değil gelecek kuşaklara da çok değerli bir armağan olarak değerlendiriyorum.
Yıllar önce İstanbul Tiyatro Festivali danışma kurulunda hangi oyuncuya onur ödülü vereceğimiz tartışılırken ödülün bu kez bir oyuncuya değil de bir tiyatro araştırmacasına verilmesini önerdiğimde bunun olmayacak bir şey önermişim gibi yadırganmasına üzülmüştüm. Ama bazen bir düşüncenin olgunlaşması ve yeşermesi zaman istiyor. Nitekim önce sevgili Sevda Şener, Özdemir Nutku, sonra da Dikmen Gürün, tiyatro dünyamıza yaptıkları katkılardan ötürü onur ödüllerini aldılar. Şimdi de sıra Ayşegül Yüksel’de. Onu yürekten kutlarken ona sağlıklı ve verimli yıllar ve tiyatromuza zenginlik katacak olan yeni araştırmalar ve çalışmalar diliyorum. Tiyatroya olan ilginin azalmadığı, tam tersine arttığı bir ortamda tiyatro dünyamızı yeşertecek değerli kitaplara hala çok ihtiyacımız var çünkü.